Kiralık Aşk: Söz vermiştim sana..

Haftalardır gelişmeye, olgunlaşmaya ve öğrenmeye çalışan Defne bölümün başında Ömer’e ve aslında bizlere bir söz vermişti: 
“Bir gün sana dertsiz tasasız, saçmalamayan, dolu dolu seven ve yaşayan bir Defne olarak geleceğim. Çok yakın bir zamanda kapını çalacağım ve ‘Ömer ben geldim.’ diyeceğim ve bir daha hiç gitmeyeceğim.”

Herkesin kendini eleştirdiği özelliklerin de geçeceğini bu sözünün içerisinde aslında belirtmişti: “Saçmalamayacağım.” Evet, Defne kendine hiç yakışmayan hareketlerde bulunduğunun, saçmaladığının farkındaydı. Ama diğer yandan da aslında ne kadar zor durumda olduğunu bizlere açıklamıyor muydu yaptığı konuşmalarda?

 “Hiç istemediğim bir şey beni buralara kadar getirdi. Bir cendereye girdim ve bir türlü sıyrılamıyorum işin içinden. Kalmak istiyorum. Kalamıyorum. Bir yandan da kaçıp gitmek istiyorum. O da olmuyor. Bütün güzel şeylerin bana bu derdin getirmesi de, aslında çok tuhaf.” 

Günlük hayatımızda insanları eleştirirken de bu kadar keskin miyiz diye düşünüyorum. Defne’nin içinde bulunduğu durumu bilirken, onu bu kadar acımasızca eleştirmek ne kadar doğru, bilmiyorum. Hangimiz duygularımızı birebir aynı şekilde yansıtırız hayatta? Birimiz en üzgün olduğumuz anda hırçınlaşır etrafımızdaki herkesi yıkıp geçeriz, diğerimiz hiçbir şey olmamış gibi içimizdeki tüm acılara rağmen gülerek eğlenerek bir bara gider sabaha kadar dans ederiz. Peki aşkımızı belli etme konusunda ne kadar benziyoruz? Ya da mutluluğumuzu? 

Defne’nin de işte kendine göre üzüntüsünü, mutluluğunu ya da aşkını belli etme şekilleri var. Yeri gelince sesini yükseltip saçmalıyor, yeri gelince yağ gibi üste çıkıyordu. Bazen ise anne babasının ilgisini çekmek isteyen küçük bir kız çocuğuna dönüyordu. O hep böyleydi aslında bizim ‘Defo’muzdu. Ömer’i kendine aşık eden özellikleriydi yine bu istemsiz, içten gelen doğal hareketleri. Ama yaşadıkları, içinde bulunduğu durumun onu her daim nefessiz bırakması ve Ömer’in ona güvensizliği nedeniyle bu hareketleri daha çok dikkat çekiyordu. 

Oysaki görünenin arkasında belki de dizide en masum, düşünceli, saf, yardımsever, hiçbir egosu olmayan ama tüm güler yüzlülüğüne rağmen en çok içi acıyan karakter o değil miydi? Sadece bu acısını beklediğimiz gibi gözünden akan yaşlarla dışa vurmuyordu, ama onda da ne yazık ki terk edilmek bir alışkanlık haline gelmişti. Belki de tüm bağrışları onun isyanıydı hayata karşı. Önce babasının, sonra annesinin gidişiyle üzülmeye bile vakit bulmayan Defne; her daim yaşadığı bu acıyı kardeşleri hatırına içine atmış ve dimdik ayakta durmak zorunda kalmıştı. Tüm ailenin yükünü gencecik yaşta sırtlamıştı, bundan hiç şikayette bulunmadan. Hatta içinde bulunduğu bu cendereye ağabeyini kurtarmak için girmiş olmasına rağmen bir kere bile onu bu konuda suçlamayacak kadar iyi bir insan olarak. Şimdi bu yaşadıkları da aslında çocukken yaşadığı o günlerden hiçbir farkı yoktu. O artık güvenilmek istiyordu bu yolda daha emin bir şekilde ilerlemek adına.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER