Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

Annelik kayıtsız şartsız sevmekti, değil mi? Çocuğun her ne yapmış olursa olsun sevgini ondan esirgememekti. Kızsan da üzülsen de yanından ayırmamaktı. En azından ben öyle biliyordum. Meğer anneliğin binbir yüzü varmış. Her doğuran aynı sevmezmiş doğurduğunu. Büyürken yanında olanı, 9 ay karnında taşıdığından daha çok severmiş. Çocuğunun hata yapmasını beklermiş, sırt çevirmek için.

Evet, sanırım hepiniz konuyu kime getirdiğimi anladınız. Dilara ve onun anneliğinden bahsediyorum. Ben hayatımda onun kadar sabit fikirli bir insan daha görmedim. Eskiden bencillikle suçlardım ama artık onu yanlış tanıdığımı görüyorum.

Dilara dışarıdan gelen fikirleri önemseyen bir kadın değil. Onun kendi doğru ve yanlışlar var. Düşünceleri sabit. Gördüğüne ya da duyduğuna değil o anda aklına yatan ne varsa ona inanmayı tercih ediyor. Çevremizde de böyle bir sürü insan yok mu? Önüne doğruları kanıtları ile beraber koyarsın ama o kendi inanmak istediğine inanır. Dilara için de her suçun, hatanın arkasında Gülseren var.

Onun için Hazal’ın yürüdüğünü ilk öğrendiğinde Gülseren’i suçlamak çok kolaydı. Aynı şekilde kızını evden kovması ve kolayca silmesi de çok kolay oldu. Çünkü Hazal’ı Gülseren büyüttü, emek harcadı. Aynı durumda Cansu olsaydı olaylar nasıl seyrederdi düşünmeden edemiyorum. Cansu sakat kalsaydı ve yürüyebildiğini saklasaydı Dilara ne yapardı? Hazal’ı olduğu gibi onu da kapı dışarı eder, bir kalemde siler miydi? Hiç sanmıyorum. Kendi doğurmasa bile Cansu’yu büyüten, üzerinde emeği olan Dilara. 9 ay karnında taşımasa da kendi doğrularına, hayat tarzına göre yetiştirdi. Bu yüzden de “Cansu yalan söylediyse mutlaka geçerli bir nedeni vardır” der ve onu daha çok sahiplenirdi. Dilara için Cansu korkmadan sokaklarında dolaşabildiği bir semt gibi. Çünkü kendi elleriyle, kendi kalbinde büyüttü onu ama Hazal öyle değil. Her an karanlık bir sokağa girip bir daha çıkamayacağından korkarak dolaştığı daima arkasına bakmak zorunda kaldığı bir yer. Çünkü bilmiyor, tanımıyor ve tanımak da istemiyor. Peki Gülseren neden iki kızına da eşit derecede bağlı? İki kızı arasında ayrım yapmıyor diyebilirsiniz.


Gülseren: "Sorma Cansu yeni patronum çok dedikoducu çıktı."

Gülseren hiçbir zaman kalbinin etrafına Dilara gibi kalın duvarlar örmedi. Kalbine giden yolda “DUR!” uyarısı yok. Gelen herkesi kayıtsız şartsız kabul etti. Belki bu yüzden çok fazla yarı yolda kaldı, sırtından bıçaklandı ama o uyarıya hiçbir zaman ihtiyaç duymadı. Hazal’ı ilk kucağına verdiklerinde ne hissettiyse Cansu “ben senin kızınım” dediğinde de aynısını hissetti. İkisini de kalbine sığdırdı. İşte bence aralarındaki en büyük fark da bu, Gülseren ne kadar kızarsa kızsın kalbinden söküp atmaz çocuğunu. Yüzüne bakmıyormuş gibi görünse de sevgisini içine gömüp gece gidip uykusunda izler ve çocuğu her ne hata yaparsa yapsın ondan önce kendini suçluyor…

Gelelim Harun’un oyununa.

Lütfen bir sonraki sayfaya geçiniz.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER