Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!
Şule Kayabaşı
Savaşçı
dizisinin daha başlamadan benim için çok sağlam bir referansı vardı:
Süleyman Çobanoğlu. Kendisi Sakarya Fırat’ın da senaristiydi. Bu nedenle
olumlu hislerle oturdum ekran karşısına.
Jenerikle başlamak
gerekirse başlangıcı görüntü bakımından sevdim. Ama jenerik müziğine
ısınamadım. Bir dizide benim için en önemli şey müziklerdir. Verilmek
istenen duyguyu aktarmakta çok etkili bir araç… Keşke daha farklı tınısı
olan bir müzik hazırlansaymış. Bölümde kullanılan müzikleri ise sevdim.
Özellikle şehit verilen sahnede Dağlıca Jandarma Komando Birliği’nde
şehit olan 16 asker için görev arkadaşları tarafından bestelenen bir
müziğe yer verilmesi ince düşünülmüş bir hareketti. Tebrik ediyorum.
İlk
operasyon sahnesinde yapılan mekân çekimleri çok çarpıcıydı. Dağların
görüntüsü hızlı hızlı verilmişti ve iyi bir etki bıraktı. Keza patlama
sahnesi de birçok yapımda görülmeyecek kadar iyi çekilmişti. Bu sahnede
kullanılan yavaşlatma tekniğine diyeceğim bir şey yok, dediğim gibi
beğendim zaten. Ama bölüm genelinde kavga sahnelerinde yavaşlatma
uygulanmış ve olmamış. O sahneleri çok basit göstermiş bu yöntem. Normal
hızda gösterseler daha etkileyici olabilirdi.
Hapishanede Albay
Kopuz’un saldırıya uğradığı sahne ile ilgili şunu söylemek istiyorum. O
mazgalın üstündeki asker armut mu topluyor orada? Avluda biri bir insanı
şişlemeye kalkışıyor o hala volta atma derdinde. Hadi diyelim ilk başta
görmedi. Kağan adamları döverken nasıl fark etmedi? Yetkisi yoksa bile
bir ortalığı ayağa kaldırır insan. Ayrıca Kağan bir adamı şişleyip nasıl
hemencecik koğuşa döndü? “Askeri dizi çekiyoruz önemli olan kavga
sahneleri” diye hukuku göz ardı etmeyelim lütfen.
“İlk bölümün
günahı olmaz. Bunlara niye bu kadar takıldın” diyebilirsiniz. Normalde
bende ilk bölümden bu kadar didiklemem. Ama bu ara Savaşçı ile birlikte 3
askeri dizi yayın hayatına başladı. Dolayısıyla Amerika’da spin-off
dedikleri yöntemle dizi çekilmiş, hepsi birbiriyle bağlantılıymış gibi
hissediyorum. Yani Savaşçı’yı izlerken ilk bölüm olduğunu sadece sağ alt
köşede yazan “ilk bölüm” yazısı sayesinde hatırladım. Bu nedenle ilk
bölümün günahı olmaz demiyorum.
Bu kadar şikâyetten sonra
beğenmediğimi düşünmüş olabilirsiniz. Ama aksine beğendim sadece bazı
hususlara dikkat edilirse daha iyi olacağını düşünüyorum. Gelelim
beğendiğim sahnelere…
* Albay Kopuz ve Kağan arasında geçen
diyalog: “Albayım deli mi lazımmış?” –Hayır, zırdeli lazımmış. Eee atın
iyisine doru, yiğidin iyisine deli derlermiş. Memleketin başı belaya
girince en deli evlatları koşuyor imdada.
* Atatürk’ü
andıkları sahne… “Kemal Paşa Samsun’dan İzmir’e kadar boynunda idam
fermanıyla yürüdü. Bizim ki onun yanında ne ki?” Söz olarak, Atamıza
saygı olarak güzeldi. Ama keşke subayların uğradıkları haksızlık biraz
daha işlenseydi. Geçiştirilmiş oldu.
* Albay Kopuz’un
kız istemeye gideceği eve şehit haberi götürmesi ise bana kalırsa en
etkileyici sahne idi. Ağır bir müzikle boğulmamış, konuşulanlar
duyulabiliyordu. Sarabande eşliğinde gayet etkileyiciydi. Ahmet
Kayakesen’i görünce çok mutlu oldum. Meğerse konuk oyuncuymuş. Keşke bir
süre daha ekibe dâhil olsaydı. Yine de izlemek büyük keyifti.
*
Son sahnedeki komando marşı enfesti. Gözlerim Uzman Çavuş Osman Kanat’ı
aradı ne yalan söyleyeyim. Tayanç Ayaydın bir bölüm konuk oyuncu olsa
ne güzel olur.
Fark ettim ki beğendiğim sahnelerin neredeyse
tamamında Albay Kopuz var. “Murat Serezli” der, geçerim. Zaten Dağ 2
filminde de çok beğenmiştim. Asker rolünün gerçekten hakkını veriyor.
Helal olsun.
Yolunun açık olması ve uzun süre izlemek dileğiyle…