Kasap ve manavdaki çekimlerin ardından pastane
çekimleri için ufak ara veriyoruz. Hem yemek hem de taşınma arası. Ekibin bir kısmı yemek
yerken Fehmi Hoca, Elif ve ben ise şeker ihtiyacımızı gidermek için pastaneye
oturuyoruz. (Tatlı için teşekkürler Elif Kasap ^.^)
Yemek ve sohbet arasının ardından tekrar çekimler başlıyor. Sahne gereği Ayşegül’ün ağlaması gerekiyor. (Evet, Ayşegül yine
ağlayacak ve ben bileklerimi dikine kesmek için uygun bir kesici alet aramaya
başlayacağım.) Ayşegül ağlıyor, ağlıyor ve yine ağlıyor. Daha sahilde
ağlayacak. Biraz gülerek biraz ağlayarak kafedeki çekimler bitiyor.
Sahile gitmek için hazırlıklar başlarken geçen 2-3
saatten aklımda kalan en özel şey 12-13 yaşlarında bir dünya tatlısı bir kızın
Seren Şirince’ye uzun uzun, hayranlıkla bakması ve “Ayşegül abla yakından daha
güzelsin.” dedikten sonra fotoğraf çektirmek istemesi oluyor. Bunda ne var,
diyebilirsiniz. Ama o tatlı kız o kadar hayran bakıyordu ki… Seren Şirince, o
süre içerisinde, sadece o tatlı kızı değil; yanına gelen kimseyi kırmadı. Çekimler
arasındaki sohbet vakitlerinde, insanların sevgilerinin göstermesinin nasıl
mutlu ettiğinden söz ediyoruz.
Neyse…
Şimdi sırada Kireçburnu Sahili’nde Ayşegül’ün Can ile konuşup ağladığı sahne
var. Herkes arabalara!
Yazı devam ediyor…