Bir hayatın
kırılışıyla bir hayalin kırılışı aynı anda oldu. Annesiyle birlikte Feride’nin
babası için kurduğu kahramanlık hayalleri de öldü bu bölümde. Biz de Feride'nin hem anne acısına hem baba acısına yandık. Yani çifte kavrulduk! Aslında neler
olacağını aşağı yukarı tahmin ediyordum. Yazacağım şeyleri düşünmüştüm bile
bölüm başlamadan önce ama bölümün ilk sahnelerini izlemeye başladıktan sonra öyle bir
dağıldım ki, izlediğim sahneler karşısında ne yazsam boş gibi geldi bana.
Karadayı’nın üçüncü sezonda yaptığı en iyi şey acıyı şahane bir şekilde sunup,
bizi daha ne olduğunu anlayamadan o acının bağımlısı yapmak. Öyle ya aksi halde
gittikçe dozu artan acıya rağmen hâlâ büyük bir heyecanla izlemek istememizi nasıl
açıklayabiliriz.
Bu 52. bölümden, gözler yaşlı da olsa yüzler gülebiliyor çünkü umut var.
Bu 107. bölümden, bırakalım gülmeyi ağlamanın sonu yok. Çünkü burada umudun bittiği tek yer olan ölüm var.
Karadayı’nın
yeni bölümlerini sabırsızlıkla beklemenin yanı sıra eski bölümlerini de tekrar
tekrar severek izlerim. Geçen hafta içinde de ikinci sezondan beğendiğim 52. bölümü
tercih etmiştim izlemek için. İzlemeyenler için söylüyorum. Mahir her zamanki
gibi üzerine atılan bir suç –Turgut’u vurmak- yüzünden nezarete atılmıştı ve
Feride, Mahir’in bir suçlu kendisininse bir hâkim olduğunu önemsemeden yanında
olmak için elinden geleni yapıyordu. Mahir’den ayrı kalacağı için, onu orada
yalnız başına bırakacağı için öyle çok ağlıyordu ki izleyenler –en azından ben-
de onun adına üzülüyordu. Nostalji seansım bittikten hemen sonra 107. bölüm ikinci
fragmanı yayınlandı. Yine aynı şekilde Mahir demirlerin arkasında yine Feride
ağlıyor… Ama iki sahne arasından o kadar çok acı geçmişti ki; ne Feride, masum
sebeplerle ağlayan o eski Feride’ydi ne de Mahir, umutlu sözlerle onu teselli
edebilecek durumdaydı. Zaten artık birbirlerinden başka teselli bulacak
kimseleri de yok.
Bazen hayat gerçek aileni sonradan verir...
Adalet
arayan bir aileyle, hayatının aşkını arayan bir hakimenin hikâyesini izlemeye
başlamıştık. Haliyle aşktan ve adaletten yana bir sonuç bekliyoruz. Zor idare
ediyorlar ama aşkı kolay buldular. Adaleti ararken de Mahir öz annesini, anne
bildiğini, evlat bildiğini; Feride kardeşini, annesini kaybetti. Bunlar dışında
iyi ya da kötü bir sürü insan öldü. Ölüm var, biliyorum da bu kadar gözümüze sokulması
şart mı, işte onu bilemiyorum.
Fragmanı
izlerken, Feride’nin annesi için çırpınışlarını gördüğümde aklıma Özdemir Asaf’ın
bir şiir geldi. Karadayı’nın da ana temalarından biri olan dördüncü bölümde
Nazif Baba’dan dinlediğimiz Adalet şiiri. Tam da şöyle diyor:
İnsansız adalet
olmaz
Adaletsiz
insan olur mu?
Olur, olmaz
olur mu?
Ama olmaz
olsun.
Ben de tam
böyle söylemek istiyorum. İnsansız adalet olur mu? “Güçlüler değil, haklılar
kazansın!” diyor ya hani Mahir. Güçlüler yenilse bile eğer geride haklılığını
kutlayacak kimse kalmamışsa yine de kazanmış olurlar mı? Eğer ki 12. bölümde
“Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan evladır, Feride” diyen Mahir
naifliğini göremeyeceksek bir daha. Yine de mutlu son mu olmuş olacak?