Normalde politik dramaları veya terörizme dayanan gerilim hikayelerini pek seven birisi değilimdir. Ama bu türe girişini yapan kanal ABC ise öyle ya da böyle ilgi çekici bir kalıba sokuyorlar dizileri. Scandal ve Quantico da benim için yaşayan son örnekleri mesela. Designated Survivor ise en yenisi oldu.
Dizinin insanın hoşuna giden pek çok dinamiğinin olduğunu düşünüyorum açıkçası, daha doğrusu pek çok tarafının olması zenginlik katıyor. Bölümlerde sadece Kirkman'ın başkanlığını izlemiyoruz, kendisini bir anda ülkenin First Lady'si olarak bulan karısını da izliyoruz. Tabii ki hayatları değişen aile üyelerini de. Maggie Q'nun canlandırdığı FBI ajanı Hannah Wells, hikayenin saldırının arkasındaki gerçeği araştıran tarafı oluyor.
Hatta Designated Survivor şimdiye kadar yayınlanan bölümlerini özellikle Hannah'ı kullanarak bir sonraki bölümü merak ettirici bir şekilde bitirmeye çalışan da bir yapım. Şimdiye kadar iyi iş çıkardıklarını da söyleyebilirim. Literatürü baştan yazmıyorlar tabii ama gerek de yok nasılsa.
Dizideki Aaron, Emily ve Seth üçlüsü ise başkanın her birisi başka bir işle ilgilenen yardımcıları. Ülke kaos içinde; yönetici bir kongre desen yok, çünkü içi tam takır kuru bakır. Her şeyin ortasında bir de 'seçilmiş değil de atanmış olmanın' baskısını yaşayan bir adam var. Tom Kirkman'ı kimin yaşayıp kimin öleceği veya ülkenin savaşa girip girmeyeceğine dair karar vermesi gereken, ülkedeki sorunların yanında bir de kuyusunu kazmak isteyenlerle uğraşırken ve dahi ciddiye alınmaya çalışırken bile buluyoruz.
Şimdiye kadarki bölümlerde Kiefer Sutherland başta olmak üzere karakterler rolünü taşımayı bence başarırken,
Designated Survivor da
siyasetin içinde olup siyaset boğmamasıyla da kendisini izletmeyi başaran bir drama dizisi olarak yeni sezon dizileri arasında iyi bir yer edinmiş. Yalnız ortada bir ciddiyet olsa da Jack Bauer gibi bir imaj beklemezsek bence daha güzel olacak.
Durum böyle yani efendim...