Bütün Çılgınlar Sever Beni: Tek perdelik kıskançlık trajikomedisi

Bütün Çılgınlar Sever Beni: Tek perdelik kıskançlık trajikomedisi
gözlerin gözlerime değince

felâketim olurdu ağlardım

beni sevmiyordun bilirdim

bir sevdiğin vardı duyardım

çöp gibi bir oğlan ipince

hayırsızın biriydi fikrimce

ne vakit karşımda görsem

öldüreceğimden korkardım

felâketim olurdu ağlardım

Moda Sahnesi’nin yoğun ilgi gören oyunlarından Bütün Çılgınlar Sever Beni’yi izlerken aklıma hep Atilla İlhan’ın meşhur Üçüncü Şahsın Şiiri’nin ilk bentinden alıntıladığım bu dizeler geldi. Aslında bu biraz da oyunun, şiirin bazı dizelerine yaptığı göndermelerden kaynaklı olabilir. Stefan Tsanev’ın yazdığı Bütün Çılgınlar Sever Beni, ilişkiler ve evlilikler mevzu bahis olduğu zaman kadının ve erkeğin hangi konumda olduğunu ya da dostluk ve aşk arasındaki ince çizgide kalan bir kişinin daha doğrusu kişilerin nasıl bir güzergâhta bocaladıklarını konu alıyor. Bunun yanında kıskançlığın insanları korkunç boyutlarda bir megalomani ve güvensizliğe sürüklediğini de, oyunun içerisine serpiştirilmiş keskin mizahıyla daha net görmüş oluyoruz.

Her şey yukarıda bahsettiğim gibi, aşk ve dostluk arasındaki ince çizgide gelişiyor. Paranoyak ve şımarık Yosif, karısı Maria’nın kendisine olan sadakatinden şüphe duyduğundan kafasında şeytani bir plan kurar ve bu alçakça planına, ana hedef olarak en yakın dostu Angel’ı seçer. Zaten Yosif’e göre, ‘’Bir kadını kimse baştan çıkarmaya çalışmamışsa kadının kocasına sadık kalmaktan başka çaresi yoktur’’. Erkek hegemonyasının ilişkilerde de başat bir statü üstlendiğini vurgulayan bu söz neticesinde, bu hegemonyaya anti tez bir erkek modeli oluşturan Angel’ın, Maria’ya karşı verdiği çetin sınav, bakalım bu sözü doğrulayacak mı yoksa beraberinde başka bir vicdan mücadelesini mi önümüze getirecek?

Oyunculardan bahsetmeden önce mizansenlerin çok kuvvetli bulduğumu söylemeliyim. Kadın karakter için sadece bir kanepe ve erkek karakterler için küçük tabureli masalar çok yerinde bir tercih olmuş. Dekorların oluşturduğu bu erkek-kadın bağlamındaki alt metin, oyuna da güzel referanslar vermiş oluyor. Hikâyeden bahsedecek olursak, yaklaşık ilk yarım saatinde bir alışma süreci var. Ve bu süreç kabul edelim biraz zor. Çünkü Yosif’in kafasındaki emellerini gerçekleştirmedeki ısrarı ya da Angel’ın bu kadar tutuk ve pasif kalması başlarda kafalarda soru işaretleri bırakıyor. Ama siz oyuna kendinizi kaptırdığınız anda soru işaretlerini kaldırdığınız gibi oyunun da gidişatını az çok kestirmiş oluyorsunuz.

Gelelim oyunculuklara. Yosif’e hayat veren Mert Fırat kendine has bir yorum geliştirmiş. Bazı yerlerde abartıya kaçtığını düşünsem de, karakterinin cıvık ve antipatik tavırlarını iyi yansıttığını düşünüyorum. Hatta araya kattığı birkaç doğaçlama esprinin de günümüze göre çok zekice olduğunu söylemekte yarar var. Ama bana sorarsanız oyunun yıldızı Angel’a hayat veren Volkan Yosunlu idi. Silik bir tip olarak karşımıza çıkan Angel’ın içinde yaşadığı gel-gitleri, Maria ile olan iletişimindeki tutukluğu o kadar doğal bir performans sergileyerek göstermiş ki Yosunlu, seyircinin de bu karakterle, diğer iki karaktere nazaran empati kurma olasılığı daha yüksek oluyor. Bilhassa Maria’ya bir türlü aktaramadığı şiir ve düşüncelerini seyirciye karşı oynarken, şahane bir deneyim yaşıyorsunuz.

  Oyundaki karakterlerin nasıl bir halet-i ruhiyeye sahip olduğunu gösteren enfes bir portre bence :)

Öznur Serçeler için ayrı bir paragraf açmam gerekiyordu. Komedi Türkiye adlı komedi-skeç programı ve Karışık Kaset filmindeki Pelin rolünden ziyade Boynu Bükükler, Nuri gibi dizilerden tanıdığımız Öznur Serçeler’in akıcı bir doğaçlaması ve karakterine kattığı yorum (Maria) dışında başka bir yeteneği de var. Yan flüt çalıyor ve oyunun tema müziklerini de haliyle kendisi çalıyor. Durum komedisini daha da besleyen bu resital oyuna ayrı bir lezzet ve mizah katıyor gerçekten. Oyunun önceki varyasyonunda Maria’yı Aslı Tandoğan canlandırıyordu. Onun performansını izlemedim ama bana kalırsa Öznur Serçeler nokta atışı bir tercih olmuş. Maria için sık söylenen ‘harika kadın’ kavramının hakkını veriyor.

Erkan Can ustamıza ait olan ‘Tiyatrodur iyidir!’ sözünü bir kez daha doğrulayan deneyimden sonra, Bütün Çılgınlar Sever Beni’yi izlemenizi tavsiye ederim. Dediğim gibi başlarda oyunun içerisine girmek biraz zor ve uzun olsa da, oyuncu performansları ve yan flüt resitali sizi oyuna bağlayan unsurlardan biri oluyor. Televizyon dizilerinde her gün milyonlarcasına rastladığınız entrikalardan birini, bir de tiyatro sahnesinde görün derim.  

 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER