● Aşkla birlikte Kürt meselesine de değiniyorsunuz. Şu
an oldukça hassas bir dönemdeyiz bu açıdan. Konuya nasıl yaklaştınız?
Araştırmalarınız veya birebir görüşmeleriniz oldu mu?
Sitare’nin iç çelişkilerinin yanı sıra toplumla ve doğayla
olan çelişkilerimizi de yansıtarak romana derinlik kazandırmak istedim. Kürt
meselesi tüm hayatımızı etkileyen, çok önemli ve üzücü bir mesele. Şu an yaşananlardan
dolayı da büyük acı duyuyorum. Romanı yazmaya başladığımda barış sürecindeydik.
Kötü günleri geride bıraktığımıza inanmak istiyorduk. Kendimi dönem romanı
yazıyormuş gibi hissediyordum. Oysa bir de şimdiki duruma bakın. Romanımdaki
Hodan şehrinin hali her gün yaşadıklarımızın yanında hafif bile kalıyor.
● İnsan hikâyeleri mi sizi daha çok besler yoksa
kendi hayal gücünüz mü?
Artık hayal ettiğim hikâyeleri yazmayı daha çok
seviyorum. İlk romanlarım daha otobiyografiktir. Zamanla yazdıklarımı ve
yaşadıklarımı birbirinden ayırmayı öğrendim. İnsanın kendisiyle, toplumla ve
doğayla yaşadığı çatışmalar özel ilgi alanım. Zaten epeydir dizi dünyasında
geçen bir şey yazmak istiyordum. Hatta romanın ilk adı ‘Yerli Dizi’ydi. Film senaryosu
olarak kaleme alınmıştı. Sonradan romana dönüştürdüm.
● Sinemaya uyarlansaydı kimin yönetmesini ve hangi
isimlerin oynamasını isterdiniz?
Bir düşüneyim… Çağan Irmak ya da Tolga Örnek olabilir
pekâlâ. İkisi de çok sıkı yönetmenler. Yazarken Sitare için Nurgül Yeşilçay’ı,
Devran için de Nejat İşler’i düşünmüştüm. Senarist Enis karakterini de kendim
oynamak isterim, ne yalan söyleyeyim.
● Böyle bir proje var mı şu an?
Heyecanlı görüşmeler yapıyorum. Zaten başta senaryo
olarak yazdığım için tekrar senaryoya aktarılması zor değil.
● Diğerleriyle karşılaştırdığınızda bu romanınız nasıl
bir yere sahip?
Yazarlığımın ilk yıllarındaki naifliğe ve sadeliğe döndüğümü
hissettiğim bir roman. Kariyerim boyunca çeşitli denemeler yaptım. Alternatif
tarih romanından kara mizaha kadar… Nihayet aşktan başka anlatılmaya değer bir
konu olmadığını anladım. Hayatın ve memleketin gerçeklerine de değinen bir
sevda romanı yazarak yüreklere dokunmak... Başarabildiysem ne mutlu bana.
● Bu her şeyin merkezinde olan aşkın size göre
tanımı nedir?
İnsanın başkasının mutluluğuyla mutlu olabilmesi. Bunu
yapmak bizi egomuzun ve bencilliğimizin pençesinden kurtarıyorsa o aşktır işte.
● Bugüne kadar yazmayı denediğiniz fakat bir türlü
istediğiniz gibi olmayan konular var mı?
Balkan Savaşı hakkında bir roman yazmak isterim.
Bulgaristan göçmeni bir aileden geliyorum. Bu konuda hassasım. ‘Elveda Rumeli’
dizisini ne zaman izlesem ağlarım hâlâ. Türkiye’nin bugün bile Balkan Savaşı
travmasının içinde yaşadığını düşünüyorum. Şimdiki toplumsal kırılmaların
çoğunun arkasında o ağır hezimet duygusu var. Hayalim mübadeleler, muhacirler
ve bugünkü Balkan Türkleri hakkında bir roman yazmak. Hazır olduğum zaman.
● Okuyucu gözüyle baktığınızda en “bu olmuş” dediğiniz
romanınız hangisi?
Her zaman en sonuncusudur (Gülüyor). Selim İleri
ustamızın kulakları çınlasın, her romanına “Bu sefer başaracağım!” diyerek
başlarmış. Kendisinden çok etkilenmişimdir. Üzerimde emeği de vardır. Aklıma
gelen konuları her fırsatta ona danışırım.
● Selim İleri’nin romanları gibi sizi etkileyen,
referans olarak gördüğünüz romanlar hangileri?
Dönemden döneme değişiyor. Mesela son zamanlarda yine Boris
Vian’a taktım. ‘Günlerin Köpüğü’ ya da ‘Pekin’de Sonbahar’ bence yazılmış en
güzel sevda romanları. Fitzgerald’ın ‘Muhteşem Gatsby’si de öyle. Milan
Kundera’nın ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ erotizme ve aşka çok yaratıcı
şekilde yaklaşır. Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sının yeri ayrıdır. ‘Anna
Karenina’ ya da ‘Ejderha Dövmeli Kız’ gibi. Hepsi aşk romanlarının da kalıcı ve
değerli olabildiğini gösteren romanlar.
● Kendi kuşağınızda sizi etkileyen yazarlar kimler?
Hakan Günday harika bir yazar. Hande Altaylı’nın romanlarını
da çok severim. Doğu Yücel, Ece Temelkuran, Yekta Kopan, Nermin Yıldırım, Seray
Şahiner ve Irmak Zileli de hayranlıkla okuduğum yazar arkadaşlarım.
● Özellikle Amerikan film ve dizilerinde
edebiyat uyarlamaları yaygın. Siz hangi romanın televizyon ve beyazperde
uyarlamasını izlemek isterdiniz?
‘Günlerin Köpüğü’nü
Michel Gondry çekti fakat hâlâ izleyemedim. Çok merak ediyorum. Bana o romanın uyarlanması
çok zor hatta neredeyse imkânsız geliyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Saatleri
Ayarlama Enstitüsü’nü ve Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan”ını sinemada
izlemek isterim. Orhan Pamuk’un ilk romanı ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ da güzel bir
dizi olabilir.