İnsanların gülüşlerinde hançerler saklı,
Üstelik kan bağı en sıkı olan en kanlı olabiliyor…
Shakespeare
İnsanlar en çok sevdiklerinden yara alır. Başkası değil. Canından, kanından olanlardan… Şartsız, koşulsuz güven duyduklarından. Düşündüğümüzde, bir yabancının yaralama olasılığı neredeyse sıfırdır. Çünkü o kişilere karşı mesafe bellidir. Güven duyulmaz veya bir beklentiye girilmez. Ilgaz, nasıl ki Ceylin’in sırtını yasladığı koca bir dağ ise; ailesi de Ilgaz’ın sırtını yasladığı, sonsuz güven duyduğu o dağın ardındaydı. Dağ, yıkıldığı zaman Ilgaz da o yöne doğru devrildi. Ilgaz’ın karakter oluşumunun temel taşı olan güven, “aile” dediği o koskocaman dağın un ufak olmasıyla yıkıldı.

Bölüm, sanki reklam arasından dönülmüş gibi başladı. Yargı’nın büyük başlamasına ve büyük bitirmesine öyle alışmışım ki; bölüm açılışı fazlasıyla sade geldi. Tabii ki hissettirdikleri öyle değildi. Belki de Yargı’da ilk defa bir cinayette “katil kim?” sorusuyla baş başa değildik. Bu defa kartlar tamamen önümüze açılmıştı. Kimin, neyi yaptığını çok iyi biliyorduk. Asıl öngöremediğimiz durum, Ilgaz ve Ceylin’in gerçeklerle yüzleştiği o ândı.
Aslına bakarsanız bu bölümü gönülsüz bir şekilde izlemeye başladım. Yargı’nın ilk bölümlerdeki ritmini kaybetmeye başladığını hissetmemden olabilir veya benim, artık Yargı’yı diğer dizilerde olduğu gibi aynılaştırdığımdan da kaynaklanabilir. Artık pür dikkat izlemiyorum. Telefon ya da bilgisayarla eş zamanlı olarak bölümü takip edebiliyorum. Nedense o ilk on bölümdeki duyguyu bir türlü yakalayamıyorum. Belki de bendeki o eski cazibesini yitirdi. Bu da tatminsizliğimi arttırdı.
Bu bölüm, tüm bilgi akışının istemsiz bir şekilde Nevâ’nın önüne gelmesi tesadüf olamaz. Bence son zamanların en güzel hamlesiydi. Ben sevdim. Bu bağlamda, ilk önce Eren’le Metin’in konuşmasını duyması ve bölüm sonu itibariyle de Makbule Hala’nın Metin’in yazdığı mektubu getirmesi, olayların akışını hızlandırdı. Bununla eş zamanlı olarak; Ilgaz’ın da tüm parçaları birleştirmesiyle birlikte sezon finali gibi bir bölüm sonuna şahit olduk. Ama bu beni yine tatmin etmedi.
Nasıl patlattım ama??
Vallahi ne yalan söyleyeyim Sema Ergenekon’un bu malzemeyi sezon finaline saklayacağından adım gibi emindim. Daha önceki yazılarımda da defalarca yinelemiştim. Planlı olarak mı böyle bir hamle yaptı veya hareketliliğin devamı açısından önceden hikâyenin akışına böyle mi karar vermişti? Bilemiyorum, fakat fazlaca merak ediyorum. Zira böyle değerli bir malzemeyi sezon ortasında izleyiciye sunmak, her babayiğidin harcı değil. İzleyici haklı olarak “Bundan sonra ne var?” diye arının deliğini kurcalamak isteyecek. İzleyici… El salla!

Bundan sonraki süreç için insanın aklına ilk gelen soru; Zafer’in katilini Ceylin’in ne zaman öğreneceği olmalı. Çünkü Ilgaz öğrendiği bu gerçekle yaşayamaz. Doğruluk ve dürüstlük timsali olan savcımız, gereken neyse onun olması için uğraş verir. Öncelikle Çınar’la yüzleşir. Ardından da Zafer cinayetinde kimin parmağı varsa (ki bu babası da dahil olmak üzere) hak ettiği cezayı alması için elinden geleni yapar. Ancak, çarşı burada biraz karışmaya başlıyor. Yargı’da geleceğin neler getireceğini ilk defa kestiremiyorum. Tüm tahminlerim Ilgaz’ın yıkılışıyla birlikte tıkandı. Gerçek ve gelecek öyle bir noktada kesişti ki bundan sonrası Ilgaz için karanlık bir kuyu. Bir yandan aklıma Ceylin’le kararlaştırdıkları yeni yol gelirken, diğer taraftan ailesine karşı sırtını dönecek mi, diye merak ediyorum.
Hocam, efekti az kullanmışsınız. Biraz daha kullanırsanız efsane olacak!
Kaan Urgancıoğlu’nun minimalist oyununu seviyorum. Abartmadan, iyi görünmek için ekstradan çaba göstermeden minik oyunları hoşuma gidiyor. Bu bölüm, deyim yerindeyse Ilgaz Kaya’nın bölümüydü. Dolayısıyla da dikkatler Kaan Urgancıoğlu’nun üzerindeydi. Tertemiz bir oyunculuk sergilemişti. Özellikle filo yönetim müdürlüğündeki çekimde, yani Çınar’la Zafer’in kamera görüntülerini izlerken Ilgaz’ın yıkılışına şahit olduk. Arada yanarlı dönerli efektleri görmezden geliyorum. Hocam, böyle heyecanlara girmesek daha iyiydi.
Eren, Metin’in kolundaki kanamayı fark ettiği ândan itibaren kendisi ile savaşmaya başladı. Yıllardır birlikte, omuz omuza çalıştığı ağabeyi, yeri geldiğinde baba yerine koyduğu Metin’den böyle bir darbe alacağı aklına gelmezdi. Ancak, Metin’in gösterdiği tavırlar ve hakaret boyutuna ulaşan sözleri her şeyi doğrular niteliğindeydi. Tabii sürpriz bir konuğumuz da vardı: Nevâ! Tek bir soru ve Metin’in şüpheli davranışları sayesinde gerçeğe bir adım daha yaklaşıldı.
Tek şüphe eden Eren değildi. Eş zamanlı olarak Ilgaz da benzer şüpheye kapıldı. Fakat, Ilgaz’ınki direkt olarak Metin’in üzerine değildi. Engin’in ‘Sana “BABALAR” gibi bir dert bıraktım. …Çözmesi gerekecek’ mesajı son ânda Ilgaz’ın aklını kurcaladı. Bir kişi eğer şüpheye kapıldıysa ve onun izini sürmeye başladıysa ardında mutlaka yıkıcı bir gerçek yatıyordur. Maalesef Ilgaz’ınki de böyle oldu. Tek bir kuşku tüm düzeni alt-üst etmeye yetti.
Şimdi size soruyorum. Ölüm, suçları temizler mi? Bir kişi ölmeyi düşleyerek pusulasını o yöne çevirdiğinde suçlarından arınır mı? Metin, Eren’in şüphesiyle birlikte gerçekten kaçamayacağını anladı. O sıra aklından geçirdikleri yüzünden az kalsın bir arabanın altında kalıyordu. Bu da beraberinde ölüm düşüncesini aklına düşürdü.
Bu kadar mı? Sen o kadar delili yok et. Olayla ilgili suçu bulunmayan bir adamın üzerine çamur at sonra, gerçeklerin ortaya çıktığını anladığın ânda ölmeyi düşün. Mezarlıklar müdürlüğünden yer bak, vasiyetini hazırla, evi Defne’nin üzerine yapmayı planla, üzerine de mektup yaz. Tamam, bitti. Bu kadar kolay mı? Yargılanmadan, Ceylin’in ve oğlu Ilgaz’ın gözlerinin içine bakmadan bu sınavdan beraat et. Olmaz. Metin Amir, olmaz. Yakıştı mı hiç?