Laf aramızda kalsın; ama Yekta’yı bu şekilde çıldırırken görmek müthiş bi’ duyguymuş. Cüneyt’in o aciz hâline, Yekta’nın gözünün içine bakamamasına ve baktığında ise büyük suçluluk duymasını eğelenerek izledim. Düşmez kalkmaz bir Allah, diyorum. Kısa süreli bir eziyetmiş gibi dursa da bence Yekta gibi konforuna düşkün bir adam için içeride geçirdiği birkaç gün yetip, artmıştır. Cezaevindeyken Cüneyt’in dışarıda olmasını katiyen kendine yediremedi. Uğur Polat şartlar ne olursa olsun, oyun gücünü nirvanaya çıkaran bir oyuncu. Yine tam tabiriyle döktürmüştü.
 


Bir mucize, ancak Yekta’yı oradan çıkarabilirdi. İşlemediği suç yüzünden koşulların bir araya gelmesiyle girdiği cezaevinden çıkması, yalnızca mucize eseri gerçekleşebilirdi. Engin’in Yekta’ya bu hayattaki en büyük yardımı ölmeden önce çektiği itiraf videosunda gizliydi. Ceylin ve Laçin’in güç birliği, Neva’nın Cüneyt’in baskısına boyun eğmemesi ve Seda’nın gitmesiyle Yekta’nın eli, kolu bağlandı. Cüneyt cezaevi müdürü ile görüşmesinden istediği gibi ayrılmadı. Tilmen Hukuk Krallığı’nın da gücü bir yere kadar. Müdürün taviz vermemesi ve ayrıcalık tanımıyor olması işini ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Ama Yekta şanslı adammış. Yine dört ayak üstüne düştü. Engin sayesinde imtiyaz gösterilmesine gerek kalmadan müzekkere ile çıkışı verildi.


 
Ilgaz gönlü hoş, yüreği güzel biri. Mükemmelin vücut bulmuş hâli. Maşallah! Allah sahibesine bağışlasın. Dünya ahiret kardeşimiz olur. Tabii Ilgaz istifa edince Özge, Derya Savcı’nın kalemi olmuştu. Şimdi geri dönüşüyle birlikte Derya Savcı ile Ilgaz’ın ortak kalemi olmasında hemfikirler. Onda bile “özel hayatından ödün vermeni istemem,” diyecek kadar ince ruhlu biri. Uzun zamandır sihirli cümlemizi söylemiyorduk. Hadi, bir kez daha hatırlayalım: “Ilgaz Kaya hayal ürünüdür!”

Görmeyeli Pars, savcılığın yanı sıra genetik bilimiyle de ilgilenmeye başlamış. Hayırdır? Bizim bilmediğimiz zaman diliminde moleküler biyoloji ve genetik alanında mı uzmanlığını aldı? Anlaşılan Ilgaz’ın eski savcı – yeni avukat titresiyle uğraşmaktan kendi mesleğini unutmuş. Şimdi baştan anlaşalım. Savcıysa savcılık yapsın. Genetiği biz bilenlere bıraksın. Az önce de dediğim gibi şaka bir yana bu bölüm Pars Savcı’mın maşallahı var. Dilinden dikenler yağmur gibi dökülüyor. Ilgaz’a olan gazı da henüz sönmediğine göre “mahşerin dört atlısı”nın bir kolu eksik kalamazdı. Hazır Engin’in dosyası kapanmışken, bambaşka bir dosya ile Ilgaz – Ceylin – Eren üçlüsünü yalnız bırakamazdı. Hoş, zilyon tane dosyası olsa da sırf merakından bu dosyayı üstlenirdi.


 
Ziyafet sofrası hazırlamak Laçin için erken bir zafer göstergesi oldu. Sandı ki Yekta’sız günler Maldivler’de tatil yapmak gibi olacaktı. Yanıldı. Oğluşu “istemeden” de olsa annesini esaret altında bıraktı. Laçin’i desteklemediğim gibi yaptıklarına karşı kızmıyorum da! Laçin; Yekta karakterine sahip erkeklerin elinde ezilen, hem fiziksel hem de psikolojik şiddet gören, hiçbir geliri ve mesleği olmadığı için eşine bağımlı kalan birçok kadından yalnızca bir tanesi. O gün Ceylin’le konuşurken Yekta eğer cezaevine girerse ve oradaki süreci uzarsa bundan sonraki hayatında baharı yaşayacak, diye düşünüyordu. Gücünü, sesi fazla çıkan insanların ardına saklanarak alıyordu. Kim güçlüyse onun peşine takılarak hayatını sürdürüyordu.

 
Ceylin’in yalan beyan teklifiyle Laçin bir an için nefes alabileceğini düşündü. Tabii evdeki hesabı çarşıya uymadı. Bir mucize oldu. Yekta cezaevinden iki günde çıktı. Laçin, Yekta’yı karşısında görünce tüm hesapları değişti. Bu defa Ceylin’in üzerine oynamak mantıklı geldi. Çünkü Yekta geri dönmüştü ve güçlü taraf oydu. Söylediklerinde yalan payı yok. Ama Laçin on sekiz yaşında küçük çocuk ya, Ceylin de onu etkisi altına aldı. Yani olayı öyle bir egzajere ederek anlatıyor ki Ceylin silah zoruyla Laçin’i yönlendirmiş. Laçin’in o an için işine gelmemiş olsa Ceylin’in söylediklerine hiç boyun eğer miydi? Sanmıyorum. Laçin’ini zavallı bir kadın olarak görüyorum. Yıllarca Yekta’nın gölgesinde ezilmiş, hiçbir zaman söz hakkı olmayan; ama, kocasının parasını dilediğince kullandığı sürece sesi çıkmayan bir kadın.  

 

İlk zamanlar Tuğçe’nin ortaya çıkmasıyla birlikte Eren’in hayatına pencere açabileceğimizi düşünmüştüm. Hikâyenin en başında vaat ettikleri ile şu anki geldiği yer arasında epey bir fark olduğunu seziyorum. Düğümler çözülmez hâle geldikçe özel hayatlara girişlerde gecikmeler olduğunu hissediyorum. Hikâyenin sansasyonel gündemi baba-kız ilişkisini çoktan yutmuştu. Tuğçe ile Eren arasındaki o ilişkinin sıcaklığını görmek isterdim. Birkaç sahne dışında henüz tam anlamıyla o muhabbete dahil olamadık. Umarım bu tatsız olay ikilinin ilişkisine farklı bir yol çizer. Bizler de fırsattan istifade izlemiş oluruz. Fatih’in Eren ile konuşmasından ortada bir bit yeniğinin döneceğini anlamalıydık. Kaşla göz arasında bıçağı el çabukluğu ile nasıl Eren’e saplamış oldu, anlamış değilim. Maşallah Eren’de de ne bünye varmış? Kan kaybı yaşamasa bıçaklandığını anlamayacaktı.

Ilgaz tüm hayal kırıklığına rağmen Ceylin’den kolay kolay vazgeçmedi. Vazgeçemezdi. Onlar Ilgaz ve Ceylin’di. Ilgaz’ı en çok kıran Ceylin’in yalan söylemesi oldu. Çıktıkları yolda karşılaştıkları olumsuzluklar birbirlerinden vazgeçmelerine engel değildi. Evet, aralarında güvensizliğin ördü koskocaman bir duvar var. Ama Ceylin isterse bu duvarı yerle bir edebilir. Ilgaz ondan tek bir şey istedi; yalan söylememek! İlişkide kişilerin birbirine dönüşmesi çoğu zaman mutsuzluğu beraberinde getirir. Ceylin değişeceğine dair Ilgaz’a söz verdi. Onların ilişkisinde Ceylin değişmediği takdirde esas mutsuzluk o zaman başlayacak. Aşklarından vazgeçmek bu kadar kolay olmamalıydı.


 
Ilgaz ve Ceylin bu aşkı o kadar güç elde ettiler ki yaptıkları hatalar yüzünden aralarındaki bağı kaybettiklerinde büyük yıkıma uğrayacaklardı. Başsavcı Melih’in dediği gibi “Dengeleri kurmak da korumak da zordur.” Eğer aşklarını ayakta tutmak istiyorlarsa o dengeyi korumak zorundalar. Ceylin ne kadar değişeceğim dese de hemen dönüşmesi imkânsız. Çorbacıda tuzun hakimiyetini bile Ilgaz bırakmak istememesi bu durumun en güzel özetiydi. “Kendi başıma yağan karı kendim eritirim,” cümlesini orada boşuna söylemedi. Biz şimdi bu cümleyi favlayalım, gelecek bölümlerde bolca kullanacağız. Ceylin “Biz nasıl bir olacağız?” diye Ilgaz’a sorduğunda bile hâlâ tek başına mücadele vermekten bahsetiyor. Bir süreliğine yalan söylemeyi bırakabilir; ancak, Ceylin’in tamamen dönüşeceğine dair inancım yok.


 
Umarım dört kafadar başlarına gelen bu musibetten sonra artık akıllanmıştır. Ceylin’in fikrini çok sevdim. Ergen bankasına yatırıp, mantıkları devreye girince değerlendirmek daha makul olacak gibi geliyor. Yalnız Serdar tutuklu yargılanmasının hıncını hem Çınar’dan hem de Ceylin’den misliyle çıkaracak. Zafer’in cesedi arabanın bagajından çıkmamış olabilir. Ancak, Engin’in de “Sana BABALAR gibi bir dert bıraktım!” mesajından sonra Yargı için yeni bir dönüm noktası başlamış oldu. Maalesef Ceylin ailesiyle bir kez daha sınav verecek. Bu defa düşmanı zerre durmayacak. Serdar’ın Yekta’ya verdiği bilgiler altın değerinde değerlenecek. Yekta zaten Ceylin’in son hamlesi sonrasında intikam hırsıyla bulanmıştı. Elindeki Zafer kozu Ceylin’i kor ateşlere atacak. Yekta’nın gerekirse ölümüme sebep olsa bile intikamımı Ceylin’den alacağım yemini yapacaklarının az buçuk teminatı oldu. Acıtan gerçekler Ceylin ve Ilgaz’ın ilişkisini bambaşka bir boyuta dönüştürecek. Gelecek bölüm yorumunda görüşmek üzere.
 
Bölümde emeği geçen herkesin gönlüne sağlık.

Mortis


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER