Peki Defne’ye kızmak mümkün mü? Ya da “Nasıl yaparsın?” diye ayıplamak? Kendinizi Defne’nin yerine koyunca var mı içinizde toplayıp çıkarıp herhangi bir geçerli sonuca ulaşan? Hepimizin bildiği sır değil elbet; Defne’nin tek çıkış yolu yine sadece ve doğruca kendinden geçiyor. Bu oyunu sürdürüp sonunda kaçmaktan, veya kalıp başkalarının acımasızca kaderini çizmesini beklemekten değil. Ömer’i ve kendisini, engebeleri aştıktan sonra düzlüğe çıkaracak tek yol yine kendisinin yapacağı itiraf. Henüz kendine bile itiraf edemiyor belki bunu, fakat biliyor; tek çıkar yol kalbe bu kesiği atıp zehri akıtmak. Yapamıyor ama, eli gitmiyor. Çünkü nasıl gitsin? Daha yeni nefes almaya başlamışken, nasıl ayağına taşı bağlayıp denizin ortasına kendini atabilir ki insan?

Bana aklımın söylediği bu, “Şimdi ne olur?” diye düşünmemeye çalıştığımda da. Sıradaki dönemeçler için meraktayım; tedirgin, korkulu ve tetikte. Bu hikayenin içindeki bu temel çatışmaları seviyorum ben, hatta benim için aşk izlemekten bile daha heyecan verici de diyeceğim, kızmayın :) Necmi beylerin böyle son dakika sahaya adım atıp beklemediğimiz köşeleri tutmalarını bekliyorum mesela. Sevgili Necmi amcam, senin için zamanında son dakika sahaya sürülmeyi bekleyen santrafor demişliğim var; golüne en büyük tezahürat da benden olsun müsaade varsa! Hareketini son derece dramatik, hatta ekstrem bulduğum da söylemem lazım; ama bazen topa işte o kadar sert vurmak, ağları delmek gerekiyor kazanmak için. Neriman’a ilk penaltı hakkını vermiştin sen oysa, son düdükten önce hafifçe dokunması yeterliydi meşin yuvarlağa... Ama Neriman gibi karakterler için herhangi bir şeyi “hafifçe” yapmak söz konusu değildir işte. Çalım atıp artistlik yapmaktır Neriman’ın “şahsına olan sevdasına” dahil olan!  Neriman’ın attığı son çalım ziyadesiyle grotesk aslında, kendisi için fazla acemice ve hatta basit. Her zamankinin aksine Defne’ye son sözlerini komik bulup gülmemiz de beklenmiyor bence; çünkü amaç bir dibe vuruşu vurgulamak. Bu bir kefaret hikayesi olacak aslında. Bazı karakterlerin; düze çıkmak, silkinip akıllarını başına devşirmek, evvela kendilerince ve sonunda etraflarınca affedilip hayata devam edebilmek için öncelikle en dibe vurmaları gerekir. Çünkü Hanya ile Konya'yı ancak kocaman egolarıyla yere çakılıp tuzla buz olunca anlarlar. Yasemin’de görmeye başladığımız bu hikayenin son kahramanı da Neriman. Uçurumun dibinde bekliyoruz, yaralarını beraber sarmak üzere.

"Bizim yara berelerimizi kim saracak?" diye sordunuz, duydum! Bence korkmayalım, her düşüşün bir kalkışı var. Düştükçe yerden kuvvet alıp daha yukarı çıkmak var bu işin tabiatında. Bununla yetinmeyen kederli ruhlara da Ömer’den gelsin; 

“Bu geceyi, sonsuzluğun başlangıcı olarak daima hatırla.”

Sonsuzluğa... Çünkü yeni başlıyoruz...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER