Bekledim. Bölüm başında Ömer’le Defne’in
kavuşmasını, tekrar bir evlenme teklifi izlemeyi, Defne Ömer’e sıkı sıkı
sarılmışken, Ömer’in de kendini koyvermesini görmeyi, birbirlerine tatlı tatlı
gülmelerini izlemeyi bekledim. Ne de olsa bölüm tagimiz #gülüşünyeter’di. Karşımıza
ne çıktı? Kasap! Ömer evlilik haberini ilk sosyetenin kasabı ile paylaştı.
Sonra da Sinan’la paylaştı sağolsun. Hayırlı olsun kardeşim diyor, devam
ediyorum.
Sevindim. Defne, Nihan’a ve ağabeyine evleneceğini
söylerken, sevincini paylaşıp sonsuz gülerken ben de mutluluklara daldım, unutup.
Bu şapşikler sonunda evleniyor diye, o evde neler oldu görmesem de, kavuştular
sonunda diye, para konusu bitti artık diye, sevindim... Nihan’la Defne planlar
yaparken, Defne’nin bacakları karıncalaşırken, sevinçlere gark oldum.
Merak ettim. Defileyi gömme niyetindeki,
strateji uzmanımız, iş adamı sayın İplikçi planını aşama aşama devreye sokarken,
belki bir iki numara öğrenirim diye de merakla izledim. Esnafımız da eksik
olmadı bu bölüm, oyun içinde terzimiz ve berberimiz de mevcuttu birer adet. Ev
bakacaksan git mahallenin marketine sor derler ya, o hesap herhalde. Bir de gözünden
bir şey kaçmayan, satranç oynar gibi böyle taktik yapan Ömer’imiz gözünün
önündeki oyunu hala nasıl anlayamaz onu da merak ettim. Bu bölümde de bir sürü
ip ucu vardı oysa ki. Bir seçim yapmış demek ki, soru işaretlerini Defne’si
için kenara bırakmayı tercih etmiş. Hayat kısa, kuşlar uçuyor, değil mi? Yine
Cemal Süreya abimiz gelmiş, hoşgelmiş.
Sıcacık oldum, Sadri ustamızın ömürlük
laflarını dinlerken, hayat tecrübesinden bir parça alırken. Hep konuşsun, hep
varolsun, sağolsun.
Etkilendim, Sinan’ın, Yasemin'e olan
aşkını Ömer'e anlatırkenki hallerinden, Sinan ve Yasemin’in sahnesindeki sahicilikten.
Aralarındaki “bi şey” her ne ise çok güzel, çok ateşli ve olacakları heyecanla
bekliyorum.
Ağladım. Anneanne 2.5 kiloluk, kafasında kızıl
tüyleri olan minik Defne’yle o soğuk hastanede nasıl konuştuğunu anlatırken.
Defne’nin kendisi mucizeymiş meğer. Yaşamaz demişler. Direnmiş, yaşamış.
Bölümün en sıcak sahnesiydi bence. Gözlerim dolu dolu oldu. Öncesinde göbek
atarken de, gülmekten ağladım. Türkan Teyzecim ben de ellerinden öperim, çok
alemsin!
Tiksindim ya, Sude’den, genel yani. Sert mi
oldu biraz. Tek tek yazayım haydi.. Defne’ye zengin avcısı demesi, onu tanıdığı
halde, Defne’nin Ömer’i ne kadar sevdiğini gördüğü halde, içini bildiği halde,
illa haklı çıkmak için, illa “ben kötüyüm sen iyi mi? ” demek için hala
planlar yapan, işi Tramba'ya kadar götüren Sude’den tiksindim.
Sevdim, Gallo’yu daha çok sevdim. Hikayede
nereye konduracağımı hala bilemesem de hala bir melaike. Belki de Ömer’i
törpüleyecek biraz daha. Kimsesiz çocuklar şoku iyi ders oldu çünkü Sayın
İplikçi’ye.
Anlamadım, yeni evlilik kararı almış bir çift,
mıç mıç bizi kusturana kadar yan yana dip dibe olması gerekirken, neden hiç
görüşmez, kırk yıllık evli gibi sevgi ve saygı çerçevesinde takılır? Tamam,
birlikte harikalar, şahaneler, onlar bakışırken, konuşurken yine içim eridi.
Son sahnedeki sarılmaları, hem de ilk kez etrafta başkaları da varken, çok
sahiciydi. Papatyam, aydınlığım, ne içten sözler bunlar. Ama bir şeyleri anlamadım.
Bir de komiklikler, gülmeler, antre şakaları,
espriler vardı bol bol en reklamlısından.
Yine bekledim...
Sonunda Sude’miz, biricik su kuşumuz böyle
gerim gerim yay gibi gerdi gerdi bıraktı beni, orada durdum kaldım işte. Bir de
takmış Tramba’yı koluna.
Böyle duygudan duyguya atladım bu bölüm. Amaç
buydu zaten belki de, bravo, tebrikler bütün ekibe...
Sosyal medya
sayesinde hepimiz özlü sözler üstadı olduk ya, hayatımda Freud okumadım ama
aşağıdaki sözünü bilirim.
Bir insanı unutabilirsin, Bir insanın sana
neler yaptığını da unutabilirsin, ama o insanın sana
ne hissettirdiğini asla unutamazsın.
Ben bu bölümde neler olduğunu ne söylendiğini
unutsam da bir şeyi unutmayacağım. Ne hissettiğimi. Bölüm bittiğinde üzgündüm.
Sadece üzgün. Tamam bu bir dizi, tamam gerçek hayat da gül bahçesi değil, çok
daha fena olaylar oluyor ama bir muciyeyi izlemek üzere yola çıktığımızdan,
gönlümden geçen Türkan teyzenin de dediği gibi, bu yolda “ayağımıza taş
değmesin”.
Gelecek hafta yine varım tabii ki, ısrarcıyım,
illaki olması gerektiği gibi olacak her şey. Bu hikaye her türlü duyguyu bize
aktarmaya devam edecek. Biliyorum daha yaşanacak çok şey var (Kaynağım; Ömer ve
Sinan)
Ve ben
bekliyorum...
Sevgiyle kalın...