Gelelim olmayanlara. Dünya tatlısı olduğu belli olan Salih Bademci’yi ve şahane oyunculuğunu tenzih edelim, ama Sinan karakterinin zıtlığını hiç de beklemediğim bir yerde ve şekilde su yüzüne çıkarması? Bir ŞOK daha. 4. Yazılarımda Sinan’dan çok az söz ediyorum bakınca; sevip sevmeme konusunda çok arada olduğum için sanırım. Sinan’ı dünya tatlısı, yanında bir ömür mutlu olunabilecek, Ömer’den bin kat iyi bulanları ise anlamam daha önce çok zorsa bugün itibariyle imkânsız. “Çünkü Ömer’in bütün toplantısı boyunca poflayıp sululuk etti.” dersem bana gülmeyin ama. “Lisede miyiz Sinan?” demek istiyorum. Çok mu sıkıldın? Yoklama almıyoruz tutmasaydık seni. Saygı göstermeyen, takdir edemeyen insanın hak ettiği saygıdan şüphe ederim. Ortağın, önümüzdeki senenin satış bütçesine koyduğunuz o ciroyu getirecek şey olan koleksiyonu tartışırken havalara bakmak hatta yaramaz çocuk gibi durmadan gülüşüp dikkat dağıtmak ne profesyonelliğe ne ortaklığa ne de arkadaşlığa dahil bence. Çok ileri gitmiş olabilirim kusura bakma Sinan, ama bak ben de en azından “araya girme durumlarından” dolayı giydirmedim sana. Daha farklı açılımlarla geliyorum :) Ha bir de çok günahını da almak istemem, şirketinizin okullara verdiği destekten söz ederken en azından “Ya kanka bu sefer de okullar kalsa mı acaba, n’apalım artık yhaa…” demedin ve Defne’ye anlatırken fikrin babası olan Ömer’e kredisini verdin, açık yürekliliğin ve samimiyetin (Salih Bademci’nin son derece doğal ve içten oyunculuğu sayesinde) bize geçiyor. Ama herkeslerin bayıldığı rahatlığın bana hem işsel hem genel batıyor, n’apalım. (Hangi Kiralık Aşk karakterisin testi - tasdikli onaylı Ömer İplikçi konuştu)

Ömer’e olan hayranlık damarım madem patladı, akacak kan durmasın coşsun o zaman! Çocukların ayakları üşümesin diye üretim planlamayı darlayıp finansla pazarlık eden Ömer, Bİ TANESİN! (Ama korkarım ki giderek bu kadar mükemmelleştiğine göre gerçek hayatta bir bile değil, sıfırsın. ) Annesiyle babasının trajik ölümlerinin ardından; baskıcı bir dede, sevgi ve şefkati egosunun tabanına yapışıp kalmış bir yenge ve o yıllarda içindeki korumacı amcayı keşfetmekten çok uzak olduğuna emin olduğum bir amcayla baş başa kalıp 17’sinde girebileceği tüm ergenlik bunalımlarına karşılık, bir ayakkabı ustasının atölyesinde yaşayıp çıraklıkla iş öğrenmeyi seçecek olgunluktaki vakur çocuk… Defne’nin anneannesinden sana gelsin. Seni neyle beslediler? (Bir de İtalyan Lisesi’ne gidip en sevdiğim memleket olan İtalya’larda yoğrulmuşsun, sana daha ne diyeyim, ayh!) Bu arada Defne’nin anneannesinin Defne’yi çözmesine 100 puan. Eski toprak ne de olsa ama bunu fark eden anneannenin, gelip sofralarına kadar oturan Sinan’ın hareketlerinden bir şey çıkarmamasını da garipsemedim değil. Aynı şekilde Neriman ve Koray’ın da Sinan, Defne ve Ömer’in hiçbirini okuyamamasını da biraz yadırgıyorum.

Yani Koray’ın algılarının ve çıkarım kabiliyetinin içinde düşüp kaybolacağız; Onur Büyüktopçu da yazılan karakter 10’sa onu 1000 yapıyor; ama bir Koriş bugün “üç cephede hülyalı bakış çarpışmaları” tadında geçen onca konuşma / atışmayı aşk ekseninde bir yere koyamıyor  Neriman İplikçi, sen ki benim nefret etme ihtimalim %99 olacak türde bir karakteri ite kaka sevdiriyorsun bana. (Şahane senaryo ve şahane Nergis Kumbasar birleştiyse demek ) Ama sevmediğim oyunun dışında kalır gibi olmanıza bile üzülüyorum. Ve fakat bu durumun hikayenin açılımı gereği biraz gecikmeli olup sırasının gelmesini beklediğimiz de aşikar gibi. Bugün Neriman’da jetonun nihayet düşmesinden anladığımız üzere... Sinan’ın hikayesindeki patlayışa yaklaştıkça, ışığa çekilen sinekler gibi herkesi içine alacak sarmal, ayağımıza dolanmak üzere. Ve Defne’den bir adet bomba da gelmiş olabilir arabada. Olaylar olaylar geliyor da geliyor yani o zaman! Yaşasın ve eyvah!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER