Dodurga’daki Kayılar’a Yüce Yaradan artık nasıl bir
sabır verdiyse beyler Tuğtekin’e, hanımlar Aytolun’a yumruk ve diş sıkmaktan
öteye gitmiyor. İçlerinde en ılımlı olanları Korkut Bey’di belki ama o da bu
hafta iyice çizgiyi aşıp Hayme Ana’ya çok ağır laflar etti. Kayı’yı işte bu öldürmeyen
acı güçlendirecek. Biz de keyfini süre süre seyredeceğiz.
sen böyle değildin yaşarken oldun, inanıyorum.
Bu bölüm Tuğtekin hırs mevzuunu artık abartıp elini
resmen kana buladı. Tamam gergin, agresif dedik, güldük eğlendik ama alpına
kıymak nedir Allah aşkına? Tuğtekin çok ince ruhlu bir çocuk aslında. Etmeyin,
onu kurban seçmeyin sevgili senarist. Tuğtekin’den gözü kara, yiğit bir beyoğlu
çıkarabilecekken, ona bunca kötülük yazmayın gayrı. Fakat yine söyleyeyim,
iyiyi herkes oynayabilir belki ama Tuğtekin’den de nefis bir zalım beyoğlu çıkmış
yani.. sık sık altını çizeceğim bunun. Hatta performansına bayıldığım bir diğer
kötü de Kocabaş. Geçen hafta yazmayı unutmuşum, o gözlerini sağa sola
döndürdüğü sahnede kendisine bayıldım efendim. Tuhaf bir hal var Kocabaş’ta. İnsanı kendinden
nefret ettirmeyen bir durum. Sınıfın yaramaz çocukları gibi.. Dayak arsızı
olmuş çocuklar var ya, onlar gibi işte. Çocuk ve dayak kelimesi aynı cümlede
hiç şık durmuyor bu arada..
ne güzel Eftimiya idin sen Aytolun Abla..
Değinmek istediğim son bir konu var. Öncelikle
Aytolun karakterinin hakkını veren sevgili Evrim Solmaz’a bir tebrik gönderelim
buradan. Başarıları daim olsun onun da dilerim. Bütün seyircilerin Aytolun’dan
nefret etmesini başarmak kendisinin çok sıkı bir oyun çıkardığının ispatıdır.
Evrim Solmaz benim için çok özeldir. Hangi role bürünürse bürünsün, benim için
hep hayatımın filmi Sen Ne Dilersen’in “Duy
beni Eleni! Seni asla affetmeyezeğim” diye feryad eden Eftimiya’sıdır. Yine
içim sızladı.. Neyse.. Bu hafta şahit olduğumuz Korkut Bey-Aytolun “azgın boğa”
sahnesinden bir miktar rahatsız olduğumu iletmek istedim. Biz sezon başından
beri Aytolun’un o aktar hatuna gidip Korkut Bey için macunlar hazırlattığını
biliyoruz, anlamıştık zaten. Bu yer yer açık biçimde de, kimi zaman ima yoluyla
da anlatıldı. Ama bu dizide daha önce hiç bu mevzular bu kadar uzatılmamıştı.
Elbette hiçbirimiz ağaç kovuğundan çıkmadık. Fakat yine de bir Oğuz Beyi’ni bu diyaloglarla
anmak beni çok üzdü. Hani demem o ki, o sahneyi öyle açık seçik biçimde, uzun uzadıya
vermemiş olsanız da biz Korkut Bey’in zaafları olduğunu zaten anlamıştık. Bu
kadar döküp saçmaya gerek yoktu diye düşünüyorum. Affınıza sığınarak..
Geçen sezondan beri yazıp çiziyor ve ara ara
oyuncuları, senaryo ekibini yad ediyor, selamlıyoruz buradan. Fakat direksiyon
başında oturan ve nereye gittiğinden çok emin biçimde bu yolculuğu ilerleten,
muazzam rejisiyle Türk televizyonculuğunda yeni bir sayfa açan sayın Metin Günay’ı
hiç zikretmemiş olduğumuzu fark ettim. Onun böyle bir şeye ihtiyacı yok tabii
ama ben yine de kendisini gönülden tebrik ettiğimi belirtmek isterim. Allah
mahcup etmesin.
Geldik bir bölüm yorumun daha sonuna.. Ben dün akşam
son derece keyifli bir bölüme tanıklık ettim. Gelecek hafta çok daha heyecanlı
olacağını düşündüğüm hatta yeni hikayelere yelken açacağımız bir bölüm geliyor.
Evet artık fragmana yakalanıyorum.. Yazının başlığında kullandığımız Evvel Ahir Dünya Türk’ün Olacak şiiri de
bu bölüme pek bir uydu diye düşünüyorum. Dolayısıyla sevgili Azerin’in taa
ciğerinden yorumladığı şiiri ve devamında seslendirdiği Çırpınırdı Karadeniz türküsünü buraya bırakıyorum. Gidip gelip
dinleyin efendim..
Emek veren herkesin eline, yüreğine sağlık.
Haftaya yeni bir bölümle, yeni şiirler ve yeni
türkülerle görüşmek üzere..