Grey’s Anatomy’ye ilk başlamam da
ER’ın bitmesi vesilesi ile olmuştu. Yeni bir hastane dizisine ilk girdiğimde,
sanki gerçekten oradaymışım da kimseyi tanımadığım, yolları bilmediğim ve
kantinin bile yerini bulamadığım için bir köşeye sinmişim gibi hissediyorum.
Chicago Med’de de bu durum değişmedi. Tedavi yöntemlerine varana kadar
tedirginlik yaşadım, kalp cerrahını dışladım (ki kendisi benim için her zaman Logan’ın
babası-bkz. Gilmore Girls). Bana Cristina Yang’i hatırlattığı için Dr.Choi’ye
güvendim, bir de onun da Owen Hunt gibi bir savaş geçmişi, travma sonrası stres
sendromu var, o yüzden de hafif kanım ısındı.
Hastaneyi yöneten kadını Bailey’ye benzettim
sevindim. Grey’s Anatomy’de hastanenin bir kadın tarafından yönetilmesi için
sezonlar dolusu beklemiş gibi görünsek de, Richard Webber’ın şefliği döneminde
bile esas yönetici Bailey’di; bunu herkes bilir. Hamileliği sırasında eşini
kaybeden Dr.Manning ve ondan hoşlandığını itiraf etmekte çok zorlanan Dr. Halstead’in
ilişkisini merak ettim. Hasta öyküleri de hoşuma gitti, özellikle ailedeki
şiddetin kaynağının baba değil de 10 yaşındaki sosyopat çocuk olduğunun ortaya
çıktığı bir bölüm oldukça güzeldi.

Seni gördüğüm zaman durur bütün zamanlar
Doğal olarak Chicago Med’de de
doktorların çıkışta takıldığı ve barmenin hepsini çok iyi tanıdığı hastaneye
yakın bir bar var. Orada barmen olarak pattadanak bildiğimiz Steve’i görmeyi o kadar beklemiyordum ki en yakın arkadaşımla
karşılaşmış gibi sevindim. Steve dediğim, Sex and the City’nin (aslında bana kalsa tüm dizi tarihinin) en romantik
adamı (bunu Mr.Big sanan çok yanılır dostum) Steve Brady’den (David Eigenberg)
başkası değil elbette ve bu dizide de Chicago Fire dizisinin spin off’u olarak
görünüyormuş meğerse. Onun ne kadar yaşlandığı gerçeği benim için de zamanın
durmadığını hunharca hatırlatsa da, yine de gördüğüme sevindim.
Doktor hasta hikayelerini seviyor
ve siz de Grey’s Anatomy’nin aşırı uzun sezon aralarından sıkılıyorsanız,
Chicago Med’ bir denemenizi öneririm. İyi seyirler.