Canım sıkıldığında, nefes almak istediğimde deniz kenarına
atarım kendimi. Maviliklere daldıkça hafifler sırtımdaki yükler, sanki dertlerim
beni terk eder gider. Bazen de sevincimi paylaşırım dalgalarla; bana eşlik
etsinler, benimle beraber sevinsinler, coşsunlar isterim. Hep derim, deniz bambaşkadır benim için.
Dertlerimi denize bırakırdım ya hep, bu seferse bir
başkasının sırtındaki yükü yüklendim denize baka baka. Omzunun sızısını hissettim,
kalbinin kırıklıklarını duydum Danny’nin. Denizin maviliği bu kez acılar ve bolca hüzün getirdi
bana.
Bir Netflix dizisi olan Bloodline açılış sahnesiyle beni
kalbimin orta yerinden vurdu. Daha başlayalı 5 dakika olmamıştı ki, “Ben bu
diziyi izlerim!” dedim. Bölümler bölümleri kovaladı, hayranlığım daha da arttı.
Bir yandan bitmesin, keşfedecek yeni şeylerim olsun istedim; bir yandansa
onlara dair her şeyi bilmek. Ben bu ikileme düşmüşken Rayburn ailesinde ise çok
şey oldu, hazırsanız biraz onlardan konuşalım.
Bir zamanlar bencil, öfkeli, düşüncesiz Baba Rayburn de otururdu o masada. O günler Danny'siz günlerdi... 5 çocuklu, işi gücü yerinde, dışarıdan oldukça mutlu görünen
bir aile. Bakın aile önemli, aile çok çok önemli. 1 sezon boyunca en çok
duyacağınız kelime “aile” Çünkü Rayburn’ler için “aile” inanılmaz bir
kutsallığa sahip. Neyse, ne diyordum; dışarıdan mutlu görünüyorlardı. Ta ki,
kızlarını kaybettikleri o güne kadar. O günden sonra bu mutluluk oyunları başka
bir boyuta taşındı. Yaşananları kendi içinde gizlemeye, dışarıya karşı inkar
etmeye ve elbette ki “aile”yi daha da el üstünde tutma boyutuna.
“Kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla bilinçli olarak
yaşadıklarının üzerini örtmek bazıları için güvenli bir sığınak. Rayburn ailesi
için de olduğu gibi. Kendi kusurlu hayatlarına bakmayıp, bir günah keçisi
yaratan, onunla asla empati kuramayan aile ve bir eşya gibi sokağa attıkları
oğulları var karşımızda. Yahu insan yeri geliyor eşyasını atmaya kıyamıyor ama
o kutsal aile Danny’den kurtulmaktan başka bir şey düşünmüyor! Şimdi "Danny" ve "empati"yi yan yana kullanmayayım da ne yapayım?
Danny, anne-baba bakımından şanssız bir çocukken şanssız bir
yetişkine evriliyor. Kişi anne babasıyla, kardeşleriyle anlaşamayabilir ya da çocukları
arasında ayrım yapabilir. İnsanız ne de olsa, kusurlarımızla varız. Fakat kendi
rahatı bozulmasın, “itibarlı” soyadı sarsılmasın diye çocuğuna böylesine büyük
bir öfkeyle yaklaşamaz, yaklaşmamalı. İnanın anlamıyorum, bir anne-baba nasıl
bu kadar acımasız, nasıl bu kadar kötü kalpli olur?
Anne baba olmak çocuklarının hatalarından ders almasını
sağlamayı gerektirmez mi? Yapılan yanlışlara eğilip, doğrusunu anlatmaktansa
şiddete başvurmak, dışlamak, uzaklaştırmak doğru mu? Hele bir de geri
geldiğinde gözünü para bürümüş muamelesi yapmak. Yahu bir çocuğun dünyaya
gelmesini sağlamadan önce sorumluluğunu almayı kabullenmiyor musun zaten? Ya da
diğer çocuklarının hakkı olan miras neden Danny’nin hakkı olmamalı? Bunun bir
mantığı var mı? Yok!