İnci’nin hikayesini çok merak ediyorum. Resmin küçük
detaylarını görmeye başlasak da bütünü görmek her hafta ekran karşısına
geçirecek kadar çok cezbediyor beni. Görüyorum yalnızca bende değil herkeste
bütünü görme arzusu oluşturacak kadar kuvvetli detaylar izliyoruz. İşini bilen
ya da iş sürecine hakim olmayan herkesi ikna edecek kalitede soru işareti
bırakmayan sahneler yazıyor Sema Ergenekon. Bu yüzden de kalemine duyduğum
saygı yazıp can verdiği her hikaye ile daha da kuvvetleniyor.
‘’Kadın başına ne anlar o avukatlıktan, belli yeni yetme.’’
Uzun zamandır mesleki açıdan asla karşılaşmadığım; karşılaşırsam cevap vermeyi çok isteyeceğim bir muamele. Adaletin kılıcı keskindir diyip duruyoruz. Bu keskinliğin sınırları var mıdır bilmiyorum ama biliyorum ki sadece ete kemiğe dokunduğunda can yakmaz o kılıç. Nefesi kesen de somut bir yara değildir zaten. Yargısız infaz en acılı ölüm şeklidir bana göre. Tam da bu yüzden yargılayanların gözünden bir cellat bakar. Kimliği ne olursa olsun yargılamaya uzak bir yargıç, sessizliğiyle de gürültüsüyle de ölüm getirir. Ve biz ona bu yüzden cellat deriz. Metin’in bu cümlesi bana bunları düşündürdü. Kolayca altı boş hükümler vermek o kadar kolay ki hayatımızda; soluğunu kestiğimiz insanların hikayesini aydınlatmayı bir kenara bırakalım, gerçekleştirdiğimiz infazın farkına bile varmıyoruz. Böyle yaparak çürümeye, tükenmeye, yok olmaya mahkum bırakıyoruz. Ülkedeki hukukçu enflasyonuna girmeyeceğim fakat adalet eksikliğine girmekten de çekinmiyorum. Yeterlilik ölçerken cinsiyete, maddiyata, fizikselliğe takıldığımız için bugünkü adaletsizliğin herkeste açtığı derin yara kabuk bağlamaksızın kanamaya devam ediyor. Aramamız gerekeni doğru yerde aradığımızda, yeterlilik ölçerken bakmamız gereken yere baktığımızda o yaranın nasıl iz bırakmayacağını da hep beraber bir kez daha konuşuruz.

Ceylin vekil olmalı mı, olabilir mi, olmaya devam etmeli mi diye ben de sorguladım her seyirci gibi. Hukukta menfaatlerin çatışması dediğimiz bir kavram var. Olayın zıt taraflarında karşı karşıya kaldığımız bu kavram; çıkar çatışması sonucunu doğurucu farklı savunmalarda bulunma durumunda vekillikte de ortaya çıkar ama vekilin azli her zaman mümkündür. Yargı’da ise vekillik talebi bizzat şüpheli ailesinden geliyor. Ceylin’in yaptığı ise menfaatini öne çıkarmaktan ziyade olayın içinde bulunup çözüme ulaşmak. Etik dışı bir durum söz konusu değil fakat bu şekilde etik çizgisini sürdürmek de her zaman mümkün değil.
Bir çatışma izliyoruz doğru. Ceylin’in duygularını anormal derecede ardında bırakıp gözünü karartmaya çalışması ve Ilgaz’ın göz kamaştıran berraklığı. Sonuca giderken Ilgaz’ın Ceylin’in attığı her yanlış adımın doğru alternatifini bulup seyirciye sunması izlerken beni fazlasıyla doyuran sahneler ortaya çıkarıyor. ‘’Sonuç sebebi meşrulaştırmaz’’ derken buna seyirciyi ikna etmek de günümüz koşullarında her şeyden daha kıymetli.
Üçüncü bölüm sonlarına gelirken bir şeye daha ikna oluyorum. Ahlakın biçimlendirdiği her yargı bir yanılgı içeriyor. Metin’in oğulları ve hatta meslektaşları üzerinde ahlak timsali olmaya çalışması, Zafer’in kızı üzerinde kurduğu şiddet, Ilgaz’ın babasından öğrendiklerini ardında bırakamamasını sağlayan derin sorumluluk duygusu... Ahlaki değerler üzerinde büyüyen bu kavramlar ya bir başkasının kontrolden çıkmasına neden olmuş ya da bir kalıba sığmak zorunda hissetmesine. Sonuç ise en acı şekliyle mutlak. Bir cinayet, bir ceset, birden çok şüpheli.
Arkanı döndüğün an başlayan, ‘’Ne yaptı da böyle oldu?’’ sorgulamaları eşliğinde ölüm sebebini belirli kalıplara sığdırmaya çalışan toplum da zaten anlatmaya gerek kalmayacak şekilde hakim olduğumuz bir diğer durum. Kriminalden hızlı çalışır, kesin hükmü en sapkın yoldan en kısa sürede verir, şüphesiz can yakar.
“Kız öldü! diyorum
"Tek başına dışarıdaymış" diyor
Kız öldü! diyorum
"Nasıl giyinmiş” diyor
Kız öldü! diyorum
“Soyu sopu, dini, ırkı neymiş” diyor
Yahu kız diyorum, öldü
Umutları, hayalleri, geleceği öldü
Annesi öldü, babası öldü
İnsanlık öldü.”
Her sırrın bir ailesi vardır diyerek başlayan, her dakika Çınar’a yönelen fakat asla cevaplanmasına izin verilmeyen soruların yine dallanıp budaklanıp İnci’nin çevresinde kör düğüm olmasıyla sonlanan bölümün ardından yeni bir şüphelimiz daha oldu. Artık kimsenin çok iyi kaçabilenlerin bile kaçamayacağından eminim. Acımızla öfkemizi besleriz doğru. Fakat artık acının içindeyiz ve buradan geçmeden dışarı çıkmak mümkün değil.
İrem.