‘İnadına Aşk’ta isyan var! ‘İnadına Aşk’ta âşık olunana ve aşka kavuşma arzusu var! Kısacası ‘İnadına Aşk’ta kadın ile erkek karşı karşıya… Gelecek hafta “Kadının fendi erkeği yendi” ile başlayacak ve “Aşkın karşısında hiçbir şey ve hiç kimse duramayacak” sözüyle son bulacak bir bölüm izleyeceğiz gibi. Polat ve Nehir’in durmak bilmez dalaşmaları sonucunda yeni evli çiftimiz Yeşim Aras ile Çınar Barutçu’nun ocağına ateş düştü. İşte, bu bölümde de o ateş Barutçu ve Aras Ailelerine sıçramaya devam etti. Evleri yanan çiftimiz, “cicim günlerini” yaşayamadan eski düzenlerine geri döndü. Ancak bugüne kadar aşkını yaşayamamış Çınar Barutçu sizce boş durur mu? Ya da Yeşim Aras evliliğinin ilk günlerinde ‘Çakır Gözlü’sünden ayrı kalabilir mi? İkinci soruya “kalabilir” cevabını verebiliriz. Sonuçta klişe bir aşk hikâyesinin anlatıcıları değil onlar, birbirlerine kızan, birbirleriyle inatlaşan, birbirlerinden kendi yaralarını saklayan anlatıcılardan aşkın inatçı tonunu izliyoruz. Uzun lafın kısası durum böyle olunca “Evli evine, köylü köyüne” sözü de ağır basar. Fakat Çınar Barutçu boş durmaz ve Yeşim’i kaçırır. Aynı anda gezegenin bir diğer köşesinde ise Yalın Aras da itinayla Defne Barutçu’yu kaçırmaktadır. Bu iki kümenin kesişim bölgesinde ise mimik geçişlerine yetişemediğimiz, Taner Rumeli’nin canlandırdığı Toprak Barutçu bulunuyor. Yani bu fırtına öncesi son sessizlik misali muharebede sığınabileceğiniz bir liman yok. Defne kaçırıldığında Yalın’a “Ben 1.50 metreyim yani bir öküzü kaçıramam. Kahrolsun orantısız güç!” dese de Türkçe Olimpiyatları’nda rakip tanımayan akıcı, seri, hızlı ve düzgün konuşma kabiliyeti ile orantısız gücü fazlasıyla lehine çevirme imkânına sahip.

Araslar değil, sanki Montague'lar...
Eskiden böyle âşık erkeklerin, sevdikleri kadınları kaçırması ilân-ı aşkın farklı versiyonuydu. Ancak ‘İnadına Aşk’ta böyle olmadı ve Habibe de bu işe el koyarak ‘#ZorbalukDeğilSevdaluk’ hareketini başlattı. İşte, bölümün hikâyesine bakıldığında asıl güzellik de burada yatıyor. Zorbalığın en ileri formunun yani şiddetin meşrulaştığı bugün, kadınların ayaklanma başlattıkları tek konu keşke zorbalık olsa. Ayrıca sosyal medyadaki o mavi tik işaretinin yarattığı kıskançlık kasırgalarının yanında zorbalık da neymiş? Bütün bunların yanında zorbalık, aşkın en tutkulu formu olarak kalır. Ancak Habibe bu, söz konusu elinden alınan özgür irade ise Süfrajetler kadar olmasa da kendi tarihinin en büyük ayaklanmasını başlatabilir.
İtinayla kaçıran, sonra da mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlayan adama hangi yürek zorba der?
Dizinin bu ana kadar olan kısmı kurgu açısından geçtiğimiz bölümleri aratacak cinstendi. Aynı şekilde hikâye anlatımında da tehlikeli handikaplara düşülmüş. Öncelikle ‘İnadına Aşk’ın en güzel yönlerinden biri baş veya yan karakter gibi keskin bir ayrıma girmemesi. Hikâyeye daha birkaç bölüm önce dâhil olan Nehir ve Polat karakterleri resmen dümene geçmiş gibiydi. Bununla birlikte çok ciddi bir sistematik kurguya başvurulmuş. Defne ve Yalın karakterleriyle başlayan seyir Yeşim ve Çınar, Deniz ve ofis ya da ev ahalisi, Barutçu Ailesi’nin diğer fertleri ve Polat ile Nehir’le sona eriyor. Tabii bu kısımlar arasındaki geçiş oldukça matematiksel olmuş. Beş dakika Defne ve Yalın’a ayrılıyorsa diğer karakter gruplarına da beşer dakika veriliyor ve sonra sarmalın başına yeniden dönülüyor. İşte, o ayaklanma anına kadar bu sarmal oldukça göze batıyor ve izleyiciyi rahatsız ediyor. Her bölümünü yüzümde tebessümle izlediğim ‘İnadına Aşk’ın bu bölümünün ilk yarısı bu akıcılık sorunu dışında muazzam oyunculuklarla düşüşe geçmekten kurtulup deyim yerindeyse yükseliyor. Öncelikle senaristlere naçizane önerim (Hayranlar ister de gazeteciler boş durur mu) Eren Vurdem ve Aras Aydın’a karşılıklı daha çok sahne yazmaları. ‘İnadına Aşk’a teşekkürlü güzelleme yazımda da belirtmiştim; tekrar söylüyorum: “Kiraz Mevsimi’ndeki o naif, ama ağırlığını da koyan, kapana kısılmışlıktan kurtulamayan o adama ne yaptınız?” Aras Aydın, yüreğine ve emeğine sağlık! Uzun zamandır izlediğim en güzel tiplemelerden birine hayat veriyorsun. Eren Vurdem de özellikle son dört bölümdür döktürüyor. İkisini umarım yakın zamanda sahnede de izleme şansı bulurum. Özellikle Vurdem, çok ciddi bir sahne ışığına sahip. Daha önce deneyimi olduysa ve ben atladıysam affola ama eğer sahne tozu yutmadıysa o sahne bir an önce kendisini ağırlamak ister. Tabii Vurdem’in sahip olduğu bu ışığı yansıtmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri de şüphesiz Nilay Duru. Her bölüm itinayla ilk söylediğim “Biraz abartılı mı oynuyor?” lafımı öyle güzel yutturuyor ki bana, kendisiyle büyük ihtimalle karşılaştığımda bu utancım da gün yüzüne çıkacak. Ayrıca fragmanlardan gelecek bölümde, kurduğu trip takımı ile sesini yükselten, performansıyla akan bir Nilay Duru izleyeceğimiz anlaşılıyor.