Tatlılıkta "The Grand Budapest Hotel" ile kapışır...

AHS demişken jeneriğe değinmemek olmaz. Dizinin kendisinden daha çarpıcı bir unsur varsa o da her sezon bize görsel bir ziyafet yaşatan, bunu yaparken bizi feci şekilde tedirgin eden jeneriklerdir. Ben AHS izlemeye 2. sezondan başlamıştım, arkadaşlarımın zoruyla. Öyle öcülü böcülü, kan fışkırmalı şeylere de hiç gelemem aslında. Böyle nanemolla bir bünyenin karşılaştığı ilk manzara Asylum’un psikopat jeneriği olunca insanın aklında yer ediyor tabi.

Daha sonra sırasıyla birinci, üçüncü ve dördüncü sezonları izledim. Hepsinde aynı şeyle karşılaştım; jenerik, dizinin kendisinden daha korkunçlu! Aynı durum Hotel’de de sözkonusu. Son derece rahatsız edici, mideleri altüst eden, akli melekelerimizi yitirmemize sebep olan bir uyarı niteliğinde. Size bir anlamda diyor ki “Kaç kurtar kendini benden, olacaklardan korkmuyorum!”

Neyse, şükür ki jenerik bitti, iki turist kızımız otelin kapısından içeri adımını attı. Ve nihayet, karşınızda tüm ihtişamıyla Hotel Cortez! O gösterişli havası, son derece simetrik yerleştirilen o eşyalar/aksesuarlar, turist kızlarımızın koridorda yürürken gördükleri tuhaf çocuklar bana Kubrick ustanın The Shining filmindeki oteli anımsattı. Dışarıdan bakınca oldukça lüks, şatafatlı bir otel; fakat arkaplanda sıradışı olaylar dönüyor. Ve biz bu olaylara çok geçmeden tanıklık ediyoruz...


"Ben size neler edecem de siz bana kendinizi bırakırsanız..."

Aslında her şey, bu iki turist kızımızı otelde kalmaya ikna etmeye çalışan resepsiyonistimiz Iris’in (Kathy Bates) “Burayı zamanla seveceksiniz.” derken takındığı ifadesinden anlaşılıyor. Yolunda gitmeyen pek çok şey var. Yatağın içinden çıkan yaratığımsı insan mı dersiniz, eroinman bir adamın ırzına geçen ne idüğü belirsiz bir varlık mı (ikisi aynı şey bile olabilir), otelin içinde gezen hayaletler mi, ne ararsanız var bu otelde.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER