Haftalardır merakla beklediğimiz
Fi dizisi, 31 Mart’ta puhutv’de izleyicilerle buluştu. Dizi 60 dakikalık
süresi ve dijital bir platformda üstelik ücretsiz üyelikle izlenebilecek olması
gibi başlı başına merak uyandıran unsurlarının yanında, Azra Kohen'in çok satan romanından
uyarlanması ve ışıltılı oyuncu kadrosu ile de başımıza güzel bir şeyler
geleceğinin habercisi gibiydi.
Üç bölümü birden yayınlanan
dizinin iki bölümünü izledim ve bir sonraki yayın bir ay sonra olduğu için
üçüncü bölümü birkaç gün bekledikten sonra izleyeceğim (yazı biter bitmez
izledi). Diziyle ilgili düşüncelerime geçmeden önce belirtmek isterim ki
Fi-Çi-Pi serisini okumadım, dolayısıyla uyarlamanın başarısıyla ilgili bir
yorumda bulunamayacağım. Sevdiğim kitaplar konusunda tutucu bir yaklaşımım
vardır ve bir uyarlama izlediğimde önceliğim kitaba sadakattir, burada öyle bir
kaygı taşımadım haliyle.
Kartal mısın be kardeşim?
Bir kere Serenay Sarıkaya’ya
bayıldım, Duru rolünde şahaneydi. Bir dansçıyı canlandırmak için çok uygun bir isim olduğunu
sırf fiziğine bakarak da söyleyebiliriz aslında ama, Sarıkaya asla bununla sınırlı
kalmamış. Ülkemizde en sık duyduğumuz cümlelerden biri olan ‘Bu rol için çok
çalıştım’ın hakkını dev vermiş. Profesyonel dansçı ve jimnastik hocalarıyla diziden önce 4 ay çalışmış. Dans ederken yapacağı en ufak bir sarsak
hareket, boş vermiş bir tavır bizi onun Duru değil de Serenay Sarıkaya olduğu
gerçeğine ışık hızıyla döndürebilecekken, bu tehlikenin yanından bile geçmemiş.
Ellerine sağlık.
Dizide beni sevindirerek şaşırtan
bir diğer oyuncu ise Ozan Güven oldu. Şaşırmamın sebebi oyun yeteneğine
güvenmemem ya da sevmemem değil elbette. Ancak Can Manay gibi bir role
kafamda oyuncu seçmesi yapsam aklıma son gelecek isimlerden biri Ozan Güven olurdu. ‘Ben ne
anlarım ki?’ cümlesini bayılarak kurdurdu bana. O yarı deli, kendini çok
ciddiye alan, etrafta ne varsa hisseden ve çoğundan nefret eden, geçmişini
tahmin bile edemediğimiz adama ruh vermiş resmen.
Berrak Tüzünataç ve Büşra Develi’yi
de oldukça başarılı buldum aslında ama onlardan bahsetmek için Özge ve Bilge’yi
biraz daha yakından tanımayı bekliyorum. Mehmet Günsür ise Deniz rolüyle
kendisine çok yakışan bir adamı canlandırmış ancak beni dizinin gerçekliğinden en çok uzaklaştıran da o oldu. Dans gösterisi yöneten bir kompozitör olduğunu
biliyorum elbette ama, yine de fazla oynuyor gibi geldi bazı yerlerde.
Atmosferiyle de hoşuma gitti
dizi, ne fazla karanlık, ne de ne izlediğimizi unutturacak kadar
gereksiz ışıklı. Yan evdeki genç dansçıya yürüyen olgun ve zengin adamın öyküsü
değil çünkü Fi, çok daha derin, çok daha fazlası. Senaryo ve oyunculukların
yanında müzikleriyle de bunu bize sık sık hatırlattı.
Dijital yayının tüm
özgürlüklerini de yanına alır ve çok başarılı olur dilerim. İyi seyirler.