Survivor'ın yeni sezon ünlüler kadrosunu ilk gördüğümüzde
çoğumuzun ortak refleksi, "Kim bunlar?" olmuştur. Mesela Eda, Ebru,
Gizem, Serkan, Nagihan neden ünlüdür? Ben Atakan'ın da avatarlığından haberdar
değildim, ama hadi o kick boks dünyasında bir fenomen diye en azından C
listesinden girebilir ünlü listesine. "Kim bunlar ya" filan dedik ama fazla da zorlamadık.
Çünkü Dominik'in ucuza toplu yıldız üreten bir fabrika olduğunu biliyoruz.
H&M'den aldığınız, Bangladeş'te havasız bir tekstil cehenneminde üretilen
tırt kazağın dikişleri hemen neden ayrılıyor diye sorgulamadığınız gibi,
Eda Akkaya'nın yıldızının parlaklığını
da sorgulamıyorsunuz. Gönüllüler takımındaki Damla'nın çok daha etkili bir
yıldız kumaşı olması hoşunuza bile gidiyor. Çünkü "ünlüler kulübü"nün
elitinden, sıradan insanın rol çaldığı bir sosyal deneye şahitlik ediyorsunuz.
Aynı şekilde Avatar Atakan'ın öğrencisi diye alttan alta küçümsenen İbrahim'in
oyun kazanmasının da farklı bir gurur yaşatması normal.
Bu 'sıradan insanlar', Acun Alemi'nde keşfedilip yıllardır kendi
kendinden beslenen bir döngünün içine sokuluyor. Yetenek Sizsiniz'de takla
atan Hilmicem, adaya terfi ediyor, Var Mısın Yok Musun Hakan, Behzat Ç.'ye
kadar yürüyebildiği, daracık şöhret yolu için Acun Abi'sine teşekkür ediyor.
Nihal'in "Uçurun beni Acun Beeeyyy" dilekleri İşte Benim Stilim
stüdyosunu aşıp Dominik'e yerleştirilmesiyle ucundan gerçek oluyor.
Survivor Adası'na neden gerçek ünlüler katılmıyor? Mesela bir
Kıvanç Tatlıtuğ, bir Beren Saat'i niye yarışmaya ikna edemiyor en becerikli, en
bi şahane Acun Bey, diye sorup durulur her sezon. Oysa, Beren Saat'in adaya
gelmesi zerre ilginizi çekmez. Zaten şöhreti elde etmiş, belirli bir başarıya,
doygunluğa ulaşmış birinin prensesliğini izlemekten anında sıkılırsınız. Feci sakil durur üstelik.
Oysa Tuğba Özay'ı orada gördüğümüzde,
içimizdeki şeytanı, düşkünlükten aldığımız karşı konulmaz hazzı tatmin eden bir
şeyler hissediyoruz. "Neden artık ünlü değil?", "Şöhretsiz geçen
zamanda ne yaptı?", "Yeniden ünlü olmak için nasıl çırpınıyor",
"Eskiden niye ünlüydü ki..."
Düşen yıldız, hem gökten yere, ulaşabileceğimiz yere inmiştir,
hem de kaderi insafımıza kalmıştır. İstersek düşene bir tekme de biz vururuz,
istersek alır yeniden tepeye çıkarırız.
Öte yandan "gönüllüler" takımının sıradanları da, eski
şöhretin yerini almak için aç kurtlar gibi beklemededir. Onların her zaferi
"halkın adamlarının" zaferine dönüşür.
Şöhret üreten üretim hattı, sıradan insanın, Acun Krallığı'nın
serflerinin eline geçmiştir.
Bu da bir anlamda şöhret elitinin demokratikleşmesi anlamına
gelir ve çok iyimser tarafından bakmayı denersek, "Acun ünlüleri"
medyanın dip çukurundan gelip devrimsel bir şeye hizmet edebilir.
Fakat diğer tarafta da, bu "kullan-at" ünlülerin nasıl
ve neden yaratıldığı gerçeği var ki, reality televizyonun hasbelkader iyi bir
şeye kapı açabileceği rüyasını yerle bir ediyor.
Aynı Bangladeş'te 50 kuruşa üretilen kazak gibi, Taner'lerin,
Turabi'lerin, Hasan'ların, Hilmi Cem'lerin üretilmesinin de bir sebebi var.
Yazı devam ediyor...