Bir zamanlar çocuklarımıza ilk
öğrettiğimiz şey saygıydı. Öğretmenlere, yetimlere, yaşlılara... Çocuklarımız
iyi eğitim alsın, daha iyi yaşasın diye didinirken karakterlerini
şekillendirmekte geç kalıyoruz. Halbuki ağaç yaşken eğilir. Onlara daha
çocukken öğretmemiz gereken saygı, vicdan ve merhameti kaybediyoruz yavaş
yavaş. Sonra çocuklar öyle bir hale geliyor ki ana babalarına bile acımıyorlar.
Ey vicdan, merhamet ve saygı elma dersem çık ama armut dersem de çık. Çünkü
size çok ihtiyacımız var. Nazan Hanım'ın Toprak'a “Siz kimsiniz? Çocukları
hoplatıp zıplatın yeter.” demesi beni çok rahatsız etti. Kim olduğunu ben
söyleyeyim ÖĞRETMENİ. Belki de çocukları ana babalarından daha çok gören biri
yani. Aslında ben çocuklarımıza bu duyguları öğretemediğimizi söyledim ama
gittikçe büyüklerde mi kaybediyor acaba saygı denen mevhumu?
Güney birazdan kalkıp Zeybek oynayacak :)
Defne'nin Cemre’ye yaptığı o
kadar ağırdı ki. Bütün gece nasıl anlatsam diye düşündüm. Başlığa karar
veremedim. Yazı da bu yüzden gecikti zaten. Dünyadaki bütün kötülüklerin bir
açıklaması olabilir. Ama çocuklar söz konusu ise hele ki o çocuk yetimse
dünyanın tüm sebepleri bir araya gelse fark etmez. Cemre'nin mezar taşı
yaptıracağını bile bile kızları temizlik için çağırdı. Temizlik yaparken
canlarına okudu. Sonra kızların paralarını bilerek yere saçtı. Sırf yerden
toplasınlar diye. Aklı sıra kızları rezil edecekti. Ama Serkan ve Güney’in
tepkileri rüzgarı tersine döndürdü. Serkan “Artık sana kardeşim demeyeceğim.”
dediğinde üzüldü. Ama Güney yaptığını desteklemiş olsa umurunda olmayacaktı.
Güney’in “Kendini bu kadar rezil edebilen birini hiç görmedim.” demesi daha çok
yıktı Defneyi. Böyle devam edersen daha çok yalnız kalırsın Defne. Benden
söylemesi…

Cemre annesi ve babasının
mezarına gittiğinde onların mezarlarını bulamadı. Bilenler vardır belki mezar
sahipsiz kaldığında üstüne başka birini yerleştiriyorlar büyük şehirlerde. Çünkü
zamanla mezarlıklarda yer kalmıyor. Önce herhalde dedim Cemre'nin ailesine de
öyle oldu. Sonra o kadın gelip mezarın çöktüğünü açıklayınca durum netleşti.
Zamanla tahtalar çürür, mezar çöker ve mermerin yapılma zamanı gelir. Cemre'nin
yerinde hangimiz olsa mezarlarını yaptırmak istemez ki? Cemre daha önce bir
şeylere sahip olmak için çaba harcamayan biriydi. Kendi evini bile temizlememiş
bir prenses. Anne babası için hayatında ilk defa kendi çabasıyla bir şeyler
yaptı. Annesinin zamanında dediği gibi ter koktu. Alın teri döktü. Bundan daha
güzel bir hediye olabilir mi? Eski arkadaşları Cemre’ye sırtını dönmüştü. Ama
anne babasının mezarı için para kazanmaya çalıştığını öğrenince bir kısmı en
azından bunun dalga geçilecek bir şey olmadığını anladı. Hani derler ya hiçbir çocuk kötü doğmaz diye
bu bölümde Güney ve Alara bu sözü doğrular nitelikteydi.

Uçak geliyor aç bakayım ağzını...
Mesude’ye ne kızsam oluyor ne
kızmasam. Fil hafızasına sahip olduğum için kızına yaptıklarını unutamıyorum.
Ama öyle bir şey yapıyor ki anne olduğunu da hatırlatıyor. Gecenin bir yarısı
yatağından kalkıp kızına bakmaya giden kadınla kızını yetimhaneye bırakan şimdi
saymaya üşendiğim birçok şeyi yapan kadın aynı insan mı diye düşünüyorum
sürekli. Mesude ne tam anlamıyla kötü ne de tam anlamıyla iyi biri. Gerçek
hayat gibi yani… Herkesin içinde hem karanlık hem aydınlık var. Önemli olan
hangisini seçtiğimiz. Mesude ise sadece zaman zaman çizginin ayarını kaçırıyor.
Ona bu kadar kızmamın tek nedeni anne olması sanırım.
Loto yine tutmadı ne demek?
Bölüm başlığını bulmakta
zorlandığımı söylemiştim. Bunun için bir arkadaşımdan öneri istedim. Kötülerde
üzülürmüş yaz dedi. Kemal ile başlamak istemediğimden sanırım bunu kabul
etmedim. Kemal’in niye bu kadar kötü olduğuna dair hiç kafa yormadım. Yormak
gerekmiş. Baba sendromu olan sorumlu bir çocukmuş aslında Kemal. Babası gibi
olmak en büyük korkusu… Mesude’ye vuracakken aynada babasını görmesinden bunu
anlamak çok da zor olmadı. Ama Eylül'e yaptıklarını bu açıklar mı emin değilim.
Sonuçta Eylül'e fiziksel şiddet uygulamadı. Daha beterini yaptı. Belki de kendi
babasından bile beter bir adam olmuştur da farkında değildir. Belki de diyorum
çünkü babasını yeni gördük. Tam olarak neler yaptığını bilmiyoruz. Geçen hafta
fragmanı ilk gördüğümde Kemal’in Büşra’ya da tebelleş olacağını düşünmüştüm.
Feci bir ters köşeyle “Bana baba demeni istiyorum.” dedi. Aslında ben Büşra’ya
da tebelleş olsa Mesude ne yapardı merak ediyordum ama çocuk açısından böylesi
daha iyi oldu.

Gitmek zorunda mısın? -Kemal'i dövdürüp gelicem.
Kader’in annesinin hikayesini
daha farklı bekliyordum ben. Üniversitede hamile kaldım bakamadım gibi bir hikaye
olması hayal kırıklığına uğrattı beni. Kader’in annesinin güçlü bir kadın
olduğu fikrine baya kaptırmışım kendimi sanırım. Ama en kötüsü okul bittikten
sonra kızını almak yerine evlenmesi. “Aşık oldum kızım kusura bakma. Sana
hamile kalırken de aşıktım ama işte sen affet.” Söylemesi ne kolay değil mi?
Aşık olabilirsin ama çocuğun olduğu anda özgürlüğün sınırlanır. Bunu göze
alamayacak biri çocuk sahibi de olmamalı. Annesi aşık olmuş diye Kader geçen 16
yılı unutacak mı sanki?
Bu bölüm beni şaşkınlığa düşüren bir diğer kişi kesinlikle Neriman Hanım'dı. Kader için üzülmesi (gerçi kendisi için de endişeliydi ama olsun), Eylül hastalanınca telaş yapması, doktor çağırması, Feride’ye fazladan iş vererek de olsa kızların eski odalarına dönmesine izin vermesi derken baya baya şaşırdım bu bölüm. Sadece numunelik ilaç al demesi rahatsız etti beni ama onu da mazur görüyorum. Hiç kimse bir anda değişemez değil mi?
Cemre dur sende hasta olacaksın.
Cemre Eylül Serkan üçgenine
gelince umut ettiğim gibi çok uzamadan tatlıya bağlandı. Cemre'nin Serkan'ın
hediyesini Eylül'e ulaştıran kişi olması güzel düşünülmüştü. Eğer sepeti
başkası verseydi Eylül Cemre'nin üzülmediğine inanmazdı. Cemre Serkan'a aşık
olmadığını sadece ailesini onunla konuşmaktan hoşlandığını fark etti. Aslında
öyle değil midir? Üzgünken kendimizi her şeyi bilen ve konuşmamıza gerek
kalmadan bizi anlayan insanların yanında daha rahat hissetmez miyiz? Ayrıca
Cemre ve Kader’in Eylül'e kızgınlığını Eylül hastalanınca askıya almaları,
Eylül’ün hasta olmasına rağmen Cemre’ye yardım etmek için temizlik yapması
aralarındaki dostluğu anlatmak için çok güzel düşünülmüş ayrıntılardı bence.
Bu ne samimiyet gençler. Aranızdan tır geçecek :)
Geçen hafta Ali ve Seda’ya veda
ettiğimizi tahmin etmiştim. Ama keşke mektubu bulduklarını görseydik. Mektubu
görüp yurdu aramış olduklarını görseydik. Songül’ün gururlu bir kız olduğunu
zaten biliyorduk. Yetimhaneye dönmeyi sindiremedi ve geceyi sokakta geçirdi. Büfede ki kadının ne iş yaptığını anlamaması ise saçma geldi bana. Bu çocuklar
saf ya da cahil değiller. Geçen bölümlerin birinde de kızların kelimeleri
bilmemesi üzerine oynadılar. Yetimhaneler kolay yaşanan yerler değil. Emin olun
ki sokakların halini onlar bizden iyi biliyor. Üstelik Songül sürekli yurttan
kaçan bir kız. Birçok kez denk gelmiş olması lazım böyle durumlara. Okulun
bahçesinde Songül'ü izleyen güney ise candır can. Dizi başladığından beri en
büyük ilerlemeyi Güney kaydetti. Nerede ilk bölüm kızların karakolluk
olmasına sebep olan Güney nerede şimdiki Güney… Güney’in Songül'e sorduğu
soruya ise ben cevap vereyim. Dedi ya benden neden nefret ediyorsun diye ben
söyleyeyim. Kız senin yüzünden bekaret kontrolüne girdi oğlum. Kolay kolay
unutulmaz bunun acısı.
Son olarak 11. Bölüm fragmanına
değinmek istiyorum. Yeni oyuncularımız Furkan Andıç ve Birgül Ulusoy haftaya
oynayacak bölümden itibaren Kırgın Çiçekler ’de rol alacak. Birgül Ulusoy’un
oynayacağı karakterin adı Emine olarak açıklanmıştı. Furkan Andıç’ta onun
oğlunu oynayacak. Bu bölüm dikkat ettiyseniz Cemre annesinin mezarı başında
küçükken evlerini temizleyen Emine Teyzeden bahsetti. Bence o Emine Teyze
Birgül Hanım'ın oynayacağı kişi. Furkan’da (karakter adını henüz bilmiyorum.)
Cemre'nin ailesini bu şekilde tanıyor olacak. Ama bunlar sadece tahminden
ibaret tabi. Gerçekleri haftaya öğreneceğiz. O zamana kadar kendinize iyi
bakın. Haftaya görüşmek üzere…
Sevgiler…