Ömer’in insanlara güveni yoksa; Defne’nin de sevginin gücüne güveni yoktu. Ne demişti annesinin gidişini Ömer’e anlattığında: “Ben de herkes gibi biri olmaktan çıkmıştım. Artık beni seven hiç kimse yoktu.” Aslında bence Defne’nin tüm yaşadıkları bu satırlarda gizli. Hep sevdiklerini kaybetmek zorunda kalmış biri, yeniden bir hatasıyla ondan hemen vazgeçen bir erkeğe aşıktı. Üstelik bu erkek bütün ‘beyaz atlı prens’ görünümüne rağmen aslında buzlar ülkesinin prensiydi, buzdan bir şatonun içerisinde yer alan. Tüm romantik hareketleriyle Ömer hepimizin hayalindeki erkek olsa da; ona yakınlaşmanın aslında çok zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Defne’nin o arabada verdiği o içten söze bile aslında inanmamıştı Ömer. Kendisine “Benim verdiğim sözleri tutabileceğime inanmıyor musun?” diyen Defne’ye “Sen olsan inanır mıydın?” demişti. Akşam Koray’ın odasında kapalı kaldıklarında ise yeniden sormuştu ona “Bana güveniyor musun?” diye. Ömer’in cevabı da yeniden “Güvenmek istiyorum.” olmuştu. Ömer bu cümleleriyle yine Defne’nin arıza tuşuna basmıştı bence. Defne kendine göre inanarak, gelecekleri için umut vaat edecek bir söz vermişti orada. İso’ya “Bir söz verdim, büyük bir söz. Bu sözü tutacağım, tutmak zorundayım. Nasıl olacak bilmiyorum ama bulacağım bir şey. Başka türlü nefes alamıyorum çünkü...” demesi aslında bunun en güzel kanıtıydı. Ama işte sen verdiğin sözü tutmak için deli gibi çırpınmak isterken, karşısındakinin bu söze inanmadığını görmek ne yazık ki biraz heves kırıcı oluyor. Kendi kendine hırçınlaşıyor ve “Bir insan sana inanmazsa, sen nasıl kendine inanarak verdiğin bu sözü tutabilirsin?” diyorsun. Aşıksan yine de tutmak için elinden geleni yaparsın.
Defne de verdiği bu sözü tutmak adına kendine göre girmişti bir yola. Bazen çıktığın yoldan şaşmamak için hem motive olmalısın, hem de yolundan şaşmamalısın. Eğer ki ufak bir dikkat bozukluğuyla o yoldan çıkarsan, yeniden girmen biraz zor olur. Ben Defne’nin uzak durma çabalarını aslında biraz bu durumla bağdaştırıyorum. Bilardo sonrası çok acımasız görünse de "Biz kötü iken daha iyiyiz. En azından nefes alabiliyorum, kalbim teklemiyor." demesi ya da Ömer’in kendine her yaklaşmak istediğinde bir şekilde kaçması gibi... O hedefini belirlemişti! Dertsiz tasasız Ömer’in kapısını çalmak istiyordu ve şu anda o konumda değildi. Şimdi Ömer ile barışması ya da yakınlaşması tüm dertlerin tasalarından kurtulmasına engel olacaktı. Silip baştan yazamayacaktı hikayelerini...
Üstelik Defne’nin çıktığı bu yolda tek sorunu bununla da sınırlı kalmıyor. O birden çok cephede savaş vermeye çalışıyordu. Defne, Ömer’i bir Tanrı seviyesinde görüyor. Hiç çocuk olmamış, hatta okula bile gitmemiş, her konuda iyi olan ŞAHANE bir insan. Bilardoyu bilmediğini duyunca ne kadar şaşırmıştı. Neriman’ın zamanında söylediği sözlerle de kendisinin ona denk olmadığını düşünüyor. Bir yandan Neriman’ı bir şekilde alt ederek dertlerinden tasalarından kurtulmak ve Ömer’in güvenini kazanmak isterken, diğer yandan da Ömer’in olduğu noktaya ulaşmak istiyor. Sonuçta kendini buzlar şatosuna kapatan bu prens her ne kadar aşka olan inancını geri kazansa da, kendi hakkında ser verip sır vermiyordu. Kendisi evlenmek istediği kadından aralarındaki tüm engelleri dürüstçe açıklamasını beklerken bu kadının dedesini bilmesini şaşıran bir erkekti. Oysaki hepimiz Necmi’nin anlattıklarından ve Ömer’in o gözlerindeki acıdan biliyoruz, onun da hepimiz gibi yaralı bir insan olduğunu. Ama işte Defne tüm bunları bilmiyor. Neden Ömer’in insanlara güvenmediğini, ailesinin başına neler geldiğinin, dedesiyle neden konuşmadığını ya da asıl istediğinin evinin kapı kapandığında yaşanacak gerçek bir şey olduğunu... Ömer ona açılmadıkça ve güvenmeye başladığına dair sinyaller vermedikçe Defne bu şekilde saçmalamaya devam edecek kendisini rezil ederek. Ama ne zamanki Ömer kendisinden beklediğimiz Pandora’nın o kutusunu açacak ve Defne karşısındaki prensin kendisinin gibi yaralarla dolu bir kalbi olduğunu görecek. İşte o zaman bence herkesin hayalini kurduğu o sakin, olgun, mülayim ve anlayışlı Defne ortaya çıkacaktır sevdiğinin yaralarını sarmak niyetine... Belki de Defne’nin dedesini sorması geçmişe doğru açılan bir kapıdır hepimiz için.
Bazen hayatta ne yazık ki tek taraflı bir değişim mümkün olmuyor. Herkesin beklediği bu değişimi onun yaşaması için karşısından da değişmek istediğini belli eden sinyaller almak şart! Karşındaki hala aşkın gücüne inanıp sana güvenmekte bocalıyorsa, Defne’nin bunu başarması çok zordu ve sonunda patladı! Belki de “Her şerde bir hayır vardır.” demek lazım. Defne’nin bölüm başında verdiği o sözler ve bölüm sonundaki patlaması, en sonunda Ömer’i harekete geçirdi. O banktan kalktığı andan beri Ömer’e Defne’yle aralarındaki engeli araştırmak yerine bu ilişkiyi bu kadar keskin bir şekilde kestirip atmasına çok sinirlenmiştim. En sonunda bazen aşk ve mutlu son için güzel sözler söylemek, küçük adımlar atmak ve birkaç basit soruyla her şeyin düzelebileceğini inanmaktan daha fazlasını yapmak gerektiğini anlamıştı. Defne’nin sözüne karşılık o da bizlere “Aramızdaki engeli bulacağım, o zaman her şey bitecek” sözünü verdi. Zaten bölüm boyunca da karakterler sürekli aşk için eğilip bükülmek gerektiğinin ve aşkta gurur olmadığının altını çizmedi mi?
Hadi bakalım Ömer İplikçi, Neriman’ın o bahsettiği buzları Defne’nin ateşiyle tamamen yakarak hem kendi gizlediğin iç dünyanı göster bize, hem de Defne’nin olgunlaşmasına yardım et acılarınla ve ona güveninle... Böylece aşk kazanan taraf ‘AŞK’ınız olsun!