Yüce Majeste’nin ölümü karşı tarafta tam bir şok etkisi
yaratmış. Bizim geniş Algis bile ilk defa sinirlendi. Böyle bir şeyin olmasına
inanamaması son derece doğal. Daha önce de bahsetmiştik diğer hanedanlar her ne
kadar rekabet içinde olsalar da asla asil kan akıtmazlar. Belki de Papalığın ve
Fransa Kralı'nın tapınakçılara yaptığı “soykırım”dan beri ilk defa asil bir kan
akmıştır. Olayın büyüklüğünü buradan tahmin etmek mümkün.
Sadece Ortadoğu ile sınırlı mı bilmiyoruz ama belli ki Tapınakçılar her şeyleriyle geri çekilip farklı bir şekilde tekrar
yayılacaklar. Farkı yaratacak olan da seçilecek yeni majeste. Aslında güzel iş.
Hani muhatabı olsa cv’mi yollarım. Çocuk da pek akıllı uslu yaşar gideriz
vallahi. Hoş, çocuktan korkuyorum biraz ama olsun zamanla alışırım. Nasıl
korkmayacaksın ki? Belki de doğumundan beri yanında olan adam ölüyor ve onda en
ufak bir nefret, sinir, kin belirtisi yok. Şimdi ne olacağını soruyor. Çocuk
robot çıkarsa şaşırmam. At fav'a bekle.
Halkımız okumuyor ben niye okuyayım ki?
Akif'i ölüme götürüyorlar sandım ama Sagir çok seviyor bu
kameralı işleri. Hani terörist olmasa en kötü Beyazıt’ta ikinci el elektronikçi
olurmuş. Akif o metni ölse okumazdı ya, İsmail belini büktü işte... Zaten
metinde de sakıncalı bir şey yoktu. Olay metnin sonrasındaymış. İlla bir
psikopatlık yaparak bir şeyler kanıtlayacak ya, kesti İsmail’in boğazını. Sagir
bence kendisine bile inanmıyor. İçindeki Sagir’i bir türlü ikna edemiyor. Yaptığı
tüm psikopatça şeyler kendisini, kendisine ispattan başka bir şey değil.
Dalyan gibi çocuğa yazık oldu. Ben İsmail’i beğenmiştim ve enteresan
bir şekilde diziye daha çok katılmasını sabırla bekliyordum. Tıpkı İsmail gibi
bir de sezon başında Ömer Baba’yı çadırında öldürmeye çalışan, sağa sola bıçak
atan İngiliz bir Şedidci vardı. Ondan da umutluydum ama iki bölümde harcandı
gitti. Ne yapalım burası Kurtlar Vadisi. Burada herkesin sevdikleri ölür.
Yahu delireceğim ben bu sabah kahvaltıda ne yedim!?
Mesela geçen bölüm de Miran’ı kaybetmiştik. Kaybın haberine
Settar Ağa’nın bu kadar içerleyeceğini tahmin etmezdim doğrusu. Senaristler
Settar Ağa’yı oyuna döndürmek için Miran’ın ölümünü motivasyon olarak kullanmış.
Akıllıca olmuş. Polat’a sadece 24 saat süre tanıması ise delice olmuş. Polat kontrol
edemediği adamı sevmez ve yakınlarına eskisi kadar hoşgörülü değil. Ona da hak
veriyorum. Yıllardır kelle koltukta çatışan bir adamın bazı şeylere
tahammülünün azalması çok doğaldır. Settar Ağa ve Polat arasındaki gelişmeleri
dikkatle izleyeceğim.
Tabii bir de Tilki’yi bulma mevzusu var. O kadar iyi saklanıyor
ki sadece istediği kişiler onu buluyor. Batmanlı bir aşiret ne kadar güçlü
olursa olsun onun zekasıyla düşünüp saklandığı yeri bulabilir mi? Bence zor.
Kaldı ki Rascoln ve Pusat da henüz onu bulabilmiş değil. İki seferdir Tilki çok
uzaklardan tek bir kurşunla işini halledip kendisine dahi yanaştırmıyor.
Hani filmlerde çok iri ve uzun adama yumruk atmaya çalışan çok
kısa ve ince bir adam olur da uzun adam onu tek koluyla uzakta tutar ve kısa adamın
yumrukları boşa savrulur. İşte Tilki ve diğerleri arasında adeta o sahne
yaşanıyor. Tilki’nin muhatabı dahi olamadılar henüz. Ona en çok yanaşan yine
Erhan oldu. Bakarsın tekrar eser herkesin adına bu sefer işi bitirir. Kaç kişi
toplanıyor bir Erhan olamıyor vallahi...
Leyla ile ilgili bir çıkış yolu aramaktan helak olduk ama o
kemoterapi buraya geleceğe benziyor. Hem de acil bir şekilde. Ya yine son
dakikada bir çıkış yolu bulacağız ya da Leyla’nın acısına uzun uzun bölümler
ortak olacağız. Çok şükür kanser hastalığına yakalanmış bir yakınım yok ama
benim için de çok zor sahneler olacak. Artık umutsuz bir şekilde son dakika
bile değil resmen 90+5 golü bekliyoruz. Tribünler hazır! Polat gol gol gol...
Akifler yanmayı beklerken Yasin Komutan beklediğimiz gibi
kendisine geldi. Bir Siyah Sancak mekanına gidip, adamlarını toplayıp, Polat’a
haber vermesi ve operasyona gitmesi gayet doğaldı da kasaya binerken üç kurşuna
şükredip daha sonra yerdeki Şedidcilerin silahlarını almamak gözüme battı
doğrusu. Yasin Komutan’ı çok beğeniyorum. Gittikçe de açılıyor ama eğilip bir
silah al yahu... Neyse ki bir aksilik çıkmadı.
Karşı taraf geri çekiliyor ama tabii bu öyle kolayca olmayacak.
Algis öncelikle Fehmi ile görüştü. Belli ki belirli bir süre de olsa kontrolü
tamamen Fehmi’ye bırakacaklar. Büyük ses getirecek adımlar ise düzenin
değişeceğine işaret. Bu hem Polat’a karşı tutumda, hem de genel amaçları,
planları ve hatta Türkiye’yi kapsıyor. Değişim kapıda. Bir tsunami durumu olacak
gibi... Fakat işin içinde savaş da olacağından biz ona Sun Tzu-Nami diyelim. Öncelikle deniz çekilir. Ardında balıklar ve hatta karaya oturacak
gemiler bırakır. Mekanların boşaltılmasını da böyle okumalıyız. Fakat sonra hiç
olmadığı kadar yıkıcı ve sert vurur. Kimileri direnecek, kimileri boğulacak...
Hoş dizinin adında ‘vadi’ geçiyor, ‘sahil’ geçmiyor ama olsun siz anladınız
beni. Kurtlar Sahili Pusu olmazmış zaten.
Yüce Majeste de öldü ama sakallar hala duruyor...
Çekilen denizden arda kalan balıkları ve gemileri Cahit talan
etmeye başladı bile. Daha önce operasyonlara 2-3 kişi gidilmesini
eleştirmiştik. Artık tek kişi gider oldular. Tamam doğruya doğru güzel bir
operasyon yaptı Cahit ama başarılı mı? Hayır. O belgelerin yanmasına izin
verdiysen başarısız olmuşsun demektir. Ama Cahit kolay durmayacak. Daha onu
çook baskında izleriz. Sevdi bu işi. Erhan’a şakalar bile yapmaya başladı.
‘Armageddon Nakliye ve Evden Eve Taşımacılık Ltd. Şti.’nin geleceği karanlık. (İnşallah
gerçek hayatta böyle bir şirket yoktur)
Martin bana Pala’yı hatırlatmaya başladı. Yüzünü her
gördüğümüzde biri ölüyor. Elif’in fotoğraf makinesinden yola çıkarak Süha Tarık’a ulaşması bölümün en şaşırtıcı anı oldu. Karşılıklı sahnelerini ilgiyle
izledim. Hani şu dizide kim oturup iki laf etmez deseler Tilki-Süha
muhabbetine bile ihtimal verirdim de Martin-Süha büyük sürpriz vallahi. Uzun
uzun ne konuştular öğrenemedik belki ama, Martin’in fare deliğinde Süha’nın da
fotoğrafını çizmesi her şeyi anlattı bize.
Belli ki Süha Tarık artık yok ya da yakında yok olacak.
Sahneyi görmedik ama öldürmüş olabileceğini düşünüyorum zira Nazife Anne
öldükten sonra üstünü çizmişti. Bitmemiş işin üstünü çizecek bir adama
benzemiyor hiç. O zaman ölümünü göstermemek niye diye sorabilirsiniz tabii ve
ona verecek bir cevabım yok. Durum Pazartesi akşamı fragmanda anlaşılır.
Martin, müzik öğretmeni zannederek öldürdüğü/öldüreceği adamın kim
olduğunu bilse Amon’dan maaşına zam, rütbesine terfi isterdi. Elif’in çevresinden
bir kişi daha eksiliyor. Çok değil bir kişi daha eksilirse Polat gibi bir kurt
bunun bir çember olduğunu anlar. Süha Tarık’ın ölümünü ve yankılarını merakla
bekleyeceğim.
Bir de yandan çek bakmıyormuşum gibi. O an ciddi bir şeylere dalmışım gibi...
Sonunda Karaca Ahmet konusu Polat’a kadar ulaştı. Birkaç bölüm
daha Yusuf’un gamlı baykuş haline katlanamazdım. Polat’ın işi Cahit’e bırakması
ve Karaca Ahmet’in mekanında hedefe konması gerçekten güzel bir salvo oldu. Sinemada
genelde gerçeklerden metaforik mesajlar çıkartılır. Kurtlar Vadisi Pusu’da ise Cahit’in
Karaca Ahmet’e gitmesiyle metafordan gerçeklere doğru gidilmiş oldu. Güzel de
oldu.
Cahit’i hedef alan adamlar belli ki Fehmi’nin adamları değil.
Fehmi’den bahsederken bir saygı ifadeleri yoktu. Muhtemelen tetiğin ucundaki el
Tapınakçılar'a ait. Üstelik Yusuf skandalını bilen Tapınakçılar'a ait. Bu haber
Fehmi’ye uçar mı, bilmiyorum ama oradan bir şekilde kurtulacakları kesin. Yusuf
için de bu durum Polat’ın yanında yer almak adına iyi bir motivasyon olacaktır. Bu
yan hikaye de nihayet hareketlenecek. Güzel bölümler bizi bekliyor.
Son olarak gelelim Sagir Efendi'ye... Öncelikle söylemeden
geçemeyeceğim Akif’i yakmak için hapsettikleri yerden alırken Alptekin’e sadece
“şerefsiz” lafını yakıştıramadım. Ben olacaktım ki en az sekiz dakika bip sesi duyulurdu
televizyondan. Terbiyeli çocukmuş ama, doğruya doğru, bu işin hakkını veremedi.
Hâlâ hoş bir havan var. Ne güzel adın.. Bir koydun kafayı kafese kapattın... Deli diyorlar bana ah bu sıcaklık...
Operasyona Polat’ın da yetişmesi güzel oldu. Hele o ağır
makineli tüfeği ele geçirince bir heyecan kapladı ki içimi sormayın gitsin.
Memati’den hatırlarız dakikalarca tarama sahnelerini. Fakat benzer performans
şöyle dursun yanından dahi geçemedi. Fikir güzeldi ama uygulamaya aynı güzellikte
yansımadı. Sanırım o yüzden kısa kestiler. Sonuç olarak Sagir için yolun sonuna
gelindi.
Diziye ilk girdiğinde sevmemiştim, bir türlü de ısınamadım ama
gidişi gerçekten görkemli oldu. Açık konuşmak gerekirse başlangıçta bir insan
yakmayı canice bulduğum için Polat’a yakıştıramadım. Yerdeki adama sıkma
mevzusundan sonra daha da köklü değiştiğini düşündüm ama sonra yanıldığımı
anladım. Polat, Sagir’i zevk için yakmadı. İngiltere’ye net bir mesaj vermek
için yaktı. Zira zevk için yapsa daha geçen bölüm Yüce Majeste’nin o kadar
kolay ölmesine izin vermez, ikinci bir Çakır-Tombalacı finali çekerdi.
Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerek. Helal olsun Polat Alemdar!
Oynadığı karakteri sevmesem de oyunculuğuna tek kelime laf
edemem. Tuncer Salman’ın yolu açık, şansı bol olsun. Kurtlar Vadisi Pusu 255. Bölüm'ü de böylece bitirmiş olduk. 256. Bölüm'de görüşmek üzere herkese güzel haftalar dilerim.