Yok yok
karıştırmıyorum. Aslı Korkut Ölmez, hatta Turgut Akın bunu biliyorum. Zaten
başlıkta yazdığım “ölmez” soy isim değil, fiil. “Nasıl ölmezmiş? Bal gibi de
ölür.” diyeceksiniz. Haklısınız. Karadayı
izleyen herkes hatırlar eminim ki, ikinci sezonda 51. bölümün başında Turgut yine
böyle, onu öldürmesi için Mahir’e yalvarıyordu. Çok net hatırlıyorum, aklımdan
tam olarak şöyle geçiyordu: Turgut, Mahir hapse girsin diye kendi canını mı
ortaya koyuyor? Yani normal bir insan kendi canı üzerine oyun oynar mı? Turgut
oynamıştı. Yaşadığım şaşkınlığı unutmuyorum.
Turgut: Hadi geç kovboyculuk oynayalım.Mahir: Oğlum oynama silahla, vuracağım şimdi.
Turgut: Mahir benimle oynamıyor baba. Ahh!
Mahir: Al dedim ben.
Tuhaf olan
şu ki, 51. bölümde şaşırdığım şeye 113. bölümde hayranlıkla bakıyorum. Çünkü artık
anlıyorum. Turgut’un neden böyle yaptığını anlıyorum. Mahir’in silahından çıkan
kurşunla vurulmak Turgut’u öldürmüyor, aksine ölümsüz kılıyor. Hatırlayın,
Turgut 51. bölümde vurulduktan sonra, 66’da da boğulduktan sonra (öldü de)ölmedi.
Çünkü Mahir: Son hayat bükücü. Evet, doğru okudunuz. Turgut da bu açığı
yakaladı ve tamamen buradan yürüyor. Daha önce söylemişimdir, Mahir, Nazif
baba, Orhan vurulsalar da, dayak da yeseler efsunlu gibi en fazla birkaç güne
zımba gibi ayağa kalkabiliyorlar. İşte Turgut da bu efsundan bu şekilde
faydalanmayı düşünüyor. Yani benim yeni teorim bu. Korkmayın, kafayı yemedim.
Yukarıda yazdıklarım için ne düşünürsünüz bilmem ama bence şaka da olsalar
gerçek de olsalar komikler. Tam da Turgut’un Mahir’e kendisini vurması için
yalvarırken sergilediği tavır gibi…
Turgut’un
performansına şaşırmadım ama bu bölümde beni şaşırtan bir şeyler oldu. Bülent’i
gördük mesela, ben öldü mü ölmedi mi diye meraktaydım. En çok da Ayten’in kız kardeşi
Nurten’i unutmadığını duyunca şaşırdım. Kız yaşıyormuş yahu. Halasının
yanındaymış. 113 bölümdür izliyorum ilk defa birinin ikinci dereceden bir
akrabası olduğunu duydum. Onu da kimsesiz Ayten’i bir başına İstanbul’da
bıraktığı için esefle kınadım.
Turgut'un adamı: Abi Mahir'e de o kadar kafa tuttum, becerememiş miyim yine?
Mahir: Sevdam! Buraya bakacaksın, bak ben buradayım.
Malum geçen
bölümü Turgut’u Feride’yi kaçırmasıyla bitirmiştik. Hani onu arayan polislerin
bir türlü tanıyamadığı ama hiç tanımayan adamın gelip sen kesin Mahir’sin,
Feride’yi kaçırdılar diye söylediği o sahneyle. Feride’nin kılına bile zarar
gelmeden Mahir’in onu bulacağına emindim. Yalnızca bu kadar kolay olur diye
düşünmemiştim. Yalnız birkaç bölüm önce Feride’ye yaptığım gibi bu bölümde de
şu dosya işinde Mahir’e haksızlık ettim. Aslında tam olarak haksızlık ettim sayılmaz
da. Malumunuz Turgut, Feride’ye karşılık Mahir’in elindeki parmak izi dosyasını
istiyordu. Ben de Mahir’in Turgut’a kolaylıkla başka bir dosya verip, onu
kandırabileceğini düşünmüş, öyle yapmadığını sandığım için de bozulmuştum.
Gördüm ki Mahir tam da benim beklediğim gibi Feride’ye hiç zarar gelmeyecek
şekilde Turgut’u kandırmayı başarmış. Daha önce Feride’ye yaptığım gibi Mahir’den
de özür dilerim. Aman zaten onlar beni böyle güzel şaşırtsın, ben Amerikan
filmlerinde yaramazlık yapan öğrenciye verilen ceza gibi yüz kez aynı şeyi
yazmaya razıyım.
Eğer hiç kımıldamadan böyle uyudularsa Mahir'in sağ kol zaten gitti. Hiç korkmayın tetiği falan çekemez.
Gelecek
bölümler ile ilgili öngörülerde bulunmayı çok önce bırakmıştım. Yani Mahir
Turgut’u öldürecek mi, öldürmeyecek mi bilemiyorum. Fakat Turgut’un parmak izi
dosyasını boşa kurtarmadıklarını düşünmek istiyorum. Hem birbirlerine öyle sıkı
sarılan, kokusunu ta ciğerine çeken sevdalıların daha fazla ayrı kalmaması
gerek değil mi? Yani Mahir öyle uzun süre hapiste de kalmamalı. Feride Mahir’in
aldığı cezaya indirim istemekten bahsediyor ama önümüzde sadece iki bölüm
kaldı. Bizim alışkın olduğumuz Karadayı’da
bir bölüm takriben iki gün içerdiğine göre Feride bu kadar şeyi bu kadar az
sürede nasıl yapacak? Aslında gelecek bölümlerde ne olacağını merak etmeyi de
bıraktım ama içimdeki Karadayı
sevdası yine de böyle yokluyor.
Normalde
üçten geriye sayarken heyecanın artması lazım, bizim durumumuzda aksine heyecan
gün geçtikçe azalıyor. Karadayı adeta
çok sevdiğimiz, bizi çok mutlu eden ama gitmesi gerektiği için gitmeden önce
kendinden soğutmaya çalışan bir sevgili gibi davranıyor. Bittiği için
üzülmeyelim diye yapıyorsa, yine de üzüleceğiz.
Kendime not:
Bir kez bile adalet(buradan sonrası sayılmaz) demeden yazıyı bitirdiğim için
kendimle gurur duyuyorum. Çünkü adalet gerçek dünyada olmalı burada aramayınız.