Ben haksız olduğum zaman başımı eğmesini ve susmasını bilen, fakat haklı olduğum zaman alnı yukarda bağıran ve hakkını teslim etmeyenlere her ne pahasına olursa olsun teslim ettirmek isteyen biriyim...*
Bu hayatta en zoru bir insanı tanımak değil midir? Ne diyordu Ilgaz? Önemli olan nicelik değil, nitelik. Bazen bir bakıyorsun ki çok iyi tanıdığın kişiyi hiç tanıyamamışsın. Bazen de düşman bildiğin seni düştüğün yerden kaldırır. Gücünün yettiği yere kadar seninle mücadele verir. Ilgaz bundan sonra koşulsuz şartsız Ceylin’in yanında duracak. Katil olduğu ortaya çıksa bile ondan vazgeçmeyecek. Kim delicesine sevdiği birinden vazgeçebilir ki? Siz olsanız vazgeçer miydiniz? Metin Amir, kanser olan eşini iyileştirebilmek adına mesleğini lekelemedi mi? Bir ailenin canını yakmadı mı? Ilgaz en azından onuru için, makamını lekelememek adına en sevdiği işinden vazgeçti. Neden? Ceylin için. Koskoca dağ gibi adam her şeyi ardında bıraktı. Onunki bir vazgeçiş değildi. Yeni hayatlarının mücadelesine can vermekti. Birine can verirken diğer bir sevdiğini (iş ahlakını) dar ağacına asmamak için bu yoldan vazgeçti.


Herkesin bir karanlık yüzü vardır. Karanlıkta, ışığın yerine hayal gücü devreye girer...
 
Ilgaz’ın bu fedakarlığını ne Metin yapabilir (ki yapmadı), ne de Pars! Pars, hayatında hiç âşık oldu mu? Sanırım olmadı. Ilgaz’ın telaşını da korkusunu da nereden anlayabilecek? Soruşturmada atlanan onca delil varken Pars, Ceylin’in şüpheli olarak tutuklu yargılanmasına fırsat verdi. Hâlbuki Pars, Ceylin'in psikolojik durumu bu denli ortadayken daha sağlıklı bir ortamda kalması ve adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmasını sağlayabilirdi. Sonuçta hâlâ şüphe gözetilerek tutuluyor. Melih Başsavcı’nın her türlü engeline ve ambargosuna rağmen en ufak delil sayılabilecek ayrıntılar, Ilgaz’ın yol göstermesiyle açığa çıktı. Pars istediği kadar Eren ve Ilgaz'ın önünü kessin. Yine de engel olamayacağı gerçekler aydınlığa kavuşacak.


Sahi Yekta, Engin'in kanı eline bulaşmadı mı?
 
Babalar üzerinden gitmişken bir de Yekta’nın babalığını sorgulamamız gerekmez mi? Gerçi iyi ve düşkün olmayan bir baba olduğunu itiraf da etti. Kendi çıkarları doğrultusunda ve icap ettiğinde oğlunu rahatça harcadı. O yetmedi Engin’in “iyiliği” için kaçmasına yardım etti. Yekta’yı biraz olsun tanıdıysak, çıkarı olmadığı müddetçe o yarayı iyileştirmeyeceğini biliyor olmalıyız. Biraz düşünürsek Engin’in ölümünden sorumlu olan tek kişinin Yekta olduğunu görmeliyiz. Kaldı ki birkaç delile göre cinayet mahallinde üçüncü bir kişinin olduğu tahmin ediliyor. Bu sizce kimdi? Olaydan sonra evin çevresinde bulunan yedi tane izmarit kime aitti? Nasıl ki Engin’in kaçış planını Yekta yaptıysa, bu olayda da Yekta’nın kokusunu alır gibiyim. O gün Engin’in kaçışını planlarken tek atladığı şey Ceylin’di. Ceylin’in arabada olmasıyla Yekta’nın işini kolaylaştırdı. Henüz Engin’in Ceylin’i nasıl fark ettiğini öğrenemedik. Arabadaki düğüm çözüldüğü an taşlar yerine daha kolay oturacak; ama bu süreçte Yekta da elini boş tutmayacak gibi geliyor. Bulduğu her boşluğu doldurmaya devam edecek.


Uğur Bey, gelecek bölümde Yekta'mızı nasıl verirdiniz?

Yargı’daki salt kötü kim diye soracak olursanız; kesinlikle Yekta derim. Gerektiğinde gözünü dahi kırpmadan eşini, oğlunu harcayabilecek kapasiteye sahip; ruhu leş kokusuyla bezenmiş biri. Burada küçük bir es vermek istiyorum. Böyle bir Yekta Tilmen profili yarattığı için Uğur Polat'a teşekkür ederim. Yargı’da kesinlikle boş yok. Polat, yılların tecrübesi ve oyunculuğuyla rolünü üzerine öyle bir giymiş ki izlerken Yekta’ya hayat veren kişinin Uğur Bey olduğunu unutuyorum. İzlerken çıldırmamak elde değil. Karşısındaki rol arkadaşlarına da güzel fırsatlar sunuyor. Böyle kaliteli paslaşmaları severim. İnanılmaz şanslılar. Tüm izleyicilerin adına buradan bir kere daha kendisine teşekkürlerimi sunarım. İyi ki Yekta Tilmen’e hayat vermeyi kabul etmiş.
 
Yekta, aklı sıra yetki sınırını aştığı için adliyenin önünde rezillik çıkarmaya çalıştı. Kim sorarsa Ilgaz’ı kışkırtacak. Birinin sesi çok çıkıyorsa bilin ki kendi suçunu örtmek için bu kadar tantana yapıyordur. Psikolojide yansıtma hastalığı vardır. Kişi, istemediği düşünce veya davranışları karşı tarafa varmış gibi gösterir. Yekta’nınki de o hesap! Bu biraz narsistik kişilik bozukluğuna da giriyor. Dervişin fikri ne ise zikri de odur. Bu şekilde davranıyor ki hedefleri şaşırtıyor. Kim sorarsa üzgün ve acılı baba rolüne bürünerek kendini savunuyor. Elinden geleni ardına koymasın!


Merdan ile güçlerini birleştirdiğinde Yekta'yı tam kalbinden vurabilirsin. Yeter ki vazgeçme...
 
Seda’nın burada yapacağı tek bir hamle var. O da Yekta’nın evrakta sahtecilik yaptığını kanıtlaması! İşte o zaman bu kadar yükselebilecek mi? Birini bir sebeple tehdit ediyorsan arkanı da kollayacaksın. Hiçbir açığının olmaması gerekiyor. Hırsına yenik düşmeyeceksin. Bir bakmışsın ki sınadığınla sınanmışsın. Yekta yok olacaksa iç güçlerle yıkılacağından yok olur. Hiç beklemediği yerden sırtına bıçak darbesi almasını çok isterim. Laçin belki de ilk defa sessiz kalmayarak Ceylin’e hayatının en büyük iyiliğini yapabilir. Umarım aynı kararlılıkla Yekta’nın karşısında durabilir. Akıllı davranırsa tüm kozlar Laçin’in eline geçebilir ve yılların intikamını bu şekilde Yekta’dan alabilir. Aksi hâlde Yekta ile savaşmak Ceylin’in aleyhine işleyecek.


Kabul edelim, Yargılananların Pazartesi menüsü tavuklu pilavdı...
 
Ceylin’in kabanı, üzerindeki ayak izinin toprakla eşleşmesini belirlemek için incelemeye gönderilmişti. Kullanılan kimyasallar sonucunda kabanın yandığını öğrendik. Bu oluşabilecek bir sonuç. Kimyasalları dozunda ve oranında kullanmak oldukça önem taşır. Biraz fazlası kabanın yanması gibi birçok zarara yol açabilirken felaketlere sebep olabilir.  Fakat şöyle bir durum da söz konusu. O kimyasal laboratuvar şartlarında mı mont ile temasa geçti, yoksa önceden Ceylin, hafızasını etkileyebilecek bir kimyasal mı maruz kaldı? Bakın bu ayrıntı çok önemli. Başından darbe almasıyla veya şoka girmesinden dolayı da hafızasında güçlük çekmiş olabilir. Veyahut da boğuşma sırasından sonra baygınlık geçiren Ceylin, kimyasal maddeye maruz kalmış olabilir. Bunun sebebini ise zaman içinde öğreneceğiz.


Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı...*


Pars, unutma ki şüpheden sanık yararlanır!

Öyle tetiği çekmiş işte, demekle adalet ne yazık ki sağlanmıyor. Pars bu konuya sadece savcı gözü ile bakmıyor. Olayları hep bir olmaz gözüyle değerlendiriyor. Neden bu kadar önyargı ile yaklaştığını anlamıyorum. Bunun bir savcı duruşu olmadığının kanaatindeyim. Pars'ın unuttuğu bir şey var; şüpheden yalnızca sanık yararlanır (!). Eğer ki biri, Şahver'in kitabını okumayı aklı ederse Ceylin'in hapisten çıkış anahtarını da sahip olacak. Ceylin, Engin'in davasında şüpheli olarak yargılanıyorsa, başa birinin de şüpheli olarak yargılanabileceğini dikkatten kaçırmalayalım. Sonuçta elimizde ayak izi ve izmarit çöpleri delilleri var. Birinden biri mutlaka Ceylin'i aklayacak ve adalet terazisinde kim suçlu ise onun kefesi ağır basacaktır. 

Bölümde emeği geçen herkesin eline, yüreğine sağlık!

Mortis 


*Mahkemelerde - Sabahattin Ali
*Bir fırtına tuttu bizi - Yücel Paşmakçı
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER