Mahir’le
Feride’nin evlendiklerini bile bile neden böyle bir başlık atıyorum, derseniz. Çünkü
Feride’nin bundan önce ikisi Sinan insanı, ikisi Mahir ve biri de Selim olmak
üzere beş (en sevdiğim sayı) gerçekleşmemiş nikâhı var. Sırf bu yüzden 110.
bölümde evleniyorlar dedikoduları ayyuka çıktığında hiç öyle “yuppi bu sefer
tamam!” havalarına giremedim. Kendi hayatımda bunu başarmıştım zaten de var
olsunlar senarist hanımlar sayesinde Karadayı’dan da bir şey beklemeden sadece
izlemeyi öğrenmiş bulunuyorum.
Ne demişti Feride "Sen böyle bak benim yüzümdeki tebessüm hiç kaybolmaz Mahir" Heh işte sen hep böyle bak Mahir.
Bunu
yazdığımda henüz 110. bölüm fotoğrafları servis edilmemişti. Ben de 109 bölüm
boyunca yaşadığımız hayal kırıklıklarının etkisiyle ve daha fazla hayal
kırıklığı yaşarım korkusuyla kendimi düğün havasına sokmamaya çalışıyordum. Neyse
ki korktuğum başıma gelmedi. Yakışıklı damadımız, olağan üstü bakışlarıyla
güzel gelinimizi ikna etti ve nihayetinde tam da olması gerektiği gibi küçük,
tatlı, şirin bir organizasyonla nikâhları kıyıldı. Bunca keder içerisinde
onların da bizim de yüzümüz güldü ya buna da şükür.
Her ne kadar
izlemeye başlamadan önce beklentilerimi en aza indirmiş olsam da bu bölüm için
daha iyi olabilir miydi diye düşünmeden edemiyorum. Öncelikle birkaç gündür Atv’nin
bu düğün için vermiş olduğu coşkunun sebebin en güzel sahnelerin arasında
güzel, cici reklamlar vermek olduğunu görmüş olduk. Hadi bu Allah’ın emri hangi
kanal olsa aynısını yapardı ama Mahir ve Feride sahneleri küçük parçalar
halinde dağıtılarak kuşa döndürülmeseydi daha bir güzel olmaz mıydı sanki? He
nereden baksak hapishanedeki ranzasında uzanıp derinlere dalarak düşünmesi
gereken adam, Adalarda, Modalarda sevdiği kadınla gezip bir de tutup kolundan nikâh
masasına oturttu. Bu da gayet bir şeydir, kabul. Zaten Mahir ve Feride’nin
birlikte olduğu sahnelerin sıcaklığına da bir sözüm yok ama daha uzun ve daha
sık görseydik de tadından yenmeseydi de diyor insan yine de.
Yasin: Şöyle bir bakış attım mamura hemen başlattı nikah işlemlerini.Suna: Sahi mi?
Hani dedim
ya hapishane olması gereken Mahir tuttu kolundan Feride’yi nikâh masasına
oturttu diye. Hakikaten nasıl oldu bu iş? Hadi diyelim o zamanlarda internet
olmadığı için bütün bilgiler her devlet dairesine dağıtılamıyor. Adalar
Belediyesi Mahir’in kaçak olduğunu resmi evraklardan göremedi. Tamam da Mahir
bildiğin ünlü kabadayı, “silahımı hep yanımda taşırım, o benim can yoldaşımdır…
Mesleğim kabadayılık.” gibi abuk sabuk cümleler kurarak girmedi mi hapse? Üstelik
endamı da saklanmaya hiç müsait değil ki çaktırmadan dolaşıyor oralarda
diyebilelim. Tabii, üzümünü ye bağını hiç karıştırma derseniz vallahi kabul.
Zaten kurallar biraz da Mahir ve Feride için, güzel şeyler için esnetilsin
değil mi? Hem Mahir’in de söylediği gibi o bebek Kara olarak doğacak.
Belgin'in bakışları diyor ki: hepinizden nefret ediyorum.
Mahir ve
Feride gecemizi güzelleştirdiler lakin benim değinmek istediğim bir iki nokta
daha var. Birincisi Belgin; gerçekten o kezzapla yüz yakma sahnesine gerek var
mıydı, merak ediyorum. Belgin iyi bir kadın değil, eyvallah! Ne var ki sonuçta
bir kadın. Bir adam, sırf kadın onu sevmiyor diye o kadının yüzüne kezzap
atıyor ve bu kadın sevilmeyen bir karakter olduğu için bu sahne sanki iyi bir
şey olmuş gibi görülüyor olabilir. Yani kötü karakterin başına kötü bir geldi
denilebilir. Ama ben öyle görmüyorum. Nasıl ki daha önce, o vakitler yine
sevilmeyen bir karakter olan Ayten’in uğradığı cinsel saldırıya sevinmediysem
şimdi de Belgin’in yaşadığı bu hadiseye sevinemiyorum. Yani bir kadının bir
erkek tarafından darp edilmesinin haklı sebepleri varmış gibi gösterilmesinden
hoşlanmıyorum. Yapanlar cezalandırılacaklarsa eyvallah ama yanlarına kalacaksa
eğer bu sahneler keşke hiç olmasaymış.
Savcıdaki de iyi cesaret, şimdi olsa bilmem kaçıncı meridyenden diye adı çıkmıştı.
Babam düşmanım oldu, eller bana çare oldu, bakışı.
Bir diğer değineceğim
nokta da Bakan Bey. Evet, onu da hiçbirimiz sevmiyoruz. Gerçekten kötü bir adam
ama Belgin’den farklı olarak, neden kötü olduğunu bilemediğimiz bir adam. Aslında
ben bildiğimi sanıyordum. Önceleri bunca kötülüğü Turgut ve Çetin’le çevirdiği
pis işlerin açığa çıkmaması için ama en başta da Feride’nin duymaması için yaptığını
sanıyordum. Bir çocuğun ölmesine sebep olduğunda bile üzülmeyecek kadar kötü
ama yine de kızının gözünden düşmeyi göze alamayacak kadar onurlu(onur
demeyelim de kuyruğu dik tutma çabası, burnu havadalık diyelim) biridir diye
düşünüyordum. Yanılmışım. Yanılmışım yanılmasına da anlamadığım şey madem
Feride’nin gözünde iki paralık olmayı göze alabiliyordu, en başta neden ne
halin varsa gör demeyip de Feride’nin Mahir’le evlenmesine karşı çıktı. Madem
tek derdi kendi kıymetli totosunu kurtarmaktı, o zaman neden Mahir’in hayatını
daha da altüst edip kendini bunca çıkmaza soktu. Vallahi sırf bunca şeyi
yaptığı için Bakan Bey’in, Feride’nin gerçekleri öğrenmesindense kendini
öldürmeyi yeğleyeceğini düşünmüştüm. Oysa o kendini kurtarmak için Feride’nin
canını yakmayı bile göze aldı. Yazık, geçmişinde babasıyla geçirdiği güzel
anları hatırken kalbi iki parçaya ayrılacak olan Feride’ye yazık.
Adeta Yunan tanrıçaları...
Ve Mahir Feride'nin yanına uçar...
Devamı haftaya inşallah!
Söyleyeceklerim
bunlardı. Aslında Bakan, Belgin, Turgut, Ayten vs. cidden beni fazla
ilgilendirmiyor Karadayı’da. Varsa yoksa Mahir, Feride, Nazif Baba. Mahir’le Feride
dedim de aklıma şahane bir fikir geldi. Madem bu adada şehir kanunları
geçmiyor. O zaman hiç dönmesinler İstanbul’a. Zaten birbirlerinden başka ne
lazım ki onlara? Arada Yasin, Suna, Nazif Baba ziyaretlerine de gelir. Hem
Mahir de bebeğinin doğduğunu, büyüdüğünü görür böylece. Tamam, benimkisi sadece
bir fikir. Yalnız şaka maka Mahir’le Feride evlendiler. Şimdi bize ne demek
düşer, onlar erdi muradına biz gidelim kanepede(kerevet yok artık evlerde)
televizyon izlemeye…
Not: Feride de anne olacağı için lazım olur böyle bilgiler.