İşte 1965 model Robinson Familyası
Lost in Space, Johann David Wyss'in 1812'de ilk baskısı yapılan romanından defalarca evrile evrile sinemaya ve televizyona kaynaklık ettikten sonra Irvin Allen tarafından 1965 yılında televizyona uyarlanmış. O versiyonunu izlemedim. İzlemek gerekir mi, bilemedim. Açık söylemek gerekirse serinin hikayesi şimdilik türe meftun olanları ekran başında oyalayacak, zekalarına takla attıracak kadar derinleşemese de teenage seyirciyi hem türe hem de olası bir gezegen değişim serüvenine hazırlıyormuş gibi kurgulanmıştı. Malum şimdiki gençlik kullanma kılavuzu yoksa teknolojik aletleri kullanamıyor, seçenek vermezseniz problemin çözümünü bulamıyor. Eskilerin pratik zeka dediği haslet 20 yaş dişi gibi nesli tükenen bir nane oldu ama, bir gece kapılarında Vampir görseler içeri davet etmemeleri gerektiğini, AVM'de Walker görseler nasıl tek hamlede öldüreceklerini iyi biliyorlar. Çok şükür! İşte Lost in Space de biraz bu kafalarda üretilmiş, izleyerek öğrenen gençlere rehberlik etmeyi şiar edinmiş gibi.. Neyse..

İ
şte Anne, baba, çocuk ve Robot'tan oluşan geleceğin çekirdek ailesi
Seriye dönersek, günümüzden 30 yıl sonrasını anlatan hikayede dünyada alacak nefes kalmayınca Alfa Centauri denen gezegene kusurlarından arındırılmış, suçluların devre dışı bırakıldığı, "mükemmel" insanların sınavla seçimi ve gönderimi başlıyor. Düşünsene milyarlarca ışık yılı öteye gidiyorsun; orada suç yok, entrika yok, siyaset yok, yalan dolan yok, torpil yok, mis gibi hayat dersin; ama kazın ayağı pek öyle değil işte. Çatışmasını "insana has kötülükten arındıracağın yeni bir hayat kurmak mümkün mü" sorusunun üzerine kuran hikaye amacına ulaşmış mı derseniz, Ocak 2017'de çekimleri başlayan, 13 Nisan 2018'de yayına çıkan ve Netflix Türkiye'de sizi bekleyen 10 bölümü izlemeniz gerekecek; spoiler vermeyeceğim.. İlk sezonun odaklandığı hikayeyi özetlemem gerekirse; olaylar Alfa Centauri'ye gitmek üzere yola çıkan ana gemi Resolute (Direniş)'de gelişen bir kaos nedeniyle bazı kişisel uzay gemiciklerinin (Jupiter) mecburi iniş yaptığı "isimsiz" gezegende geçiyor. Robinson Ailesi de bu lanet olası gezegene mecburi iniş yapan aileler arasında ve "Direniş"e yeniden katılmak için maceradan maceraya koşuyorlar.
Will, bana "anne" der misin?
Yapımcılığını adını Prison Break'ten bildiğimiz Zack Estrin'in üstlendiği, yazar odasında Matt Sazama, Burk Sharpless, Katherine Collins, Kari Drake, Vivian Lee ve Ed McCardie gibi isimlerin olduğu hikaye senaryolaştırılırken bir tutunma kaygusu yaşamış olmalılar ki, "yazar odasına Türk mü kaçtı acaba?" sorusunu sorduracak kadar "Olay Olay" ilerliyor bölümler. Olayların insanlar üzerindeki etkilerinden çok tempo yakalama kaygusu için eklenmiş olması biraz can sıkıcı olsa da prodüksiyon kalitesi sizi içerde tutmaya yetiyor. Yaratılan isimsiz gezegen, o gezegenin faunası aslında etkileyici.. İlk sezonun sözde kötüsü de "ne kadar sallarsan salla son damla düşer donuna" atasözüne istinaden hikayeye eklenmiş ama kurgusu biraz yetersiz kalıyor. Aslında varlığının diğer bilim-kurgu kurmacalardaki kötü karakterden çok bir soap opera kötüsü gibi olması karaktere alışmayı oldukça zorlaştırıyor. İzlerken biraz daha bilim-kurgu dünyasına ait gibi kokan arızalar, zeka ve kötülükler beklediğin için de "Yıl olmuş 2048 o zaman da altın günü teyzesi entrikalarıyla mı uğraşacağım?" diyorsun. Hiç değilse hamlesini ilk anda anlamasaydım diye kızacakken de serinin hedef kitlesini hatırlayıp sakinleşiyorsun. Neyse ki adamların en kötü işindeki en sıradan oyuncu bile çok izlenir oluyor da performanslarla avunuyorsun.
Lost in Space'nin reji koltuğunda Neil Marshall (1-2), Tim Southam (3-7-9), Alice Troughton (4), Deborah Chow (5), Vincenzo Natali (6), Stephen Surjik (8) ve David Nutter (10) oturdular. Serinin görüntü yönetmeni ise Sam McCurdy. Molly Parker, Toby Stephens, Tyler Russel, Mina Sundwall, Ignacio Serricchio, Parker Posey'in kadrosunda olduğu seride özellikle Will karakterini canlandıran genç oyuncu Maxwell Jenkins'e bayıldım. Hikayedeki varlığıyla "İnsan- Robot" ilişkisinin etik değerlerini, olurunu olmazını sorgulatan Robot'umuza Brian Steele ses vermiş. İki yıl önce American Crime Story'de Kris Jenner olarak karşımıza çıkan Selma Blair de konuk oyuncu olarak yolculuğa kısacık dahil olmuş. Seri 10 bölüm boyunca beni ekran başında tutmayı becerdi. Los in Space'nin Christopher Lennertz tarafından yapılan müziklerine ve Angus Strathie'nin (ki kendisi Moulin Rouge ile Oscar almış) kostüm tasarımlarına bayıldım. Gördüğüm her parçayı tek tek satın almak istedim. İlk seferinde sekiz bölümü peş peşe izledim son iki bölümü izlemek için bir hafta bekledim. Fakat sezon finalini izledikten sonra seriyi Netflix'te listeme ekledim. Yeni sezonu net izlerim.
İyi seyirler..
R.