Ben seni ‘kaçak’larda sevdim
Düğün pozumuz bile var.
Kalpler bir olunca vakit elbet "bir gün" mutluluğu vurur! 110 bölüm sonunda kavgalardan, sitemlerden, hâkimlerden, kabadayılardan, mahkemelerden, esaretten, ölümlerden ve acılardan bir müddetçik çalıp Mahir ile Feride'nin mutluluğunu izledik bugün. (Burada bir müddet derken gayet samimiyim.) En sonunda beklenen imzaları attılar. Bir koca lanet geride kaldı böylece altıncı deneme (bunların üçü Mahir ile) sonunda.

Aslına bakarsanız uzun zaman sonra ilk defa bir bölüm için heyecan duydum. Niye bilmiyorum bu bölümü bir "Mahir Feride"  bölümü diye düşünmüştüm. O kadar çok şey girdi ki araya ya ben bölümün tadını iyi alamadım ya da parça parça bize sunulan bölümün tadını bozdu. Peki, bölüm kötü müydü? Kesinlikle hayır. Mehmet Saim'i elleri kelepçeli görmek bile bir an tebessüm etmeme yeterliydi bugün. Keserin sapının döneceği gibi, bir gün hesap günü de kötüler için elbet döner, buna hep inandım. Güzel bir başlangıç oldu bu finale giderken. Geçen hafta Mehmet Saim Feride'ye bir zarar verir demeye dilim varmamıştı ama tahmin etmiştim. Kendi kızına bile zarar verebilecek kadar gözü dönen Mehmet Saim eski nüfuzlu günlerini bolca arayacak gibi gözüküyor. Bir de asıl sorulması gereken işi bitince Turgut'un Mehmet Saim'e ne yapacağı.

Bu bakışı görmeye alışkınız.

Bu bakışı görmeyi ise özlemişiz.

Gülmek için ne güzel sebepler varmış ve Mahir ile Feride ne çok hasret kalmış gülmeye bugün yeniden fark ettim. Böyle güzel gülen insanlar keşke hep gülse ama olmuyor.  Hayatın bu kadar çok şeyi borçlu olduğu iki sevdalı için böyle bir "kaçak" nikâh (Bir kaçak olarak nasıl kıyıldı o nikâh sormuyorum bile, o kısma girersem çıkamayız.) için bile mutlu olduk. Hâlbuki ne kadar masum hayalleri vardı her ikisinin de. Hayattan çaldıkları bir "güne" razı olup kaçak bir mutluluğa talip olmasalardı keşke. Onlar mutlu oldu ya bize de bu tablo gibi güzelliğe şahit olmak düştü.

Mahir: Bu numaralar bir şey değil Feridem sen asıl biraz sonraki numaramı gör.

Aldım, verdim ben seni yendim oynuyorlar zannımca.

Manzara şahaneydi, hava mis gibi, ortam güzel, iki can dostları yanlarında. Elbette en mühimi hiçbir engel çıkmadan, bombalar patlamadan Feride ve Mahir bir ömür için "evet" dedi birbirine. O ilk yalanın kaderlerini birleştiği gibi, bugün o eller sonsuza kadar birleşti. Nerden nereye geldi bu hikâye; yalanla başlayıp önce adalet arayışına, sonra bir sevda masalına ve yan yana yürüyen doğruların savaşına dönüştü. Aslında söylenen ilk yalan geldiğimiz noktanın en masum yeri! Feride'nin ve Mahir'in dönüm noktası. Geriye dönüp yitirilenlere bakıyorum içim acıyor. Feride anne, baba, kardeş, evlat ve hatta işiyle beraber neredeyse her şeyini kaybetti. Mahir; iki anne, kardeş, yeğen, sık sık kaybedilen umut ve en mühimi de boşu boşuna özgürlüğünü kaybetti. Bu kadar kaybedilenden sonra kader çiçeği burnunda çiftimize bir hayat arkadaşı ve bebek verdi. Tam onlara yakışır bir nikâhtı. Sade, basit ama bir o kadar romantik oldu. Mahir'in giydiği beyaz gömlekli şahane mavi takım ve Feride’nin adeta prenses gibi süzüldüğü ilk nikâhta Mahir'in görmesine kısmet olmayan gelinlik. İlk nikâhtan gelinlik detayını çok beğenip keşke Mahir'in Feride için yaptığı ayakkabıları da görseydik bu gece dedim. Gerçi ben manzaraya mı bakmalı yoksa bizim sevdalılara mı karar verememişken ayakkabı ufak bir detay olarak kalırdı ya neyse. Düşünün ayağa basma hadisesi bile es geçilmedi nikâhta! Yarın teslim olacak ve uzun süre dört duvar ardında olacak biri için kimin sözünün geçeceğinin ne kadar mühim olduğunu ise pek dile getirmek istemiyorum. 

Feride'nin gözlerinden anladığım kadarıyla şöyle söylüyor: bu adama hayır deme şansım var mı?

Mahir'in kurduğu "ölüyorum senin için görmüyor musun?" cümlesi beni bir an 33. bölüme kadar götürdü. Bütün büyük adımlar kaçakken başlarına geldi. Bir sevdanın iki susmaz yüreği onlar. Zorluk onların sevdasının başrolü. Kaçak göçek yaşadılar aşklarını hep aynı Mahir'in dediği gibi. Hayattan bu kadar alacakları varken sıkıştırılmış bir mutluluk düşüyor bahtlarına her defasında. İlk vuslata giden yolda da Feride'yi aşkına ikna etmek için bolca dil döken Mahir bu defa da tatlı dilini, o güzel gülüşünü ve olmazsa olmaz küçük temaslarını kullandı, gene ikna etmeyi başardı! Ve Feride'de de artık bir Kara. 

Mahir: Hemen şimdi evleniyoruz.
Feride: Nasıl?

Mahir: Ağlayayım mı diz çöküp önünde, gözlerimden anla ne olur.

Bebeği neden sakladın derken gözleri dolan bir Mahir, bebeklerinin hiçbir özel anını yanında göremeyecek olan Mahir'e üzülen bir Feride! Ne acıydı değil mi Feride'nin söyledikleri ama neresinden bakarsak bakalım doğru şeyler söyledi. Dokunamadan, kokusunu içine çekemeden, ilk gülüşünü, adımlarını kaçırarak geçecek bir ömür Mahir için bundan sonrası. Söylerken bile insanın içini acıtan! Bir çözümü var mı bu işin hep beraber izleyip göreceğiz, olmalı sanki. Buna da şükür mü demeliyiz? Bebek babasının soyadı ile doğacak, en azından bunu biliyoruz artık. Feride için küçük bir detay; omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi hastanede uzun uzun uyudu! Mahir için küçük bir öngörü; teslim olacağını hiç sanmıyorum.

Ne güzel sevindin Nazif Baba yalnız sen nereden biliyordun? Sana da mı Belgin söyledi?

Bugün Nazif Baba ve Mahir'e ayrı bir paragraf açalım. Çocuk parkında tebessümle bir baba-oğulu seyreden Mahir'in yanına "oğlum" diyerek gelen Nazif Baba nasıl güzel bir detaydı. Ne çok özlemişim baba-oğul olarak konuşmalarını, özel anlarını. Mahir'in baba olacağını söylerken hali, utangaç gülüşü, Nazif Baba'nın verdiği tepki muazzamdı. Mahir bu sevinci doya doya ancak Nazif Baba'yla yaşardı. Ama Nazif Baba'nın Dalyan Rıza'nın ölümüyle iyice yalnızlaşan tarafının ortaya çıktığını görmek inceden bir içimi sızlattı. Mahir'in yokluğu, İlknur'un gidişi, Songül'ün ne yaptığını bilmez halleri, Orhan'ın maalesef bu âlemi fazla sevmesi bir baba olarak iyice umutsuzluğa düşürüyor. Kendi hayatına dair beklentisiz birinin tek düşündüğü evlatları! Umarım böyle bir babanın evlatları ve kendi için güzel şeyler vardır ufukta.

Yasin: Suna hanım sakin daha alkışa sıra gelmedi.
Suna: Biliyorum da asıl sıra bize geldiğinde sen böyle sakin olabilecek misin bakalım?

Nikâh boyunca didişip duran Suna ve Yasin ikilisine iyice ısındım. Hele ki Suna'nın "kafama koyduğumu yaparım" cümlesi ve o masum küçük öpücükten sonra tamam bu iş olmuş dedim, çok güzel bir ikili olacaklar kesinlikle. Orhan bu kabadayı âlemini ve işleri pek sevdi, korkuyorum başına bir şey gelecek diye. Seyis'in de bildiklerini anlatacak olması ve içeri girmesiyle Orhan tek başına kalacak. Seyis demişken, Mahir'in tanıklık etmesini istemesi sonucu vicdan muhasebesiyle doğruyu bulması çok iyi işlenmişti. Günü gelince ettiklerini çekeceğini biliyor ve İlknur'a da doğruları anlatmak zorunda kalacak bu işin sonunda. Bu kadar severken vereceği tepkiyi çok merak ediyorum doğrusu. Mahir'in her defasında adliyeye elleri kelepçeli gelişine Mehmet Saim gibi bir caninin elini kolunu sallaya sallaya gelişi çok rahatsız etti. Parmak izi derdine düşen Turgut, Mehmet Saim'i Necdet sayesinde kaçırdı. Bu durum bir yerde Mehmet Saim'in suçunu da kabul etmiş olduğunu gösterecek. Artık o bir suçlu ve kaçak kanunlar önünde! Beyefendi'nin kaçırılması gene akıllarda bir soru işareti oluşturdu. Gerçekten yargılandığını, cezasını çektiğini görebilecek miyiz? Mehmet Saim adına bugünleri görmek bile mutluluk. Darısı Turgut, Necdet, Adnan ve Selim'in başına. 

Çok yazık oldu çok!

Peki Belgin! Ben başından beri Belgin "karakterini" hiç sevmedim, bunu da hep ifade ettim. Bunda iki âşık arasına girmeye çalışan kara çalı olması etken değildi. Diziye çok hızlı girişi ve bir o kadar sebepsiz güçlü oluşuydu sebep benim için. Son haftalarda bu gücünü göremez olmuştuk. Bugün de bir insanın başına gelebilecek en feci hadise geldi başına. Aşk için efsane olsun derken, bir hastalıklı aşk için yok yere gitti. Dakikalar önce yüzünün "bebek" gibi güzelliğinden söz ederken uçtu gitti güzellik. Merak etmeyin onun henüz doğmamış bir bebek katili olduğunu biliyorum, asla unutmam. Ama cezasını adalet önünde çektiğini görseydik bu hoş olurdu sanki. Belgin bu başına gelenle bitmez, çok açık. Bunun acısını tüm sebeplerden tek tek sorar, çıkarır. 

Mahir o yüzüğü çalıların arasından gitti aldı. Evlenmeden bırakır mı hiç işin sonunu?

Bölümün devamında romantik bir şeyler bekliyor sanırım bizi. Temennim bir dans sahnesi, evliliği tamamlayacak olan ve uzun süredir sahiplerini bekleyen yüzüklerimiz ve kimse tarafından kesilmeyecek baş başa kendilerini ve bebeklerini konuşabilecekleri bir gece. Çok yükselmeden bekliyorum kalan bölümleri, gerçekten düşüşü fena acı oluyor. Geçen hafta yazıma abimin nikâhı sonrası başlarken "onlar erdi muradına" demiştim bu hafta da yazıyı bitirirken aynı cümleyi diyeyim! Mahir ile Feride erdi muradına darısı kalanların başına.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER