Sinan’ın da bu kadar duygularıyla hareket eden adam şeklinde çizilen karakterine de giderek daha fazla örtüştüremiyorum, Defne ve Ömer’den hiçbir şey anlamamasını. En fazla inanamadığım, Sinan hatta. Özellikle anlamayıp üstüne yattığını düşünmeden edemiyorum; ama bir yandan da “Öyle bir şey varsa ben arada durmam!” da diyor tatlış tatlış. Sinan, duyguların adamıysan her zaman herkesin duygularını açık açık yaşamadığını, göstermediğini ve itiraf etmediğini nasıl düşünemezsin? Dostunun ne kapalı kutu olduğunu bilmiyor musun da, sadece sözlerine bakıp gözlerine bakmamayı seçiyorsun? Defne’yi hadi bu kadar gün anlayamadın, bugün de mi farkında değilsin kızı neredeyse bineceği arabadan aldığını, yanında bütün yol cenazeye gidermiş gibi oturduğunu. Ve hepsini geçtim, Sinan Defne’ye âşıksan onun gözünün içine içine bakman, onu anlayacağım diye akla karayı seçmen gerekmez mi? Ömer’in haftalarca yaptığı gibi... Aşk kıyaslamayı sevmem, ama böyle yapıp aşkını (orantısız bir rakiple) kıyaslatıyorsun, olmuyore

Ve Defne. Son sözüm ona. Son vuruşu onun yapması şerefine, sonunda! Ömer’in dedesine laflarını sakınmadan sıralaması Defne’den beklemediğimiz bir şey zaten olamazdı, ama benim ayrıca beklediğim sinirlerine hakim olamayıp orada küçük kontrolsüz çıkışlar yapan; sivri, iğneleyici sözlerini ağzından çıktığı gibi kulağına filan uğratmadan ok ok saplayan bir Defne’ydi de aynı zamanda. Defne burada beni dinginliği ile şaşırttı. Anlık bir sinirle değil derin bir üzüntüyle dolmuş olduğu için olsa gerek. Aşk onun için de böyle bir şey işte; üzerken bile sakinleştiren, küçücük bir gölde çırpınırken kendisini birden okyanusta bulmasına rağmen korkmadan kulaç attıran, kafasındaki sınırları unutturan, aklını, delicesine zorlarken bile başına getiren “aşk”. Anneannesinin “Aman evladım, öylelerine gönlünü kaptırma; üzülürsün” demelerine bile kulak asmıyor artık Defne, Neriman’ın kaykılıp duran kaşına gözüne filan aldırmıyor. Bizimle beraber Defne’nin kendisini de şok etmiş olsa gerek, Ömer’in odasına dalıp çat diye kapatması o kapıyı. (Bu arada Elçin Sangu, lütfen mikemmelikten bir gün bir yerde bayılıp kalma!) Bu kapı da kalp ben yalnız.

Günlerce çalmadan, zorlanmadan durmayan o kapıların sırrını galiba bugün anlayacakmışız. Esas kızın kapatması gerekiyormuş. Mühür olan, onun dokunuşuymuş. Asıl mührü basması gereken yere bastığını göremediğimize ise bu kez üzüldüm ama... (genelde bu konuda çok large olmama rağmen). Orada Ömer Bey’i Ömer yapmakla kalmayıp son dokunuşu da yaparak Defne’yle Ömer’i efsaneleştirebilirdi diye düşünmeden edemedim. Sanki bu kez gerçekten vaktiydi. Ama sonra dedim ki kim bilir, belki busesini kondurmuştur, mührü basıvermiştir Defne. Günlerdir – hatta belki aylardır, veya bir ömürdür – “baş başa” kalamayan gönülleri nihayet yalnız, birbirlerine bıraktığımı düşünerek mutlu bile olabilirim ben; çünkü Defne ve Ömer’in gerçeklikleri, adeta ekran karardığında da bizim gönlümüze girip orada varlığını sürdüren türden. Yani gençler sizi size bıraktım giderken, başka bir şey istemem ayrılırken! Haftaya görüşürüz. Kendinize güzellikler yapın, bol bol şakalar, komiklikler filan... onlardan işte.

Herkesin eline, diline, yüreğine sağlık!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER