HBO’nun yeni dizisi Divorce
geçtiğimiz hafta başladı. Başrolünde Sarah Jessica Parker olan diziyi,
kendisine beslediğim iflah olmaz hayranlık yüzünden diziyi uzun zamandır
bekliyordum.
İlk bölümde evli ve çocuklu
Frances ile onun arkadaşları, eşi ve çocuklarını tanıdık. Bir arkadaşlarının
doğum günü davetinde cinnet geçirip kocasına silah doğrultması ve adamın kalp
krizi geçirmesi ile evliliğini sorgulamaya başlayan Frances’in boşanmaya karar
vermesinin hemen akabinde aslında bir de sevgilisi olduğunu öğrendik. O
sevgilinin de boşanma haberini hoşnutsuzlukla karşılaması üzerine olaylar
gelişti ve sonunda gerçekten boşanma eşiğine gelen bir kadın ile ilk bölümü
kapattık.
Mr.Big'in düğünden kaçtığı günün akşamında da böyle bakıyordu
Sex and the City’nin her bölümünü
o kadar çok seyrettim (Divorce başlarken siyah üstüne beyaz HBO logosunu
görünce kafamda direk SATC müziği çalmaya başladı hatta) ve Carrie Bradshaw’u o
kadar çok sevdim ki Sarah Jessica Parker’ın her mimiğini, sesinin her tonunu
ezberledim. Gülüşünü, üzüldüğünde kafasını yana eğişini, uzun ve zekice bir
cümle kurduğunu düşündüğünde başını öne atarak konuşmasını, bir şeye isyan
ettiğinde kaşlarını yukarı kaldırmasını en iyi arkadaşımın hareketlerinden bile
daha iyi öğrendim. Belki biraz da bu yüzden, Divorce’taki 50’li yaşlarını
sürdüren iki çocuklu ve mutsuz evliliğini sorgulayan Frances’i hiç de ilk defa
görüyor gibi olmadım. Sanki Carrie büyümüş, Mr.Big’le olan evlilikleri yıllara
yenilmiş ve o da bir çözüm arıyordu ve eskisinden daha kötü giyiniyordu. Şikâyet
ettiğim sanılmasın, arayıp da bulamadığım şey bu aslında. Bir diziyi böyle
değerlendirmek doğru değil belki ama daha ilk bölümde olmasına rağmen uzun
zamandır izlediğim ve daha da izlemek istediğim bir diziymiş gibi hissetmemin
sebebi bu benzerlik oldu. Heyecanla
devamını bekliyor, herkese iyi seyirler diliyorum.