Serinin ilk
filmi Crouching Tiger Hidden Dragon/Kaplan
ve Ejderha kelimenin tam anlamıyla büyülemişti beni.. Du Lu Wang kadim Çin kültürünün biriktirdiği ne varsa kitabına
almış, Hui-Ling Wang kitaptaki beş masaldan
birini senaryosuna takdire şâyân biçimde aktarmış, Ang Lee gibi marifetinden suâl olunmayacak bir yönetmen de takır
takır çekmişti. O uçmalı kaçmalı, rengârenk atmosferli film, epik işleri zaten seven
bendenizin aklını almıştı..
Devam filminin
geldiğini görünce de, kendimi yeni bir ziyafete hazırlamıştım. Şehrin üzerine
kasvet çöktüğü bir gece, “o gece bu gece” deyip oturdum filmin başına.. Yukarıdaki
spoilerdan da tahmin ettiğiniz üzere, ziyafî bir seyir falan olmadı maalesef.
Tam tersi, lüzumsuz bir tepki mi veriyorum acaba kuşkusuyla, dönüp ilk filmi
yeniden seyretmek zorunda bıraktı beni. Sonra da oturdum işte bu yazıyı yazmaya
başladım..
Bir film
yaparken, bilirsiniz, kurmaca bir dünya yaratılır. Özgün ya da uyarlanacak
hikâyesi bulunur, senaryosu yazılır, prodüksiyon tasarımı yapılır falan, ve
nihayetinde seyirciye sunulur. Başta senarist, yapımcı ve yönetmen olmak üzere,
projeyi tasarlayanların aklında bir ‘devamı gelir mi acaba’ sorusu olabilir
tabii ki, ama hemen her film, içinde tek kurşun olan rus ruleti tabancasına
benzer; altılı kombinasyon hesaplarına dalmadan basitçe ifade edersek, ya ölürsünüz
ya yaşarsınız.. Postacı filminin rahmetli postacısı Massimo Troisi anısına
‘a’sını uzun bıraktığımız metaforoyu tersinden kurduk, tersinden devam edelim: Ölürseniz,
yeni bir film yapmak için dirilmek kolay iş değildir, her işte olduğu gibi
sinemada da insanın bütün yaşam enerjisini alır götürür. Yeniden ayağa kalkmak da
her babayiğidin harcı değildir..
Yaşarsanız
eğer, işiniz en az ölmek kadar zordur: zirveye çıkanın en büyük zorluğunun
zirvede kalkmak olduğu kadar zordur.. Oturur yeni bir şahane hikâye bulur, yeni
bir şahane senaryo yazar, şahane bir prodüksiyonla şahane çekersiniz, ana
neticede her film yeni bir rus ruleti heyecanıdır; tek farkı, bir öncekinde
ölmediğiniz için kendinize güveniniz daha fazladır. Bu sefer de ölmezseniz, başarı
hanenize bir çentik daha atarsınız. Şu durumda, birbirinden bağımsız iki başarılı
film tasarlayıp hayata geçirmiş yazar-yapımcı-yönetmensiniz (hedeften sapmamak için oyuncuları denklem
dışı tutuyorum –tartıştığımız konu gerçekten de öncelikle senaryo yazarını ve
yapımcıyı ilgilendiriyor; otör değilse yönetmen bile denklem dışı tutulabilir
bu bağlamda).. Eğer durum buysa, hayat size güzel.. Kime değil peki?
Devam filmi
yapmaya karar verenlere.. İlkinin başarısını devam filminde de yakalayabilirlerse
ne alâ.. Yok, eğer başarılı filmin
başarısını biraz daha sağabilmek amacıyla bir devam filmi yapmaya kalktılarsa, hoşgeldin
uykusuz geceler, midede açılacak yaralar, kritik karar aşamalarında yaşanacak
gergin kararsızlıklar.. Devam filminin başarılı olacağının hiç bir garantisi
yok çünkü.. Sadece bu da değil: Devam filmi başarısız olursa, o başarısızlığın
gölgesi, başarıyı bileğinin hakkıyla yakalamış o ilk filmin de üzerine
düşecektir. Ölçülebilir bir durum değildir ‘başarısızlığın gölgesi’, ama
yazandan seyredene kadar herkesin damağında kekre bir tad bırakacaktır..
Kaplan ve Ejderha: Kader Kılıcı devam filmini izlerken, bana olan tam
da buydu işte.. O –kekre olmasa da– kekremsi tadı, daha filmin ortalarına
gelmeden hissettim ve canım fena halde sıkıldı (serinin ilk filmi için yazdıklarım yukarıda).. Filmi durdurup,
devam filmini kim yazmış, kim çekmiş, yazan daha önce ne yazmış, çeken daha
önce ne çekmiş bir bir onlara baktım; kolay mı, son yılların en sevdiğim
filmlerinden birinin canına okumuş adamlar..
Yazı devam ediyor..