Ilgaz şüphesi üzerine soluğu Tilmen Hukuk’ta aldı. Bu sırada Lâçin, Tilmen Hukuk’tan çıkarken Ilgaz’a denk geldi. Mesafe uzak olsa da onu tanımıştı. Gül’e baş sağlığı için gittiğinde bu ayrıntıdan Ceylin’e de bahsetti. Ama Ceylin, şu ân için olayları tam olarak idrak edemediğinden Ilgaz’ın Tilmen Hukuk’a gidebileceğinin üzerinde bile durmadı. Çünkü Ilgaz’ı çok iyi tanıyordu. Ancak, ortada öyle bir olağanüstü bir hâl var ki; Ilgaz gerçekleri öğreneceği tek kişiye, Yekta’ya gitmek durumunda kaldı. İşte şimdi Yekta’nın oyunu devreye girdi. Doğru hamlelerle kimi hedefe alacağını çok iyi kestirdi. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti.



Nasıl derler? Bunu sanırım burada defaatle dile getirmişimdir. Sevgili Rânâ Denizer’in (namıdiğer @raninimanini) çok sık kullandığı, benim de lügatıma onun sayesinde yerleşen ve tabii hoşuma giden “plastik malzeme” tanımını Uğur Polat için kullanmak isterim. Burada önceki işlerini her zaman görmezden gelemeye çalışarak Yekta Tilmen performansını yorumladım. Daha önceleri oyununu sevip sevmeme konusunda pek karsızdım. Ama, Yargı’da oyunu full performans hoşuma gidiyor. Sesi, konuşması, mimikleri ve akla gelebilecek her özelliği ile plastik malzemesini Yekta Tilmen rolü için uyum içinde kullanmasına bayılıyorum. Bu bölüm de Yekta’nın intikam iştahı ile dolup, ağzının suyunun akmasını izlerken aklıma sebepsizce giriverdi. Sanki Yekta Tilmen’e başkası hayat verse olmayacakmış gibi duruyor. Belki de Uğur Polat, Yekta’nın elinden bu kadar tutmasaydı Yargı’ya çoktan veda etmiş olabilirdi. Bilemiyorum. Her olasılık mümkünmüş gibi görünüyor. 


  
Ilgaz’ın odaya girmesiyle birlikte Yekta’nın bir paspas olmadığı kalmıştı. Ilgaz aslında peşin hükümlü biri değildi. Bu kadar kesin konuşuyorsa mutlaka ardında mantıklı bir açıklama sunardı. Ama Ilgaz, Yavuz’un Zafer’i öldürdüğüne bu defa inanmak istedi. Şüpheleri bu kez boşa çıksın, diye bekledi. Olmadı. Ilgaz’ın parçaları bu kadar erken birleştirmesi Yekta’nın iştahını daha çok kabarttı. Ceylin’i alt etmeye giden her yol mubahtır mantığıyla yola çıktığı için bu gelişme Yekta’nın daha çok işine yaradı.

 
Lâçin’in neyi amaçladığını anlayamıyorum. Önce Ceylin’le iş birliği yapıyor, ardından Yekta’ya “Beni Ceylin zorladı,” diyor. Şimdi de gelmiş Ceylin’e, Ilgaz’ın Tilmen Hukuk’a gittiğini söyledi. Kötü ne olsa Yekta’dan şüphe etmesini anlarım. Ben de Yekta’ya zerre güvenmiyorum. Ama bugün Ceylin’e bunu söyleyip, yarın Yekta’ya Ceylin’in aleyhinde bilgi vermesi pek tasvip ettiğim bir davranış değil. Lâçin’in bu tutarsızlıklarla nereye varacağını, kestiremiyorum. Bu nedenle Lâçin’e şüphe ile bakıyorum. İyilik mi, kötülük mü yapacağı hiç belli olmayan bir kadın.


 
Her şey güllük gülistanlık gidiyormuş gibi bir de Eren’in omuzlarına Özlem’in şikâyeti bindi. Adamcağız bir “oh” diyemedi. Çocuk şubeye ihbar etmiş. Yahu, dava açacak zaman mı vardı? Uygun bir ân bulsa Eren zaten hem babalık davasını açacak hem de velayeti Özlem’in üzerinden alacak. Eren, Özlem’in on beş yılda yapamadığını bir, iki aylık süreçte yaptı. Kızına destek olacağına yaptığı ile hâlihazırda psikolojisi kötü olan Tuğçe’yi yıpratmaktan başka ne işe yarayacak?


 
Eren de yazık. Garibim, olayın anlamını çözemeden Pars’a yakalandı. Hayır, Pars da dinlemedi. Hâl böyle olunca, tüm gün boyunca Eren’in aklının bir köşesinde Tuğçe ve Özlem kaldı. Eren’in yaralanmasından sonra Pars – Eren arasındaki bağın daha çok kuvvetlendiğini hissediyorum. Gerçi zıtlaştıkları zamanlarda da farklı hazlar alıyordum. Bu seferki bir başka oldu. Nevâ’nın tatsız haberinden sonra Pars’ın canı biraz sıkıldı. Çünkü eğer eve giren Metin Amir ise olaylar hiç hoş yerlere gitmeyecekti.

 
Pars’ın edindiği bilgiler, Eren’in o sıra başına gelenlerle birleşince tüm yollar Metin’e açılıyordu. Tam bunun üzerine Ilgaz’ın da emniyete gelmesi ve Yavuz’un katil olmadığını söylemesi ile gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı. Ilgaz, Yekta’nın yardımı sonucu Yavuz’un Zafer’i öldürmediğini anlamıştı. Aslında üçü daha hızlı ilerleyebilirlerdi. Ancak, işin içinde Metin olunca Pars, Ilgaz’ı iki adım geride tutmaya kararlı. Bence de en doğrusu bu yönde. Ilgaz sükûnetle hareket etmese olaylar çok farklı yerlere varabilir. Bir yandan Ilgaz’ın gerçeğe ulaşması, diğer taraftan Eren ile Pars’ın güç birliği sayesinde öğrenilmesi gereken her ayrıntı açığa çıktı.
 


Yolun sonuna geldiklerini hissediyorum. Merdan’ın son hamlesi Halil’i sahneye çıkarmak oldu. Halil kim mi? Hani, ezogelin çorbası detaylı mektubu Gül’e getiren adam. Merdan’ın mektup fikriyle kısa bir süre Erguvan’ları oyalamasını sağlayan kişi. Şimdiki planları ise Çınar yurt dışına çıkana kadar hedef saptırmak. Bu defa Halil kolu yaralı kişiyi oynayacak. Dizi içinde dizi! Nasıl ama? Tabii evdeki hesap çarşıya uymadı. Halil kolunun yaralanmasıyla kaldı. Halil’in tek düze, ezberlediği bu müthiş plan hem Eren’e hem de Pars’a inandırıcı gelmedi. Yine de emniyete götürmekte fayda vardı. Bu sırada Gül’ün emniyete geleceğini Merdan bile tahmin edemezdi. Artık iyice kapana kısıldılar. Halil’i tanıyan Gül’le birlikte Eren ve Pars şüphelerinde bir kez daha haklı çıktılar.

 
Ceylin’in çaresizliğinin bedeli, vücudunun yorgun düşmesine sebep oldu. Ona en çok dokunan ise babasıyla küs ayrılmasıydı. Atlatamadı. Kolay kolay geçecek bir yara değil. İçinin boşaldığını hissetmekte çok haklı. Aniden düşüp bayılınca her total izleyici mantığı gibi “Acaba hamile mi?” soruları yankılanmaya başladı. Tabii bu düşünceye kapılmakta biraz da fragmanın etkisi vardı. Belki bana kızacaksınız ama bebek için daha erken. Ceylin bu psikolojideyken ve geleceğe bu kadar karanlık çökmüşken bebek bir çözüm değil. Gidenin yerine doldurulacak bir boşluk olduğunu da düşünmüyorum.
 


Normal şartlarda olsalar Ilgaz ve Ceylin’in bebeğinin olmasını en çok isteyecek kişilerden biri olabilirdim. Aşklarının meyvesinin olmasını kim istemez ki? Şartlar bu kadar imkânsızken bir bebek fikri bana sağlıklı gelmiyor. Onların aşkı bu zamana kadar hep imkansızlıklar dahilindeydi. Ne yaşarlarsa yaşasınlar bir şekilde kendi içlerinde tüm sorunları çözmüşlerdi. Tüm dünya sözleşmiş gibi Ilgaz ve Ceylin’e mutluluğu çok görüyor. Bunca acılar yaşanmamış gibi şimdi bir de aralarına babalarının yaptıkları hatalar sınır çizdi.


 
Meğer Ilgaz, sırtından değil de tam kalbinin ortasından vurulmuş. O ân Ilgaz’ın yerinde olmak istemezdim. Bence kimse istemezdi. Zafer’in öldürüldüğü yere geldiğinde tüm eksik parçalar tamamlanmıştı. Tesadüf bu ya… O sıra Ceylin de yeni evlerini tuttuğu gibi Ilgaz’ı aradı. Daha fazla Ilgaz nasıl kahrolabilirmiş gibi geçmişle gelecek arasında sıkışmış kaldı. Bunu Ceylin’e nasıl söyleyecekti? Yüzüne nasıl bakacaktı? Ilgaz’ın kalbinin tam ortasından vurulmuşu. Acısı belki fiziksel değildi; ancak, bu ıstırapla nasıl baş edecekti? Yargı şimdi başlıyor. Hukukla sevdikleri arasında kalan Ilgaz’ın mücadelesini bundan sonraki bölümlerde izleyeceğiz.
 
Bölümde emeği geçen herkesin eline sağlık!
 
Mortis



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER