Reality ve eğlence televizyonu büyüdükçe, içinin doldurulması
gereken bomboş bir hava alanı yarattı. Kanepesinde cipsle semiren, röntgene
bağımlı izleyicinin bitmeyen talepleri hızlı bir şekilde yeni şöhret üretimini
zorunlu kılıyor.
Bu işin formülünü de en iyi çözenlerden biri de elbette Acun
Ilıcalı. 6 aylık ömrü varsa şanslı sayılacak yıldızları, tutması garantili
formulüyle torna tezgahından geçiriyor. İşte benim Stilim'de tutmadıysa,
Yetenek Sizsiniz'de, O Ses Türkiye'de ya da Survivor'da geri dönüşüme sokuyor.
Ucuza mal ediyor, egoları kendisine teslim, vereceği her kararda
boynu kıldan ince, sağlığına duacı bir "ürün skalası" var.
Yılmaz Morgül'ün adada
traş olmak gibi minicik, acıklı bir talepten başka söz hakkı yok artık mesela.
Merve Büyüksaraç gibi pek de Acun Ilıcalı'ya mecbur olmayan kızlar, iki ağzını
açtığında anında pahalı Acun Medya avukatlarını karşısında buluyor.
Taner Tolga Tarlacı gibi şöhreti ona uygun görülenden biraz fazla
isteyenler, ucuzluk sepetine atılıp Youtube videolarında yaşam mücadelesi
veriyor. Tolga Karel ve Yunus Günçe gibileri adaya bir rehabilitasyon merkezine
getirilmiş gibi, hayatlarının ikinci (ve mümkünse daha efendi) dönemi için
Ilıcalı'nın yüce gönüllüğüne şükretmek durumunda kalıyor. O olmasaydı belki kayıp
şöhretlerin narkotik davası haberlerine konu olacaklardı, Allah korusun!
Bu bakımdan Eda, Ebru, Gizem gibi, eski futbolcu sevgilileri ya
da çocukluğunda jimnastik yapmış kuzenler filan tam bu düzene uygun, rahatça
yoğrulacak, az emeğe ve masrafa çok şey kazandıracak katmadeğeri yüksek
yarışmacılar.
TV 8'in en acıklı castına sahip yarışması İşte Benim
Stilim-Ünlüler, bu sistemin en iyi örneği. Gizem Özdilli, Esra Balamir, Sevil
Uyar, Aslı Zen gibi ömürleri küçük başarılardan bir yerlere tutunmaya çalışmakla
geçmiş, güzelliklerini heder eden adamlara daha taze görünmek için kaşını
gözünü çektirmiş 30'lu yaşlarının sonuna gelen kadınlar, gemi batmadan son bir
şans için oradalar. Bir yandan hala kendilerini önemli sayıyorlar. Mesela
sunucu Öykü Serter'le denk olduklarını ima eden, samimi muhabbetlere önem
veriyorlar; "Öykücüm beni biliyorsun..." gibi...
Kıyafetlerini açıklama konusunda, sahne hayatlarından, hayır
işlerinden, önemli toplantılardan örnek vermeye çalışıyorlar. En tırt PR
çalışmasını, fuar hostesliğini ciddiye alınması gereken bir laf kalabalığının
içine yediriyorlar. Tüm bunlar kan kaybeden birini canlı yayında izlemek gibi
soğukkanlılık gerektiren patetik bir deneyim. Ama Acun dünyasının formülünün en
güzel örneği.
Yenilerin sıradan, eskilerin düşkünlerden oluştuğu bir şöhret
karnavalının en coşkulu gösterisi bu. Şu anda rating rekorları kıran Survivor
da bu fabrikanın best seller'ı.
Bu döngüden çıkıp gerçek yıldızların arasına karışma
peşindekileri ise daha da büyük hayal kırıklıklarıyla dolu bir macera bekliyor.
Kimsenin Turabi var diye Kertenkele dizisine akmayacağını, Hilmicem'den jön
olamayacağını, Serenay Aktaş'ın büyük bir dizinin başrolü için "Anneeemm
içiiiin!"den fazla hırsa ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz.
İşin en zalim tarafı da, aslında ada konseyinden sonra kimsenin
başına ne geldi, ne olacak zerre umursamıyoruz. Ve tezgah böylelikle
yağlanıyor, geri dönüşümlü ünlülerin kitle üretimi devam ediyor.