Kara Sevda: Kuşatılmışlık...

Kara Sevda: Kuşatılmışlık...
Kara Sevda, uzun süredir ilk defa keyifle izlediğim ve merakla beklediğim tek dizi oldu… Bu sitede bölümlere özel olarak kaleme alınan yorumları da (sayıca fazla olmasalar da) zevkle takip ediyorum. Dizide bugüne kadar izlediklerimiz ve en son yayınlanan 21.bölüm ile birlikte dizinin bende biriktirdikleri, düşündürdükleri hakkında naçizane bir iki kelam etmek isterim, eğer ilgilenen olursa…

Kara Sevda, izlediğimiz 21 bölümde bu zamana kadar benzer konuları (zengin kız-fakir genç-kavuşamayan aşıklar) işleyen dizilerden kendini ayırmış olmayı başarması ile üzerinde konuşulmayı, uzun uzun yorumlanmayı hak eden bir dizi bana kalırsa. Dizinin ana temasının sadece bir türlü mutlu sona ulaşamayan aşıklar olduğunu düşünmek bunca zaman izlediklerimize haksızlık olur. Dizide aşk kadar önemli ve bir o kadar yoğun işlendiğini gördüğümüz bir diğer tema da “kardeşler”.  Hatta belki “kardeşler ve getirdikleri yükler” bile diyebiliriz. Hikaye büyük ölçüde Kemal ve Nihan’ın kardeşleri uğruna kahramanlarımızın yaptıkları/yapacakları seçimler ve bunların sonuçları üzerinden ilerliyor. Bu noktadan yola çıkarak açılabilecek kapıları merakla bekliyorum.

21. bölümün bende yarattığı en kuvvetli his kuşatılmışlık hali oldu. Dizinin başından beri Kemal’i birden çok cephede mücadele içinde görmeye alışık olmamıza rağmen ilk kez bu bölümde dört bir koldan yoğun bir baskı altına alındığını, çaresiz bırakıldığını hissettim. Can düşmanı Emir’den gelen/gelecek olan baskılarla, kumpaslarla boğuşmaya alışkın olan Kemal bu kez en çok sevdiği insanlardan, sözüne en değer verdiği kişilerden gelen “Asu da Asu, ille de Asu” temalı konuşmalarla neye uğradığını şaşırdı. Bu sahneler bana izlediğimin bir dizi olduğunu unutturup, sanki yakın bir dostumun derdini elimden bir şey gelmeyeceğini bile bile dinliyormuşum gibi hissettiren senarist-yönetmen-oyuncular bence alkışı hak ediyor.

Ancak şimdiye kadar Kemal’i Asu ile zoraki evlilik pençesine düşürmemeyi başaran senaryo ekibi bence bu bölümde –biz izleyiciler açısından ne yazık ki- son derece klişe olan bu temayı yavaş yavaş işlemeye başlayacaklarının haberini vermiş oldular böylelikle. Bilhassa Nihan’ın Asu ve Kemal’i uzaktan izlediği sahnede, en klişe olanı bir kez de Kara Sevda versiyonu ile izlemiş olduk. Asu ve Kemal arasında hemen ve mutlaka bir evlilik olmasa bile uzunca bir süre bu konu (Annesinin hakkını helal etmeyişi-Asu’nun kimsesizliği ve Kemal’e emanet edilmişliği nedeniyle kahramanımızın yaşayacağı vicdan duygusu) Kemal’in başında Demokles’in kılıcı gibi sallanacağa benzer. Açıkçası özellikle son beş-altı bölümde izlediklerimizden sonra senaristlerin bu klişeden uzak duracaklarına kendimce ikna olmuştum,  umarım yanılan ben olurum ve bize bir ters köşe golü atarlar diyelim…

Kemal’i iyiden iyiye kuşatan diğer bir unsur ise atsan atılmaz satsan satılmaz kardeşleri… Dizinin “kardeşler ve yükleri”ne ilişkin temasında Nihan da Kemal de paylarını ziyadesiyle almış durumdalar. Önce Kemal açısından bakalım… Zeynep, içine pat diye girdiği “Sezin/Kozcuoğlu” malikanesindeki yeni hayatını, “o gece”ye dair sırları keşfedip Emir’i köşeye sıkıştıracağı anı kollayarak geçirecekse bir sorun yok. Bırakın oyalansın belki bir faydası olur.  Tarık’a gelince… Belalar Tarık’ın başına göz göre göre, bağıra çağıra geldi. Ama Tarık son ana kadar bunu görmemeyi tercih etti. Sonuç olarak olaylar varacağı noktaya vardı ve Tarık da bu yükü tutamayacağı ana geldiğinde kardeşiyle bir yüzleşme yaşadı. İki kardeşin duygu yüklü bu sahnesi ile, ilk bölümde izlediğimiz Ozan’ın yaşlı gözlerle Nihan’a sarılıp “kurtar beni” dediği sahneye bir paralellik kurulduğunu düşünüyorum.

Ozan-Nihan sahnesinde Nihan kendini feda etme pahasına kardeşini polise teslim etmemeyi seçmişti. Bakalım Kemal Nihan’ın zamanında yapmadığını/yapamadığını yapabilecek, Emniyet’in kapısından içeri girip abisini ihbar edebilecek mi? Eğer ederse bu davranışı aşıklarımız arasında yeni bir sürtüşmeye, hesaplaşmaya yol açacak mı?


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER