6 Ocak yılın ilk şahane haberini getirdi. Yıllardır, hele ki
kendi dizilerini yapmaya başladığından beri, dört gözle beklediğimiz streaming
servisi (internet bağlantısı aracılığı ile görüntüyü önyükleyerek izleme) Netflix
dünyaya açılmıştı. Bir anda Twitter ve Facebook’ta bu işlere ilgisi olduğunu bile
bilmediğim arkadaşlarım dahi Netflix’in gelişi üzerine sevinç nidaları atmakla
meşguldü.
Bilmeyenler için bu sevincin sebebini biraz anlatayım.
Netflix artık sinemaya gitmek, televizyon izlemek ya da radyo dinlemek gibi bir
içerik tüketme yöntemi oldu diyebiliriz. Daha da ileri giderek internet
üzerinden bir şeyler izlemenin sözlük karşılığına dönüşme yolunda hızla
ilerlediğini söylemek mümkün. Adeta bir Selpak... Netflix ne yapar? Sinemada
izlediğiniz yeni filmleri ve stüdyoların arşivlerindeki incileri alır, üzerine
televizyonda izlediğiniz dizilerin tüm bölümlerini ekler; son yıllarda bununla
da yetinmeyip diğer yayıncılara taş çıkartan orijinal diziler üretir. Sonra da
seyircisine aylık bir üyelik ücreti karşılığında internet üzerinden HD olarak
izleme olanağı sunar.
İsterseniz akıllı televizyonunuzda uygulamayı indirerek,
oyun konsolunuzun nimetlerinden faydalanarak ya da bilgisayar ve tabletlerinizi
kullanarak Netflix’i dilediğinizce izleyebilirsiniz. Platformun kataloğunda
neler mi var? Daredevil, Jessica Jones,
Master of None, Unbreakable Kimmy Schmidt ve Orange is the New Black gibi son yılların en beğenilen dizileri… The 100, Weeds, The Blacklist ve Suits gibi diğer kanalların dizileri de
cabası. Film kataloğu henüz biraz zayıf olsa da Inception, Batman Begins, Gravity, The Notebook, What’s Your Number,
Argo, Forrest Gump ve American Beauty
gibi sağlam arşiv filmleri platformdaki yerini almış durumda ve bir tık
uzağınızda.
Netflix'in Marvel anlaşmasının ilk şahane meyvesi. Bu ve diğerleri tadından yenmiyorlar...
Ülkemizde Netflix gibi streaming servisleri yavaş yavaş
hayatımıza entegre olmaya zaten başlamıştı. En büyük dijital platformlarımız
Digiturk ve D-Smart zaten tüm stratejilerini neredeyse bu servislere
yönlendirmiş durumda çünkü seyirci artık her Çarşamba saat 20.00’de ekran
başında olma mecburiyetini istemiyor. Hele ki yabancı diziler için. Tivibu ve
Turkcell TV de eklenince içeriklerin ne kadar bölündüğünü ve sağlam bir
seyirlik için kaç servise abone olunması gerektiğini varın siz düşünün.
Netflix’in
elinde büyük bir koz var: Para! Diğer saydığım mecralar gibi başka hizmetleri
de parlatmak zorunda olmadığı için tüm parasını streaming servisine adayabilir.
Daha iyi içeriklere hakkıyla para verebilir, daha iyi tanıtım yapabilir. Bunu
Türkiye servisinin mevcut kataloğunda bile görebiliyoruz. O yüzden de bu
saydığım mecraların yıllardır korkulu rüyasıdır.
Netflix geldi, rüya gerçek
oldu. Henüz rüya diyorum, zira Netflix Türkçe altyazı ve hatta dublaj seçeneği
sunmadığı sürece özellikle Digiturk’e (halihazırdaki servislerimizin en iyisi)
rakip olamaz. Ama bu saydığım iki özellik geldi mi (ilki bile yeter hatta), o
rüya bildiğin karabasana dönüşür, hem de uykulardan terli terli uyanmalık… Rekabet
iyidir, kaliteyi getirir. Netflix’in handikapları fiyatının biraz yüksek olması
ve henüz altyazı seçeneği sunmaması. Aylık 10 dolar üyeliği 10 TL olarak
ülkemiz şartlarına uyarlasa onu kimse tutamazken şu andaki fiyat seviyesi çok
üst seviye tüketiciye hitap ediyor ne yazık ki.
Peki seyirci olarak zaten bir platforma üyeysek ya da
torrent ile seviyeli bir ilişki içerisindeysek neden Netflix’e abone olalım?
Eğri oturup doğru konuşayım, Netflix benim gibi bir TV seyircisi için mantıklı
bir seçim değil. Ben The 100’ın 3. sezonunu
izlemek için yayının bitiminden sonra birkaç ay daha bekleyemem, olmaz ve
olamaz. Zaten bu servis ortalama seyirciyi hedef alıyor, bizleri değil. Türkiye’de,
hatta dünyada da, hala seyircinin epey büyük bir kısmı “şunu” izleyeceğim diye
içeriğe ulaşabileceği mecraları aramıyor. Bir mecra buluyor ve içindeki
içeriklerden seçim yaparak tüketimini gerçekleştiriyor. En basitinden sinemayı
düşünün, gişeye gelip film seçiyoruz; belli bir filmi izlemeye gitmiyoruz. Düzelteyim,
gitmiyorlar. Kolaycıyız ve önümüze “sevebileceğimiz şeyler”in sunulmasına
bayılıyoruz. Bunu en iyi yapan da Netflix, sırf marka değeri yetiyor, içerik
üreticilerini tavlamaya.
Biz de Netflix sayesinde en az Kimmy kadar mutluyuz.
Yazıyı daha fazla uzatmadan Netflix’e bir kere de buradan
dolu dolu hoşgeldin demek isterim. Gözümüz yollarda kalmıştı, umarım aşkımız
tamamına erer. Kadehimi Türk içerikleri yükleyeceğin, kendi yerli dizilerini çekeceğin
günlere kaldırıyorum: Netflix çağı başlasın!