Kadrodaki hiç kimseye özellikle hayran olmadığım için
dizinin hikâyesi, onu anlatma biçimi ve parıl parıl parlayan oyunculuklarla
beni kendine bağladığını söylemekte sakınca görmüyorum. Kimseye torpil falan
geçmiyorum yani. Azize rolündeki Nilay Duru'ya ba-yıl-dım. Onu ilk olarak İnadına
Aşk'ta izlemiş, oradaki Yeşim Aras karakterini başta abartılı bulmuş ama
zamanla alışmıştım. Nilay Duru'yu TV programlarında görüp Yeşim Aras gibi
davranmadığını, dizide izlediğim her şeyin -özellikle de konuşma biçiminin- rol
olduğunu görünce de daha çok sevmiştim.
Eller, kollar, gözler bir yana da, sesiyle de oynayanları ayrı bir seviyorum.
Nilay Duru da onlardan işte. Özgüvenli, havalı Yeşim Aras ile saf, sessiz,
pasif Azize Ilgazoğlu arasında bir uçurum var. O tek ayak üzerinde 40 yalan
söyleyip aynı anda 8 kişiye birden oyun oynayabilen Yeşim’in zerresi yok Azize’de.
Ba-yıl-dım!
Aras Aydın'ı da İnadına Aşk'ın Polat Barutçu'su
olarak tanımıştım. Bana sorsalar başrol oynarken Polat'ta olduğu kadar
parlayamayacağını düşünürdüm ama o da çok güzel giyinmiş rolünü. Özellikle
gözlerini ve mimiklerini kullanışındaki doğallığı çok sevdim.
Gürgen Öz hakkında söyleyecek bir şeyim yok, tam onun
kalemi bir rol, zaten onu başka türlü bir rolde izlediğimi de hiç hatırlamıyorum.
Turgay'ı sevdim ama, karakterin başka bir uca yönelmesini ve Gürgen Öz'ün bunu
da kotarabildiğini görmeyi çok isterim.
Nilperi Şahinkaya'yı sanırım ilk kez beğeniyorum. Ne
önceki işlerinde ne de tiyatro sahnesinde bu enerjiyi görebilmiştim.
Dolayısıyla canlandırdığı karakterlere de inanamamıştım. Temmuz karakterine
bayılmadım ama Ulaş'la arkadaşlığını çok sevdim. Yusuf'a âşık olduktan sonra
Temmuz'u daha fazla seveceğimi ise şimdiden biliyorum.^^
Azize'nin ağabeyi Yusuf'u canlandıran Osman Karakoç'u ilk
kez izliyorum ve bu hareketli akış içinde biraz tutuk buldum. Karakterin gereği
olarak daha ağırkanlı oynaması tercih edilmiş olabilir, bu nedenle ben sadece
buraya bir çekince koymuş olayım; gelecek bölümlerde bunu ya aşacak ya da
karakterin böyle oluşuna bizi alıştıracaktır diye umuyorum.
Bunun dışında, Azize’nin kendi rüyasında bile başrol
olamamasını, günde üç kelime konuşan bir adam olarak dizinin muhtemel birkaç
sezonluk özetini tek cümleye sığdıran (bkz. başlıktaki cümle), önce insan sonra
kameraman olan Efe'yi, Azize'nin arkadaşı Saadet'in babaannesi, baklava meraklısı
Şükufe Teyze’yi çok sevdim, Saadet'in Yusuf'a âşık olmasını ve Yusuf'un
kayıtsızlığını çok sahici buldum ve Yusuf ile Ulaş'ın babası Nadir Erciyesli
arasındaki çatışmanın da hikâyeye büyük hizmetleri olacağını şimdiden hissettim.
(Ulaş'ın babasının soyadını kullanmamasına dikkat!)
Dizinin jeneriğini, şarkıları ve tema müziklerini de çok
beğendim ama bir ara, “Ah Azize, bu
mevzular biraz aşar seni...” diye bir şarkı başlayınca Mahallenin Muhtarları misali bütün hikâyeyi bilen ve anlatan şarkılarla muhatap olacağız
diye de korkmadım değil. Aman ha!
Son 6 aydır izlediğim en iyi ilk bölüme sahip olan N'olur
Ayrılalım'da gereksiz bir sahne, hikâyeye hizmet etmeyen tek bir detay
yoktu, derli toplu, derdini net bir biçimde anlatan ve karakterlerini seyirciye
en uygun şekilde tanıtan bir bölüm izledik. Bunun yanında çekim kalitesi,
yakalanan çerçeveler, mekan ve kostüm kullanımı da oldukça iyiydi. Gözümü
ekrandan alamadım desem, yeridir. Rastladığım bütün tekrarlarını da izledim
zaten. Bugünlerde bu ülkede, kısa bir süre için bile olsa bana dünyanın geri
kalanını unutturabilecek o kadar az şey var ki…
Şanssız bir günde ekrana geldiği için gözden kaçmamasını,
karanlığa değil güneşe uyandığımız günlerde kahkahalarımıza sebep olmasını
diliyorum; emeği geçen herkese teşekkürlerimle ve barış içinde, eşit ve özgür
biçimde yaşanacak günlerin özlemiyle…
Sağlıcakla kalın.