Ama hakkını yemeyeyim, bu
bölüm görmek istediğim Defne’ye en çok yaklaşan bir tutum içerisindeydi. Takdir
ettim. Bölüm sonrası birkaç yerde yorumlara göz attığımda Defne’nin İz ile
girdiği yarışa bozulanlar olmuş. İki kadının bir erkek için yarışa girmesi
elbette çok çirkin bir hareket ama gerçek hayatta bu durum karşımıza çıkmıyor
mu? Evet. Bu yüzden düşünceye katılsam da çok yadırgamadım durumu. Çünkü; bu
yarışın içine kendisini sokan Defne. Evet, durumlar çok karışık, sırtında fil
gibi bir yalan var ama isteyince oluyormuş demek ki son sahnede gördüğümüz
üzere. En başından beri Ömer’in elini bırakmasaydı, yarışa falan gerek
kalmayacaktı. Şampiyon zaten belliydi.
Dövme sildirmek ne kadardan başlıyor acaba?
İz karakteri ise başından
beri şüpheyle yaklaştığım biri. Tam kararımı veremedim hakkında. İyi mi? Yoksa
kötü mü? Bilemiyorum. Ama Ömer zamanında bu kızın adını vücuduna dövme
yaptıracak kadar çok sevdiyse eğer, bir şey görmüştür mutlaka diyorum. En
başından beri ne istediğini bilen, bunun içinde kirli dövüşmekten geri kalmayan
cesur bir karakterden hoşlanmamam mümkün değil.
Zaten ben dizilerde en çok, kötü ya da böyle arafta kalan kişileri
severim genelde. Son sahne biraz kafa karıştırıcıydı eğer tahmin ettiğim
gibiyse seni sevdiğime karar vereceğim İz, bekle beni. ^.^
Son sahne demişken ona da
değinmezsem olmaz. Fragmanı görmesem, sahnenin rüya olduğuna olmayan evi ve
arabamı satıp iddiaya girerim. O derece şok oldum diyeyim size. Ama bu şok
maalesef iyi yönde değildi. Keşke rüya çıksaydı sahne. Defne’nin Ömer’i
kaybetmeye en yakın olduğu zamanda kıymetini anlayacağını ve yalanı boş verip onun
yanında yer alacağını zaten biliyordum. Bu beni hiç şaşırtmadı. Benim asıl
anlamadığım sahnenin bana hiç geçmemesi. Sanki sonradan yazılıp, bölüme
eklenmiş gibiydi. 40 yıl düşünsem Defne’nin Nazlıcan’dan aldığı bir telefonla
Ömer’in İz ile birlikte Marsilya’ya gideceğini öğreneceği aklıma gelmezdi.
İnsanın ayakkabı olası geliyor vallahi :D
Sanırım ben kendimi olayın
çok uzayacağına, Ömer’in gidiş kararının uzun uzun işlenip, bir hatta birkaç
bölüme yayılacağına o kadar çok şartlamışım ki, birden her şey çözülünce bir
garip geldi herhalde. Biz ‘’Oldu da bitti maşallah, oğlan olur inşallah’’ tarzı
olay geçiştirmelerine alışık değiliz Türk izleyicisi olarak. Olay sakız gibi
uzasın, isyan edelim ama yine de uzasın deriz. Neyse, neticeye bakalım deyip,
barışan Defne ve Ömer’in keyfini sürmeye bakmak en iyisi sanırım.
Mağazada 36 bedenler tükenince ben!
Passionis’in en gizli, en
küçük, ama en bi sevilen ortağı Koray Sargın’dan bahsetmemek olmazdı. Onur
Büyüktopçu çok yaşasın inşallah. Akşam hasta halimle bile beni güldürmeyi
başardı. Zaten bölümün en güzel yanları onun olduğu sahnelerdi. İster
karşısında başka bir oyuncu olsun, ister tek başına olduğu sahneler olsun her
daim yıkıp geçiyor ortalığı. Ama ben Neriman’la olan sahnelerini özledim.
Neriman Koray’sız hiç çekilmiyor çünkü.
Velhasıl sonu mutlu bitse
de beni mutlu etmeyen bir bölümü geride bıraktık. Fragman çok umut vaat ediyor
ama yine de çok beklentiye girip, üzülmemek en iyisi. Bölümde emeği geçen
herkesin emeğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere,
umutla kalın.
Kitapkurdu
Anket ve fragman için tıklamayı unutmuyoruz tabisi ^.^