Aramızdan ayrılışının altıncı yıldönümü bugün..
“Yezid’in harcı zulüm, yiğidin borcu ölüm” diyerek
zulüm ehline sırtını dönüp borcunu eda etmeye varmış bir yiğit adam Ömer Lütfi
Mete.
Gidişi, “başınız sağolsun” ifadesinin bir camiada hükmünü
nasıl yitirdiğinin resmidir. Baş o’dur; önderdir, rehberdir çünkü. Gittiğinde,
artık bir cenahın “başı sağ” değildir.
Bilmeyenler için -böyle bir şey mümkün olmaz
sanmıştım fakat yanılmışım- 1950 doğumlu Ömer Lütfi Mete, gazeteci, yazar, şair
ve senaristtir. İsmini duyduğunuza hatta seyrettiğinize emin olduğum pek çok hikayede
imzası vardır. Gülce bir şiiri vardır
misal. Ölüyü kabrinde ağlatır. Diriyi derdinden delirtir. Bilen için zenginlik,
bilmeyen için bir çeşit fukaralıktır.
Bize bizim hikâyelerimizi ekran yoluyla anlatmayı
başarmış ilk kalem sahibidir Ömer Lütfi Mete. Anadolu’nun orta yerinde, seyrettiği
diziler yüzünden kim’lik bunalımına girmiş insanlara kim olduklarını
hatırlatmış, yüzünü batıya dönmüş televizyon dünyasını kafasından tutup bu
topraklara çevirmiştir. Annelerimizin sahur için hamur yoğurmaya başladığı
saatlerde önümüze konan çilingir sofralı aile dizilerini masamızdan kaldırmış,
yerine Allah’ın selâmını işitebildiğimiz hikâyeler koymuştur.
Aldık, kabul ettik.
Aleyküm selam!
O’nu diğerlerinden ayıran en keskin çizgi, hikâyelerine
kalemiyle değil ruhuyla imza atmış olması. Bizim
Ev, Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Kurtlar Vadisi Pusu, Ekmek Teknesi, Eşref Saati,
Hayat Bağları gibi çoğunluğun malumu olan televizyon dizileri, Usta’nın
kaleminin değdiği, seyredeninin hafızasından silmesinin mümkün olmadığı pırıl
pırıl hikâyeler.. Ömer Lütfi Mete, seyrettiğimiz dizilerdeki anne/baba
modelleriyle evdeki anne-babamızı karşılaştırıp aradaki sekiz farkı bulmaya
koyulduğumuz çağlarımızda tuttu elimizden. Bir anlatılana, bir dönüp gerçeğe
bakınca “aile” diye bana sunulanın bana anlatılan koca bir masal olduğunu O’nun
işaret ettiği gerçeklikle fark edebildim. Bize masal anlatmak kolaydı da,
hikâye anlatmak zordu. Koca yüreğini taşın altına koyup zora talip oldu Ömer
Lütfi Mete. Türk televizyonunda bu anlamda bir inkılâptan söz edilecekse bir
başına o inkılâbın mimarı oldu.
Rahle-i tedrisinden geçenler, açtığı yolda
yürüyenler heybelerine kattıkları Ömer Lütfi esintilerini bugün ekrana şöyle
bir dokundurmuyor olsalar, bu Türk televizyonculuğu için yeniden karanlık bir
çağın başlangıcı olabilirdi. “Ömer Lütfi Mete’yi anlamak” ilminin feyzine
bürünmüş, altını çizdiği değerleri başı gözü üstüne almış kabul etmiş nice
aslan yürekli genç kalemin bize anlatacak hikayeleri var. Ömer Lütfi Mete’nin
geri gelmeyeceğine imanımızın tam olduğu kadar, açtığı yoldan eğilip bükülmeden
yürüyecek nicelerinin varlığına da inancımız sonsuzdur.
Fikrine ve sözüne muhtaçlığımızın ayyuka çıktığı
bugünlerde, kapısını çalıp o hep gülen yüzüyle bir nazar edişinden mahrum olmak
bizim nasipsizliğimizdir. Şimdi onlar, o kalbi bu zalim düzenin çarkında yorgun
düşen bütün iyi adamlar orada birlikte bahtiyardırlar belki. Allah onları Hz.
Peygamber’e (a.s) komşu eylesin.
Rahmet, gönlümüzde ve hatıramızda yeri bâki olan,
bizi bize en iyi anlatan hikayelerin sahibine, sözün ve şiirin ustasına olsun..
Aziz hatırasına saygıyla..