Kızılcık Şerbeti: Bu dizi bize büyü mü yaptı?
Herkese merhaba,

Uzun zamandır gerçekleştirmediğim fakat çok özlediğim etkinliklerde bu hafta güncel dizi yorumu yazmak varmış. Biraz şaşkınım çünkü Kızılcık Şerbeti izlemek bu sezon planlarım arasında yer almıyordu. Diziye yanlışlıkla başlayıp çok kısa bir sürede yayımlanmış bütün bölümlerini bitirecek kadar müptelası olmak da açıkçası beklemediğim bir durumdu. Ama kişisel olarak bazı zorluklar yaşadığım dönemlerin istisnasız tamamında, hayatın gerçeklerinden uzaklaşmak için sığındığım bazı kurgu evrenler olur. Bu sefer, hali hazırda kötü bir dönemden geçerken yine hiç planlamadığım bir şekilde ailemin evinde depreme yakalandım. İşler biraz sarpa sardı, birkaç kez şehir değiştirdim ve televizyon yayınlarının yeni yeni düzelmeye başladığı sırada Show TV’nin gündüz kuşağında Kızılcık Şerbeti’yle karşılaştım.

Dürüst olayım, normal şartlarda izleyebileceğimi düşündüğüm bir iş değildi bu dizi. Zira trailer’ları dönmeye başladığında bir nevi propaganda dizisi olduğundan neredeyse emin olduğum, sosyal medyada yer yer linçlendiğini gördüğüm ve pek de ilgimi çekmediğini itiraf edebileceğim bir projeydi. Bu biraz da ilginç bir PR tekniği gibi görünüyor aslında. Çünkü hatırladığım kadarıyla, boş şarap kadehlerinin bile sansürlendiği Türk televizyonlarında, bile isteye göze sokulan, blur’lanmamış şampanya bardakları gördük dizinin tanıtımlarında. Fakat bugünden baktığımda rahatlıkla söyleyebilirim ki dizinin en başta gösterdiği evrenle şu an izlediğim arasında büyük fark var. Kızılcık Şerbeti çok da önyargıyla yaklaşılmaması gereken bir işmiş. Hatta, bugün daha geniş çaplı eleştiriyi toplumun seküler kanadından ziyade muhafazakâr kesiminden alıyor gibi görünüyor. Bu da tartışmaya açık bir konu elbette.

Bu zamana kadar “en çok benzediğin dizi karakteri” minvalindeki anketlere türlü cevaplar verirdim. Şimdiyse Kıvılcım Arslan ilginç bir şekilde zirveye yerleşiyor gibi görünüyor. Toplumun hatırı sayılır ölçüde bir kesimi tarafından şakayla karışık cumhurbaşkanı adayı olarak bile gösterilen karakterimiz, benim son zamanlarda izlediğim en detaylı işlenmiş kadın karakterlerden birisi. Evrim Alasya öyle bir performans koymuş ki ortaya, Kıvılcım’ın gerçekten var olduğuna inanmak işten bile değil. İki ekstrem uçtaki aileleri anlatırken klişeleşmek, hatta karakterleri karikatürize etmek kolayca düşülebilen bir hata olabilirdi. Görüyorum ki Kızılcık Şerbeti bu tuzağa yakalanmadan yoluna devam ediyor. Öte yandan, ilk birkaç bölümün -karakterleri tanıtabilmek adına- daha “kör göze parmak” şeklinde ilerlediğini de sanırım kabul edebiliriz.

“Olur mu kızım öyle şey? Biz gerici miyiz?” 

Önümüzdeki yıllarda iletişim fakültelerinde üzerine tezler yazıldığını görebileceğimiz Kızılcık Şerbeti, son haftalardaki bölümleriyle reytinglerini iyice artırdı. Burada, dizinin deprem sonrasındaki dönemde fazlaca insan tarafından tanınarak izlenmeye başlaması da etkili tabii; ama aynı zamanda, birbirinden çok farklı iki karakter olan Nursema ve Umut’un özenle işlenen aşk hikâyesinin de önemini yadsımamak gerekiyor. Açıkçası prime time’da muhafazakâr kadın-seküler erkek ilişkisi izlemenin bana hiç cazip gelmeyeceğini düşünürdüm. Fakat nasıl olduysa, Nursema karakteri ve ona hayat veren Ceren Yalazoğlu beni tüm önyargılarımı sorgulamaya itti. 8 Mart yürüyüşündeki “Yanındayız Nursema” temalı pankartı gördükten sonra bir dizi karakterinin başına gelebilecek en güzel şey herhalde budur diye düşündüm. Zira evet, güçlü kadını diğer tüm kimliklerinden ve inançlarından bağımsız bir şekilde belki de ciddi bir isyanın, bir dönüşümün öznesi olarak izleyebilmek her zaman karşılaştığımız bir durum değil.

Daha önce dindar bir kadın üzerinden özgürleşme hikâyesi izledik mi emin değilim. Dizi bu anlamda da çok yenilikçi bir tavır sergiliyor. Cümlelerimi biraz temkinli şekilde kurmaya çalışıyorum çünkü kimseyi kırmak ya da gücendirmek istemem. Ama ilerleyen bölümlerde Nursema’nın bu gelenekçi düzenden ve patriyarkadan kurtuluşunu izleyeceksek eğer (ki aksi çok büyük bir infial yaratır), karakterdeki bu dönüşümün inandığı diğer değerleri sorgulamayı da içereceğini düşünüyorum. Yani bu anlamda, Nursema’nın uzun vadede başını açmasını beklemek zannediyorum ki abesle iştigal olmaz.

Nursema’nın Umut’u sevmesini çok mantıklı ve tutarlı görüyorum. Umut’un Nursema’yı sevmeye başlaması ise gözümde bir soru işareti olarak varlığını koruyor. Seküler görünümlü, iyi eğitimli, modern bir genç erkek imajı çizen Umut’un Nursema’ya olan ilgisini neyin tetiklediğini, bu hissin temelinde neyin yattığını henüz tam olarak anlayamadım. Umut’un annesinin kızı gündelikçi zannetmesi mesela oldukça karikatürize bir anlatım. Bu kadarına pek gerek yok ama bu ilişkinin temelinde oturtamadığım bazı durumlar hâlâ mevcut. Belki benim önyargımdır ama Umut’un geçmişine dair daha çok bilgiye sahip olsak da güzel olabilir.

- Öncelikle hoş geldiniz. / - Selamünaleyküm. (Kızılcık Şerbeti ilk 18 bölüm özet)

Bir başka meseleye değinmek gerekirse, Nursema’nın düğününden sonraki tecavüz ve intihar/cinayet sahnesi gördüğüm kadarıyla çok eleştirildi. Haddim olmayarak bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle şu konuda bir anlaşalım. Bu dizinin başından beri gerek fiziksel gerek psikolojik anlamda kadının türlü şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Nursema olayı nedense tüm bunların aksine fazla dikkat çekti. Bu tepki doğrudan reytinglerle de ilgili tabii, zira şiddet pornografisinin izlenme oranının oldukça yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu tepkilerin asıl nedenlerinden birisi, sahnenin Türkiye’de daha önce gördüğümüz bir cinayet teşebbüsünü barındırıyor olmasıydı.

Bir şeyi göstermekle övmek arasında elbette çok büyük bir fark var. Ama kadının sadece kendi yaşadığımız toplumda değil, bütün dünyada belirli kodlar çerçevesinde değerlendirildiği gerçeğini göz önüne aldığımızda, mesele bugün bir yerli dizinin kadına şiddet barındırıp barındırmamasından hayli öte bir noktaya gidiyor. Kim hangi diziyi, hangi senaristi şiddeti meşrulaştırmak ve hatta övmekle suçluyor bilmiyorum. Bence herhangi bir insanın böyle bir hamleyi alenen savunması, üstüne sahneler yazıp yayımlanmasına vesile olması pek mümkün değil. Aklı başında kime sorsanız -eylemlerinden bağımsız olarak- kadına şiddet kötüdür der zaten. Ama 2023 yılındayız, gelişmiş iletişim teknolojileri nedeniyle bilginin yayılımı eskiye kıyasla çok hızlı. Toplum olmanın gerektirdiği olgunluğu kazanamamış ülkeler için ise, kitlelerin afyonu diye nitelenen, her sosyokültürel ve sosyoekonomik sınıftan insanın rahatlıkla ulaşabildiği televizyonda izlenen dizilerin bir şekilde sivil hayata sirayet etmesi kaçınılmaz.

Evet, bence televizyon hâlâ başlı başına bir propaganda aracı ve olgun olmayan toplumlar burada gördükleri her türlü eylemi kendi olası eylemlerini meşrulaştırmak için kullanabiliyor. Ama bunun birinci suçlusu diziler midir? Elbette hayır. Yüzlerce yıllık ataerkil düzenin sorumlusu olarak prime time’da yayımlanan bir dizi sahnesini göstermek en basit tabirle saçmalık olur. Tabii bu tarz sahnelerin yazımının da reyting kaygısından tamamen bağımsız gerçekleştiğine inanmıyorum. Çünkü senaryolar topluma sadece ayna tutuyor demek, bir bakıma mücadeleyi reddetmek ve kadını bu savaşta tek başına bırakmak demek. Kızılcık Şerbeti’nin amacının bu olduğuna ihtimal vermiyorum. Halkın, kadını belirli konumlarda izlemeyi sevdiği doğru fakat buradaki hikâye Nursema’nın yok edildiği, ezildiği ve kaderine boyun eğdiği bir geleceği müjdelemiyor. Aksine, buradan sağlam bir özgürleşme hikâyesi izleyeceğimize inancım tam. Dizi, şiddete teşvik etmek bir tarafa, bu yapının ne kadar çarpık olduğunu gözler önüne seriyor ilk günden beri. Peki bunu göstermenin yöntemi bu mudur, bu denli vahşet içeren sahneler gerçekten elzem midir, bunları uzun uzun tartışabiliriz; ama sezonlarca izlediğimiz, içinde kadını aşağılayan sahnelerin bulunduğu fakat bu anlamda nedense çok da eleştirilmeyen bir sürü farklı dizi sayabilirim size. Kısacası, burada önemli olanın, güçlü olarak konumlandırdığımız kadın karakterin hikâyesinin buradan sonra nasıl işleneceği olduğunu düşünüyorum. Konuyla ilgili naçizane yorumum bu şekildedir.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER