İntiba uyandırdı mı bilmiyorum ama şimdi doğruya doğru, Quantico konusunu işleyişiyle hafiften pembe dizi etkisi de yaratıyor. Zaten dizinin yapımcılığını Josh Safran üstlenmekte ve kendisi daha çok Gossip Girl’deki yapımcılığı ve yazarlığıyla tanınıyor. Gossip Girl izleyen varsa ne demek istediğimi az önce anlamıştır. Dizi için The Hollywood Reporter "Grey’s Anatomy’nin Homeland ile buluşması" yorumunu yapmış ve diziye tam da oturan bir betimleme olmuş. Gayet katılıyorum.
Diziyle ilgili henüz tam alışamadığım belki de tek nokta ise -evet, oyunculuklar gözüme batmıyor- günümüz zamanındaki yaşanan olayların geçmiş için ipuçları vermesi. Örneğin Alex'in kendini aklamak için karşısına çıktığı bir kişinin Akademi'de başına gelen bir şeyi yeni hayatıyla birlikte öğreniyoruz ve bahsi geçen bu detay mesela karşımıza iki bölüm sonra çıkabiliyor. Bazen hikayeye tat katarken bazen de tadını kaçırıyor mu merak etmiyor değilim. Ama izlemeye engel bir etken olmadığından kesinlikle eminim.
Karakterlerden en sevdiğim Shelby, Caleb, Miranda ve daha sonradan tanıştığımız Elias olsa da her birini o derece sevmeyen gördüğüm de doğrudur. Dizi, her karakterin farklı bir hikayesinin ve sırlarıın olması nedeniyle herkesi farklı bir taraftan yakalıyor işte.
Dizi sezonu Eylül'de açılınca başlayan diziler içerisinden aldığı reytinglerle, beğeniyle ve yorumlarla aradan sıyrılarak kendisini sevdiren üç dizi oldu: Blindspot, Limitless ve Quantico. Hala üçünü de izliyorum, hepsini de sevdiğimi söyleyebilirim ama sıralama yapmaya kalkarsam sondan başa doğru giderim. Zaten tam da bu nedenle hakkında yazmak için Quantico'yu seçtim diyebilirim...
Quantico, şimdiye kadar sezonunun yarısı olan 11 bölümü yayınlanıp araya girdi; işte geriye kalan 11 bölümü yayınlamak üzere de 6 Mart'ta ekranlara geri dönecek. Denemek ve hatta başlamak için hiç geç değil, emin olabilirsiniz.