34. bölümünü geride bıraktığımız Diriliş Ertuğrul dün akşam yine
gönülleri fethetti.
Hayme Ana’nın sürgüne gönderdiği Ertuğrul, peşine
takılan Hamza ve adamlarını bir başına perişan edip, Tangut ve ekibini de
maharetli taktikleriyle etkisiz hale getirdi. Babasına gidip Süleyman Şah’ın
ebedi istirahatgâhında ondan destur alması gecenin en can alıcı sahnesiydi
gözümde. “Akacak kardeş kanı için beni bağışla baba” derken göz pınarlarıma
dolan damlaların akıp gitmesine mani olamadım.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr.. Engin Altan Düzyatan’dan o kadar
uzun süredir bahsetmiyoruz ki. Başarısını, maharetini kanıksadık; ondan mı? Bilmiyorum.
Fakat muazzam performansı en süslü övgüleri hak ediyor. Bir kere bile Ertuğrul
Bey’i seyretmediğim hissine kapılmadım. Gittikçe oturan bir oyunculuğu da yok
üstelik. İlk günden beri aynı ustalıkla kalkıyor karakterin altından. Hani
düşmanlık edecek olsam, oturup kare kare seyredip yine de tek bir noksan
bulamam sanıyorum. Başarıları daim olsun dilerim.
Dönelim diziye.. Ertuğrul Bey babasının kabri
başında “kılıcımın ulaştığı her karış toprak soyumuzun ve İslam ümmetinin
vatanı olacak” dediğinde işte başlıkta yer alan şiir çınladı kulaklarımda. *Azerbaycan’ın
büyük şairi Zelimhan Yakup’un kaleme aldığı Evvel
Ahir Dünya Bizim Olacak adlı o şiir, Ertuğrul Bey’in o sahnede ağzından
dökülen sözlerle aynı aşkı taşıyor içinde. Atalarının baş koyduğu bu yoldan
asla geri dönmeyecek milyonlarca Türk var dünya üstünde. Artık atla, kılıçla cenk
yok olsa da yeni dünya düzeninin buyurduğu biçimde cenk edip, bu kutlu rüyâyı
zafere ulaştırmak bakalım hangi devrin cengaverlerine nasip olacak?
Ertuğrul ve Alpları, Geyikli’nin mağarasında
buluştular. İşte o mağara bir beyliğin cihan devletine dönüşmesinin
temellerinin atıldığı yer. Dizide tabii.. Gerçekte Ertuğrul Bey bu tip
istişareler için nereleri kullanmış bilmiyoruz elbette. Bunu niye anlatıyorum?
Çünkü geçen gün, burada yorumladığımız mevzuları gerçekle tıpa tıp aynı
zannettiğimizi sanan biriyle tanıştım. Bana “aslında öyle bir türkü söylenmedi gerçekte
biliyorsun değil mi?” dedi. Cevap verecek güç bulamadım kendimde. Okuyorsa
selam olsun. Cevabını almıştır herhalde..
Gelelim o mağarada konuşulanlara.. İşte ne diyorduk,
o gün orada çok mühim bir istişare yapıldı ve kutlu bir yolculuğun tohumları
atıldı. Obadan kaçırılan Rahman da oradaydı. Ertuğrul Bey herkese bir vazife
verdi. Kendisi de yukarıda bahsettiğimiz vazifeye talip olup, babasının kabrine
emaneti almaya gitti. Bu arada Ertuğrul’un Rahman’a görevi veriş biçimine âşık
oldum. “Seni cehennemin dibine gönderiyorum Abdurrahman; ölmek var, dönmek yok”
dedi. Bu nasıl içten bir emirdir, görev dağılımıdır.. Yemin olsun bana gelip
dese çoluğumu çocuğumu bırakır Noyan’ın peşine düşerim.
Gelelim Dodurga Obası’na..