İçerisinde yaşadığımız yüzyılda özellikle gelişen teknolojiler ve
küreselleşmenin etkisi toplumsal alanın her noktasında yansımalarını
gösteriyor. Bu süreçte tıpkı değişen toplumsal yapı ve bunun kültürel
yansımaları gibi kültürün içerisindeki kimlikler ve bu kimliklere ait roller de
dönüşüm geçiriyor. Toplumdan beslenen ve toplumu dönüştüren kitle iletişim
araçlarından sinema ve televizyon tarihinde izlediğimiz film ve/veya dizilerde
işlenen temalar ve hikâyelerdeki karakterler de değişti, dönüştü.
Hikâyeler farklı olmakla birlikte Türk sinemasında her dönem aile
hikâyeleri önemli bir yere sahipti. Bu aile içerisinde ataerkil yapının
yansımaları olarak çoğunlukla kadın, özel alan olan evde konumlandırılıyor: iyi, fedakâr
eş ve anne rolünde temsil edilirken erkek ve çoğunlukla baba ise ailenin reisi,
direği rolünde yer alıyor. Kamusal alanda konumlandırılırken evi geçindirme,
aileyi koruma, doğruyu öğretme, namusun ve şerefin koruyucusu olma rolleri babayla
ilişkilendiriliyordu. Eşi olmayan kadınların ya da babasız çocukların başına
kötü şeyler gelmesi oldukça normaldi. Evin reisi babanın var olması halinde aile
huzurlu, varlıklı, güvende oluyor ve çoğunlukla baba kız çocukların kahramanı,
erkek çocukların ise rol modeli oluyordu. Türk sinemasının en akılda kalan kahraman,
iyi, babacan "baba" karakterleri
Hulusi Kentmen ve
Münir Özkul izleyicinin
kalbindeki tahta oturuyordu.
Ne tatlı babamızdın sen Yaşar UstaZalim babalar ise bir şekilde hikâyenin mutlu
sonla bitmesi için dönüşüyordu. Bunun en güzel örneği her izlediğimizde aile
bağlarımızı bir kez daha güçlendiren “
Bizim Aile” filminde Yaşar Usta’nın
(Münir Özkul) meşhur tiradında can bulmuştu. Hatırlarsınız Yaşar Usta yalnız
biyolojik çocuklarına değil evlendiği Melek Hanım’ın (Adile Naşit) çocuklarına
ve hatta fabrikada çalışanlara bile kendi öz çocukları gibi davranır. Melek
Hanım’ın oğlu Ferit’in, fabrikatör Saim Bey’in kızıyla evlenmesi üzerine Saim
Bey kızının eve dönmesi için aileye birçok kötülük yapar. Yaşar Usta’yı işten
attırır. Aileyi kış günü evden çıkartır. Bunun üzerine ailenin reisi kahraman
baba Yaşar Usta, Saim Bey’e gider ve şunları söyler:
"Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun
var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle
oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak? Aç
bırakmak? Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir
damlacık saadeti çok gören? Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini
seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya
çalışıyorum.
Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim
Bey. Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm. Ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda
bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu
iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın,
dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla
değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel
bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme.
Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına
zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta,
hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama
bakmam bile…”
Bu konuşmanın ardından taş kalpli baba Saim Bey dönüşüm geçirir.
Kızının evliliğini onaylar ve film kahraman baba Yaşar Usta sayesinde mutlu
sonla biter. Bu ve daha sonraki filmlerde baba karakteri bu şekilde ailenin
otoritesinin temsili olmakla birlikte çocuklarını koruyan kahraman babalardır.
Yazı devam ediyor...