Sevgilim, sözlüm, pusulam, her şeyim...

KISKANIRIM SENİ BEN
Bir insana her şey mi yakışır? Evet, galiba Ömer İplikçi denilen bu hayal kahramanına her şey yakışıyor. Kıskançlık da bunlar arasına katıldı. Bakışlar kataloğuna Selim ile konuşurken bir yenisini daha ekleyen ve o sahnedeki performansıyla kendini bir kere daha bana hayran bırakan Barış Arduç’u tebrik ediyorum. Ömer İplikçi usulü kıskanma nasıl olurmuş pek bir güzel gösterdi bize... İnceden inceden öğüt verici sözlerle hem de!
 
“Sen Defne’nin sözlüsünü de tanımıyorsun. Defne’nin sevgilisi, erkek arkadaşı, sözlüsü benim! Ben bir de öyle çok normal bir adam değilim. Geliyorlar bana arada. Fazla sinir yapmayayım diye de bol bol spor yapıyorum. Bir de başkasıyla birlikte olduğunu bildiği halde birilerine asılan insanlara acayip irrite oluyorum. Bir sinir geliyor, durmuyor.”
 
O nasıl bir sevdiğine sahip çıkmaktır öyle. Defne’nin hayatında nerede durduğuna ve nelere önem verdiğine şiddete başvurmadan süper bir şekilde anlatmıştı kendisi. Söyledikleri arasında en güzeli ise başkasıyla birlikte olan insanlara asılanlara dair olanıydı. Gallo’cum yani senin hiç ama hiç şansın yok canım. Koray da demişti bu bölüm “Ömer bir bakışıyla alev yakar ama Defne’sinden başkasına bakmaz.” Ama işte sen anlamıyorsun. Keşke Ömer’in bu sözlerini bizler gibi duyabilseydin.
 
Son birkaç bölümdür aynı anda yaşanan iki farklı kıskanma türü izledik. Gallo’nun hoşlanmasından ve beraber geçmişleri olmasından rahatsız olan Defne’nin bu kıskançlığını Ömer’den çıkarmasına karşı; Selim ile geçmişleri olmasına rağmen geçmişi değil bugünü önemseyen sinirini asıl muhatabından çıkaran ve Defne’ye hemen yumuşayarak “Sana niye kızayım, haddini bilmeyen o. Gel seni biraz seveyim” diyen Ömer’in kıskançlığı. Bu durum pek bir güzel örnek olmuştur herhalde Defne’ye ki, o günün akşamı en sonunda benim gibi onun da şah damarına basıyor Gallo ve gidiyor ondan hesap sormaya. Bundan sonra neler olur bilinmez ama nasıl haddini bildirerek Ömer, Selim’e kapıyı gösterdiyse; aynısını Defne’den bekliyorum. Boşuna Neriman ona demedi: “Bana bu Gallo konusunda bir destek çıksan” diye. Destek çıkmakla yetinmeyecek, Neriman’ın ona attığı pasları mis gibi gole çevirecektir. Çünkü itiraf ediyorum, artık bu bölüm Gallo’ya söylettirdiklerinden sonra bir bölüm daha dizide kalmasına benim bile kalbim kaldırmaz. Yolcudur abbas, bağlasan durmaz canım. Kendisinde tez zamanda Ömer’e Defne’den başka kimsenin yar olmayacağını anlamasını rica ediyorum.
 
KARIŞIK PİZZA DEFNE
Sonuçta bu bölüm bir kere daha şahit olduk Defne’nin Ömer üstündeki o etkisine! Ömer nasıl her bölüm beni kendisine nasıl hayran bırakıyorsa Defne’nin ondan aşağı kalır yok. Dizi tarihinde hatta sanal dünyayı bir kenara bıraktım, gerçek hayatta bile Defne kadar renkli bir kadına daha önce rastlamadım. Adeta karışık bir pizza gibi. Evde ayıcıklı bornozuyla dolaşan sevimli bir çocuktan sevdiğine çalışırken sebzeli pilav yapan hamarat bir kadına, kıskançlık krizleriyle şımaran bir ergenden şirketin durumu kötüleştiğinde morali bozulan herkesi ayağa kaldıran bir Polyanna’ya, ağabeyini tefecilerden kurtarmak adına dağ gibi adama saldırmaktan çekinmeyen bir Wonder Woman’dan mutsuz olduğunda kenara çekilip fark ettirmeden göz yaşı döken kediye, konu sevdikleri olduğu zaman ortaya çıkan bir savaşçı ruhtan sevdiği adamın temasıyla kızaran bir utangaç Şirine’ye, yaşanmışlarıyla hayata dair yaptığı özlü konuşmalar yaparak filozoftan yeri geldiğinde sevdiklerine yanlış yaptıkları söylemekten çekinmeyen dürüstlük abidesine dönen Defne Topal keşke herkesin hayatında olabilse. Ancak işte onun da kaderinde tek biri var: Ömer İplikçi.
 
Uzun bir süredir sevmeyi bilen bu şahane kadının, sevilmeyi en çok hakkeden adamın hayatını her geçen gün daha da aydınlattığına şahit oluyoruz. İki kişi olmayı en iyi şekilde öğrenmeye çalışan Ömer’in bu hafta Sinan ile tartışmasının yarattığı hüznü el ele aynı yere doğru yürüdüğü Defne’yle paylaşması gerçekten de çok hoştu. En güzeli de Neriman’ın “İyilik kokuyorsun” demesinin ardından karavanda Ömer’in teselliyi Defne’nin bu kokusunda aramasıydı: “Gel sarılayım sana. Ne güzel kokuyorsun öyle. Sanki her şey yolunda, hayat çok güzelmiş gibi. Dur biraz böyle de kokunu içime çekeyim, iyi hissedeyim kendimi.”
 
Sarılmak kadar güzel bir eylem yoktur bence bu hayatta... Suya düşen ayakkabısı yerine Defne’ye 3. bölümde ayakkabı hediye etmesiyle ilk kez sarılan Defne ile Ömer’in sürekli sarılmaları pek hoşuma gidiyor. Paulo Coelho’nun Elif kitabında çok sevdiğim bir bölüm vardır:
 
“Şu an sadece sarılmaya ihtiyacım var' dedim ona. İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder. Sarılmanın anlamı şudur; Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var.”
 
SON DURAK: AŞK
Evet, artık Ömer yalnız değildi. Ustanın daha ilk bölümlerde söylediği gibi mutluluğunu paylaşacak sevdikleri vardı hayatında. Her şeyden öte Defne’si vardı. Kendisini yuvasında hissetmesini sağlayan, onu koruyan ve rahatlatan. Hatta yol gösteren... Her ne kadar Gallo ona dürüst değilsin dese de, Defne’nin en sevdiğim özelliklerinden biri budur. Ucunda sevdiği insanı yargılamak bile olsa Ömer’e Sinan ile tartışma konusunda “Hatalı olabilirsin, yanılıyor olabilirsen.” demekten hiç çekinmedi. Üstelik bunu demek için de sabırla bekledi. İlk tartıştıkları an söyleseydi Ömer onu dinlemeyecekti. O gün sadece “Peki, suçlu musun?” demişti. Ardından ara sıra bu olay hakkında ne düşündüğünü öğrenmek istedi. Ancak ne zamanki Ömer’in sinirinin hafif durulduğunu fark etti, düşüncesini söyledi:
 
“Ağabeyim istemediğim biriyle olursa ben de kızar, arıza çıkarırdım. Ama seviyorsa da bir yerden sonra başımın üstünde taşımak düşerdi bana. Hiç içime sinmese bile... Sonuçta onun içine sinmiş. Önemli olan bu. Yani madem Sinan seviyor, sen de sevmek zorundasın. Sırf o seviyor diye içine sinmese bile.”
 
Ağzına sağlık Defne’cim. Sinan konusunda genellikle temkinli duran biriyim. Kendisiyle yıldızımız bir barışıyor, bir küsüyor. Biraz şımarık bir çocuk. Ama daha ilk tanıştığımız günden beri Yasemin’e aşık. Onun için en sevdiği arkadaşını bir oyuna sokacak kadar üstelik. Şimdi sevdiği kadınla mutlu olma şansı varken de ona kızmak içimden gelmedi. Özellikle de Ömer’in karakteri konusunda bazı söylediklerine hak verirken... Ömer, Cherie-Passionis ortaklığı konusunda sonuna kadar haklı. Yasemin’in konu iş olduğu zaman elini nasıl kirletebileceğini sadece o değil, hepimiz gördük. Ama insanlar değişir. Ortaklık yapmasalar bile, sırf Sinan için daha yumuşak cevaplar verebilirdi. Bu konuda Sinan’a karavanda Defne’ye söyledikleri konusunda hak veriyorum.

Ömer’in Defne’ye aşık olduğunu öğrendiğinde Sinan’ın nasıl bir ağlama performansı gösterdiğini ve kendini çektiğine şahit olmuştuk. Ömer gibi şu anda aşkı yoğun bir şekilde yaşayan birinin artık onu daha iyi anlaması gerekiyordu. Artık Ömer’in siyah ile beyaz arasında mekik dokuma yerine, hayatta grilerin de olduğunu fark etmesi gerekiyor. Neyse ki yanında Defo’su var. Aydınlık tarafı. Kendisine yakışır bir şekilde Ömer’e doğru yolu gösterdi. Aynen Ömer’in Selim’e olan tavrıyla Defne’ye Gallo konusunda farkında olmadan yol gösterdiği gibi... Sinan da, Yasemin de çok hatalar yaptılar. Ancak onların da aşkların yaşamaya hakları var. Umarım Sinan “Yasemin benim son durağım” derken ciddidir, onun bir kere daha bir kadından diğerine atlamasını kaldıramayabilirim.
 


Yazı devam ediyor..
 
 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER