Kertenkele ile koskoca bir sezonun sonuna geldik. Tam 34 haftadır atlattığı türlü badirelere tanık olduk. Dün geceki bölüm birinci sezonun finaliydi ve bu dönemki dizilerden aldığım izlenimle çok büyük beklentilerle izlemeye başladım. Sonra hiçbir şeyi kaçırmadığıma emin olmak için tekrar izledim. Özellikle hafta başında Karadayı’nın finaliyle oldukça gaza gelmiş biri olarak Kertenkele’den de umutluydum.
Söylemek istediğim çok şey var ama, sözlerimi nasıl dizeceğimi bir türlü bilemedim. Öncelikle 34 haftadır keyifle izlediğimiz oyunculara teşekkür etmek isterim. Tekrar eden temalara, hafif kalan diyaloglara rağmen diziyi ilginç kılan, izlemeye doyamadığımız bütün sanatçılara emekleri için teşekkür borçluyuz. Yaz dönemi onlar olmadan zor geçecek.
İlk bölümde tanınmamak için sakal bırakıyordu Kertenkele; bu bölümde de tanınmamak için kesti sakallarını. Tam 33 bölümdür bu anı bekliyorduk; Timur Acar'ın, yüzünden bağımsızlıklarını ilan eden bıyıklarını böyle özgürce arz-ı endam ederken görmek çok keyifliydi. Gelecek sezon eğer sakallar geri dönecekse lütfen takma değil gerçek sakal olsun!
Kertenkele olmazların oldurulduğu, imkansızların mümkün kılındığı, azmin üstün geldiği ve aşkın engel tanımadan, koşulsuz yaşandığı bir hikâyeydi. Yakalanma riskine rağmen kendi hayatını ve geleceğini tehlikeye atarak bir yangına dalıp, bebek kurtaran bir “hırsızın”, içindeki sesi dinleyerek doğru yolu buluşunun hikâyesiydi. Sevdiklerini korumak için her türlü zorluğa göğüs germeye hazır bir kahramanın hikâyesiydi.
Neler görmedik ki bu bir sezon boyunca? Kertenkele’nin çapkın bir hırsızdan mazbut bir aşığa dönüşümünü, Zehra’nın şımarık bir zengin kız çocuğundan canından çok sevecek kadar aşık olan birine dönüşümünü, Semih’in Zehra’yı tavlayıp aile mirasına konmak isteyen çapkın dolandırıcıdan gözü Betül’den başkasını görmeyen birine dönüşümünü, Namık’ın mahallenin kabadayısı halinden eski eşi Seval’i tekrar kazanmak için ekmeğini taştan çıkaran, uslu bir kediye dönüşümünü…
İmkansız dönüşümlerin hikâyesiydi Kertenkele.
Kertenkele'nin gardiyan üniforması giymesi gelecek sezon için bir ipucu olabilir mi? Gardiyan olan Levent'in mucizevi bir şekilde polis oluşuna şahit olmuştuk. Kertenkele de suçluyken polis olabilir mi?
Sezon finalini izlerken sayfa sayfa not aldım bu yazıyı yazmak için, ama bunların detayına girmek içimden gelmiyor. Kertenkele canıyla, kanıyla sınanırken telefonda illa soru sormak için ısrar eden Hicabi gibi hissediyorum kendimi.
Sezon sonuna bir çok gizemin açığa kavuşacağı aşikârdı, hepimiz bunu bekliyorduk. Nihayetinde herkes, her şeyi öğrendi. Belki bir istisna mahalle halkı olabilir, ama onlar da yakın zamanda Ziya hocanın kim olduğunu mutlaka öğrenirler. En son babalar duyar minvalinde her şeyden en son haberi olan Ünsal’ın çileden çıktığı, delirdiği bir bölüm de yine herkesin beklentileri dahilindeydi. Yine de bu sezonun, Perception dizisinin üçüncü sezon finalindeki gibi patlamalı, havada kalan bir sahne ile biteceğini kimse beklemezdi sanırım. Daha önce Superman, Spider-Man, Batman filmlerinde gördüğümüz tarzda, kurtaracağı iki insandan birini seçmek zorunda kalması Kertenkele’nin, yürekleri dağladı. Diğer filmlerde genelde kahramanımız ikisini birden kurtarmanın yolunu buluyordu, ve biz de bunu film bitmeden görüyorduk! Şimdi Kertenkele’nin de muhtemelen hem Betül’ü, hem Zehra’yı kurtardığını göreceğiz bir sonraki sezonun başında ama, gerçekten Ziya hocasız Hicabi gibi kaldık bu sezon sonu itibariyle. Yani telefonda da olsa bir sorsaydık sorumuzu…
Bu sahneyi kaç kere çektiler acaba? Sokrat'ın adamı ıpıslak yahu, yazık. Belli ki doyamamış havuzlara düşmeye.
Gelecek sezon bize neler getirecek, öngörmek imkansız gibi. Hayalim geçen yazımda da yazdığım gibi, korkusuz kahramanlardan oluşan bir Avengers takımı! Şöyle Kertenkele yönetiminde (Ünsal değil) Selin’den, Zehra’dan, Levent’ten oluşan bir kadronun kötülüklerle mücadelesini izlemek ne hoş olurdu. Kertenkele’ye burada Sherlock rolü düşerken, Ünsal’a da Lestrade rolü düşüyor elbette. Polisin özel yetki ve sorumluluklarla donattığı bir ekip izleseydik… Tamam tamam, bu sezon finali yapılan Kaçak dizisini fazla beğenmiş ve özlüyor olabilirim. Ama Kaçak’ın eksik yönü olan sevgi ve aile kavramı Kertenkele’de yeteri kadar mevcut, bu formatla daha başarılı olunabilir.
Bu sezon içerisinde gördüğüm en büyük problemler kopuk hikâyeler, sürekli aynı şekilde tezahür eden tekrar olaylar, sahneler ve bazı diyalogların yaratıcılıktan uzak ve suni olmasıydı.
Diğer dizilerin aksine Kertenkele’yi üzülmek için değil, mutlu olmak için, sevgiyi, sevmeyi ve sevilmeyi hissetmek için izliyoruz. İçimizdeki ışığa ulaşmaya çalışırken bir yol arkadaşı olarak görüyoruz. Bu bağlamda gelecek sezonun Hicabi naifliğinde geçmesi en büyük temennim. Bununla birlikte, Kertenkele’nin kaçmadığı, aile içinde kaldığı bir senaryonun nasıl olabileceğini hayal edemiyorum. Kenan’ın raporu ve diğer şahitlerin sözleri Kertenkele’yi aklamaya yetse de dizinin teması kaçış ekseninde olduğundan, önümüzdeki sezon ne görebileceğimizi kestiremiyorum. Karadayı’da olduğu gibi, belki de en iyisi Kertenkele’nin Zehra’yı da alıp bir yayla evine taşınması, hayatlarını orada sürdürmeleri. Bu bir dizi finali için huzur verici bir son elbette ama Kertenkele’nin önümüzdeki sezon hikâyesine yetecek kadar hareketli değil :)
14 saat kala kızların üzerlerine taktılar bombaları. Sırf psikolojik baskı, yoksa kızları ayırdıktan sonra da takabilirlerdi yani, nasıl olsa saatli! Her tarafları kötü adamlar!
Son bölüm itibariyle ile içimde kalan yegâne şey de çıkmış oldu. Birinci bölümden itibaren hor görülen, aşağılanan, dışlanan, yalancı ilan edilen ve hatta evden kovulan Tülin’in aslında başından beri her şeyi doğru bildiği kanıtlandı. Ekrem bey ve bütün aile kendisine bir özür borçlu aslında. Gördüler ki, aslında Tülin’in pek de öyle her tarafı kötü kadın değilmiş. Sezon başında Ekrem bey için “ölse de mirası bize kalsa,” diye planlar yapan Tülin’in gerçekleri savunan birine dönüşümünün hikâyesiydi Kertenkele…
Gelecek sezon bu hikâyelerin kaçı, nasıl devam edecek göreceğiz. Seval ile Kenan yüzleştiklerinde Seval’in Kenan’dan yardım istemesi de, Seval-Namık-Kenan üçgeninde bir şeylerin değişeceğine işaret gibi duruyor. Şimdiden Hicabi’yi, Kenan’ı, Şenbak’ın Melis’e yazdığı şiirleri özledim. Aradan geçecek yaz tatili bize diziyle ilgili bütün olumsuz anılarımızı unutturacak, yeni sezonda sevdiğimiz karakterleri izlemek için hepimizi heyecanla bekliyor hâle getirecek. Bütün dizi ekibine bu sezon için teşekkür ederek kapatmak istiyorum yazımı. Memleketin çalkantılı gündeminde yüzümüzde bir gülümsemeye vesile oldukları için.
Sizce gelecek sezon nasıl olmalı? Kimi daha çok, kimi daha az görmek istersiniz? Kim, nasıl değişsin istersiniz? Yorumlarda belirtin, hayalimizdeki Kertenkele’yi beraber yaratalım.
Sevgiyle, hoşça kalın.