Serinin ilk
filminin senaryosunu Hui-Ling Wang yazdı demiştik, ikinci filmin senaryosunu
ise John Fusco yazmış.. Ben bu kadar
bilgiyle bile sorumun cevabını aldım, ama hakkaniyetli davranıp size önceki John
Fusco senaryolarından bahsedeyim biraz: Fusco, Jet Li ve Jackie Chan için The Forbidden Kingdom / Yasak Krallık
gibi bir doğu hikayesi yazmış olsa da, kariyerini daha çok western tarzı
filmlerle doldurmuş bir senaryo yazarı ve bildiğin
Amerikalı.. Hayat hikâyesinden anladığım kadarıyla da Çin kültürü ile alâkası
köşebaşındaki Çin lokantasından ısmarladığı acılı-ekşili wonton ile sınırlı
arkadaşın. Buna bir de, hikâyenin kendi hikâyesi olmadığı, bu işe memur
edildiği bilgisini de ekleyince, devam filminde yüzünüze lodos gibi çarpıp
başınızı ağrıtan ‘kovboy karakterlerin’ nereden çıktığını anlıyorsunuz.. Bir an
filme yabancılaşıyorsunuz, Clint Eastwood falan geliyor aklınıza; daha da
kötüsünü söyleyeyim, Ninja Kaplumbağalar geliyor –adıyla sanıyla, şekli şemâli
ve hatta silahlarıyla, bildiğiniz Ninja Turtles!..
En erken
örneğini Homerosun İliada efsanesinde
gördüğümüz ‘kahveden adam toplama’ trüğü, burada haliyle bir Çin lokantasında vuku
buluyor.. Az daha cesur olsalar kendilerini The Good, The Bad, The Ugly olarak
tanıtacak savaşçılarla tanışıyoruz; hepsinin –nasıl da zorlama– birer lâkabı var, içlerinden bir tanesi maşallah
fena halde espri küpü (!), ve istisnasız hepsi de Amerikan Başkanlık Sarayında
basın sözcülüğü yapacak düzeyde İngilizce konuşuyorlar.. Şu ‘İngilizce’
meselesinde biraz duralım müsaadenizle..
İngilizcenin evrensel
iletişim dili olduğu gerçeği, artık herkesin bildiği ve kabul ettiği bir vakıa;
elbette sinema için de bu böyle. Dünya pazarına açılmak istiyorsanız,
filminizin İngilizceyle barışık olması şart; ya direkt İngilizce çekeceksiniz,
ya altyazı, ya da dublaj yaptıracaksınız.. Bunu söyledim ki, bir Çin filminin
İngilizce çekilmiş olmasına karşı olduğumu düşünmeyesiniz.. Ama bir şey var ki,
fena halde can sıkıyor: film, kurmaya çalıştığı atmosferi, aktörlerine Shakespeare
İngilizcesi konuşturmaya çalışarak kendi elleriyle yıkıyor! İlk filmde hiç
takılmamıştım buraya, merak ettim, dönüp bir de onun için baktım, aradaki fark
şu: ilk filmde de İngilizce konuşuyorlar, hatta hemen hepsine sonradan dublaj
yapılmış, ama telaffuzlar da diksiyonlar da fena halde bozuk –dublaj da ona
uygun yapılmış. Böylelikle, “Çinli aktörler hikâyeyi biz de anlayalım diye,
sağolsunlar, dilleri döndüğünce İngilizce konuşmaya çalışıyorlar” duygusu
geçiyor insana seyrederken.. Devam filmi ise, “Amerikalı aktörlere Çinli makyajı
yapmışlar, ya da oyuncu seçiminde tercihlerini Çinli Amerikalılardan yana
kullanmışlar, bize bir Çin masalı anlatıyorlar” dedirtiyor insana.. Kaplumbağalarla
falan da birleşince bu dediğim mesele, ilk filmin atmosferik büyüsünü mumla
arıyorsunuz..
Amerikan
sinema endüstrisinin senaryo ilmini bir matematik denklemi haline getirdiği
hepimizin malûmudur sanıyorum; hikâye nasıl başlar, kaçıncı dakikada nereye
evrilir, karakter ne zaman düşer, ne zaman kalkar, finale nasıl yürünür ve
nokta nerede konur; ezberden gidiyorlar artık.. Bu denklemin iş gördüğünü de
milyon defa kanıtladılar.. İşin acaib tarafı şurada: bu denklem Hollywood senaristlerine gökten
zembille inmedi; Sümer, Çin, Hind, Afrika, Kelt, Anadolu ve Yunan masallarını
ve efsanelerini çalışarak buldular bu denklemi.. Mesela, Kaplan ve Ejderha masalını çalışarak.. Mesela Kral Arthur ve Kılıcı efsanesini çalışarak.. Amma ve lâkin, Fusco bu
denklemi Kaplan ve Ejderha masalına giydirirken potlukları gizleyememiş; evet elbise
güzel, renk muhteşem, stil yıkılıyor.. ama olmamış işte..
Başarısı
defalarca kanıtlanmış formül bu kez neden olmamış diye düşündüğümde iki şey
geldi benim aklıma.. İlki, yapımcının müdahaleleri: “şu da olsun, bu da olsun,
şunu şöyle, bunu böyle yapalım, ilk film on dalda Oscar adayı oldu, dört Oscar
aldı, dolayısıyla İngilizce konuşan dünya bu filmin farkında artık, onlara daha
çok hitap edelim” benzeri isteklerle, bu hikâyenin yalın bir Çin masalı
olduğunu göz ardı edip, ‘westernize’ etme çabaları.. Diğeri, Fusconun Çin
kültürüne yabancı oluşu –mutlaka dersine çalışmıştır, ama taşıma suyla değirmen
bu kadar işte. İlk filmin senaristinin Çinli olduğunu hatırlayalım.. Senaristin
içinde yetiştiği kültür, filme bu kadar etki eder mi derseniz de, “hemmm de
nasıl” der, kenara çekilirim..
Yazı devam ediyor..