Sektörün son 10 yılda başına gelen en büyük ölçekli sıçramalarından biri olarak kabul ettiğim "Suskunlar'ın Game of Silence adıyla NBC'ye uyarlanması" meselesinde Timur Savcı ile bir söyleşi yapmıştım. Çemberi tamamlamak için Sony'den bir adım öncesine de ulaşıp, hikayenin yaratıcısı Pınar Bulut Deren ile konuşmak istedim. Deren, an itibarıyla şehir dışında bir sinema filminin çekimlerinde ancak bizi kırmadı sorularımızı cevapladı. Girizgahı çok uzatmadan sizi yurt dışına uyarlanan ilk Türk hikayesinin sahibi ile baş başa bırakıyorum.
● Aslında defalarca biz yazdık ama son kez sormak istiyorum hala öğrenmemiş
olanlar için ilk ağızdan cevap olsun diye. Suskunlar'ın yaratım süreci nasıl
gelişti, "Zaten Sleepers'dan uyarlama değil mi?" karmaşasını bitirmek
için bize süreci anlatır mısınız?
1997 yılında Gaziantep’te baklava çaldıkları için 9 yıl hapse mahkum edilen
çocukları hatırlarsınız. Yapımcım Timur Savcı bir gün bana bu haberi
hatırlattı. Hikaye için yola çıkış noktamız buydu. Konuyu araştırdıkça çocuk
cezaevlerindeki taciz davalarını okudum üzülerek. Suskunlar böyle doğdu. Bizim
ülkemize ait bir yaradan…
Öte yandan yazdığımız her şey, o güne dek okuduğumuz, izlediğimiz,
yaşadığımız şeylerin birleşiminden başka bişey değil. Ona değer kazandıran,
yarattığımız malzemenin özgünlüğü, sadece kendine has olan, biricik olan
nitelikleri. Sleepers’la konu itibariyle –hikaye demiyorum çünkü bizimki farklı
akslardan ilerler- olan benzerlikleri böyle bi yerden okuduk biz hep.
● Amerikalıların
remake talebini ilk Timur Savcı'dan mı duydunuz, tepkiniz nasıl oldu?
Timur Savcı bir gün
‘güzel bir haberim var’ diye beni çağırdığında öğrendim. O dönem henüz
görüşmeler yeni başlamıştı. Hayata geçeceği kesin değildi. Yine de kariyerimin en mutlu günlerinden biriydi.
Günlerce kim oynasa, nasıl çekilse diye hayaller kurdum.
● Bizdeki sözleşmeler
gereği hikaye yazarın değil, yapım şirketinin. Bu durumda sözleşmeniz revize
edildi mi yani uyarlamadan sizin maddi bir kazancınız olacak mı?
Ne mutlu bana ki, yapımcımla
aramızdaki ilişki bir sözleşmeden ziyade, güvene ve saygıya dayalı. Emeklerimin
karşılığını tabii ki alıyorum.
● Süreçte Game of Silence'nin yazarlarıyla irtibatınız oldu mu? Yazım sürecinde size başvurdular mı?
Sony’nin drama
departmanı yöneticileriyle Cannes’de bir araya geldim. Sonrasında da David
Hudgins’le yazışmalarımız oldu. İçerik hakkında sohbetler ettik ama
adaptasyonun doğası gereği, asıl işleri hikayeyi ‘Amerikanlaştırmak’ olduğu
için yazım sürecine dahil olduğumu söyleyemem. Ama hikayem hakkında o kadar
övgü dolu sözler duydum ki, o kadarına tamamdım zaten
● Timur Savcı,
"Uyarlama tam bir amerikan hikayesi haline geldi" dedi. Sizin
yazdığınızdan karakterler dışında neler kaldı, neler gitti?
İçerik hakkında
spoiler vermeyeyim ama evet, rejisi ve senaryonun anlatılış biçimi itibariyle
tam bir ‘klasik Amerikan draması’ haline geldi.
● Siz bu diziyi
bir Amerikan kanalına yazsaydınız neleri değiştirirdiniz?
Biz burda büyük bi
risk alarak hikayeyi en gerçek, dolayısıyla en sert haliyle anlatmayı seçtik.
Amerikan televizyonuna yazsaydım da aynen bu cesur tavrı tutardım. Karakterlerime
ve hikayeye kalben çok bağlıyım, birçoğundan vazgeçeceğimi sanmıyorum. Lakin
biliyorsunuzdur ikinci sezonun bi kısmını ve finali ben yazmadım, muhtemelen
orada yeni fikirlerim olurdu. Bir de buradaki dizi sürelerinin yarısını
yazacağım düşünülürse, daha sıkı, daha dinamik bir anlatı fırsatım olurdu
tabii.
● Oyuncu seçimlerini nasıl buldunuz? Siz olsanız hangi role hangi oyuncuları
seçerdin?
Samimiyetle söylüyorum
ki burda çalıştığımız oyuncuları daha çok beğeniyorum. Her birini. Amerikan
versiyonunun cast seçimlerine de genel olarak okey'im. Ama bana kalsa ille bi
yerinde Ryan Gosling olurdu (gülüyor)
● O zaman inşallah bundan sonraki ilk işinizde Gosling'e sahne yazmak nasip olsun. Peki, diğer bölüm senaryolarını okuyor musunuz? "Bu benim aklıma
gelmemişti" dediğiniz, Amerikalıların yakaladığı bir nokta, bir nüans var
mı? Ya da "keşke bunu böyle yapmasalardı" dediğiniz bir şey oldu mu?
Senaryoları okumayı talep
etmedim. Nasıl algılayacaklar, ne çıkaracaklar onu merak etmekten tuhaf bir
zevk alır oldum heralde, oraya hep mesafeli duruyorum. Her yazarın içinde ayrı
bir kainat var çünkü. Hikayem o kainatta ne karşılık bulacak, asıl onu görmek
istiyorum.
● Pilotu ilk izlediğinizde ne hissettiniz?
Değişik bi kafası var yaptığınız
işin adaptasyonunu izlemenin. İlk izlemeye kalktığımda heyecandan beş dakikadan
fazla bakamadım, hemen kapattım. Öncelikle gururlanıyosunuz tabii. Bazen
‘burasını biz daha iyi yapmıştık’ diyosunuz. Bazen de çok beğeniyosunuz. Bu
sefer de kendi versiyonunuza ‘ihanet ediyomuşsunuz’ gibi geliyor. Hislerimin
tümünü analiz etmeye kalkarsam şaibeli beyanatlar vermek zorunda kalırım. Genel
bir şey diyeyim: Game of Silence ne kadar başarılı olur, yolda ne kadar değişir bilmiyorum. Ne olursa
olsun, benim hissim değişmeyecek, onu iyi biliyorum ama. Bu iş sayesinde seve bayıla takip ettiğim
Amerikan televizyoncularından ‘biz senin fanınız’ diye başlayan cümleler
duydum. Dünyanın öbür ucunda bile birilerine dokunabilen, uluslararası
standartta hikayeler yazmak bi hayal değilmiş, onu gördüm. Bunun verdiği
motivasyonu hiçbir şeye değişmem.
● Son olarak, yerli hikayeciler arasında yüzünü
dışarıya dönmüş nadir kalemlerden birisiniz. Hatta bu konuda doğrudan
amerikalılara, amerikan bir hikaye yazma girişiminiz olduğu konuşuluyor. Doğru
mu? Doğru ise ne aşamadasınız?
Yazar olarak uluslararası bir vizyon geliştirmeye çalıştığım doğru. Amerikalılarla üstüne çalıştığımız bir
hikaye var şu an. Ancak henüz çok başındayız yolun. Onların takvimi bizim kadar
hızlı ilerlemiyor. İyi ki de ilerlemiyor. Daha pişirerek, daha uzun hazırlık
süreçleri kullanarak çalışmak işin kalitesini ve kaderini çok etkiliyor
haliyle. Sadece dünyanın neresine yazarsam yazayım, bizden hikayeler yazmaya
devam ediyorum. Global bir başarı yakalamanın yolu, Suskunlar’da olduğu gibi,
lokal içerikten geçiyor çünkü. Onu uluslararası yapan şey, ne kadar yabancı
kültürlere hitap ettiği değil. Ne kadar iyi olduğu…