Hemen her yazıya aynı şekilde başlamaktan sıkıldım ama Kurtlar
Vadisi Pusu 254. Bölüm’e bu sefer gerçekten de bıraktığımız yerden başladı. Mr.
Smith kaçarken yanında Erdem’i de götürdüğünü sanmıştım. Çok güzel bir ters
köşe yaşadık. Böylesi çok daha güzel oldu. Bir bölüm daha Erdem’i kurtarma
çabası sıkıcı gelebilirdi.
Erdem’in şifreleri vermeyeceğini biliyordum ama adamların
sistemini de çökertmesi? İşte bu sürpriz oldu. Türk bayrağını ekranda görmek
çok güzeldi ama daha da güzel olan üstünden saatler geçmiş olmasına rağmen Lion
merkezinde hala bayrağın ekranlarda olmasıydı.
Mükemmel bir hacker'in eline atari kolu dahi verdiğinde neler
yapabileceğini asla bilemezsin. Kaldı ki Mr. Smith tüm sistemi önüne serdi.
Erdem de faturayı kesti doğal olarak. Fakat Erdem’e de bir fatura kesmişler. Hiç
kavuşamadığı sevdiceğini toprağa verdi. Onu en iyi Polat anlar diyordum ama
Erdem’in cenazeye gitmesine izin vermedi. Her ne kadar bu yasak anlaşılabilir
olsa da yine de beni üzmüştü. Ama sonradan Erdem’e o fırsatı vermesi onun
acısını gerçekten anladığını gösteriyor. Erdem için böylece sivil hayat tamamen
bitmiş oldu. Artık onu canlı tutacak tek şey intikam ateşi olacak.
Aydan’ın ölmesi büyük bir kayıptır ama herkesten daha çok
kaybeden Mr. Smith oldu. Sen Erdem’i yıllarca saklandığı yerden çıkartan tek
kozu keşfet sonra o kozu kendi ellerinle öldür ve adamlarından Erdem’i
bulmasını iste... Bulamayacaklarını o da adı gibi biliyor.
Geçen hafta Mr. Smith’in elektrik takıntısı üzerinde durmuştum.
Haklı çıktım. Galiba psikopatlardan biraz anlıyorum. Ceza olarak kendine de
elektrik verdi manyak. Muhtemelen o da bir yerlerde bir süre işkence altında
kaldı. Bir İngiliz'den beklenmeyecek şekilde soğuk kanlılığını yitirip bağırıp
çağırması da bu yüzden. Oysa İngilizler sadece sarhoş olduklarında bağırırlar.
Antidepresan kullanmak ayıp bir şey değil Mr. Smith, tavsiye ederim...
Birden canım çekti çocuklara sütlü çay mı yaptırsam acaba?...
Sagir konvoya roket doğrultmuşken bu haftaya kalmıştık. Orada da
bir ters köşe yedik. Bu aralar Vadi bu ters köşeleri sık yapıyor ve eline
yüzüne de bulaştırmıyor. Tam yanımdakine “bir sahnede roketatar varsa mutlaka
patlar” diyordum ki başka bir noktadan gönderdiler bile. Sagir’i koca sezon
boyunca hiç beğenmedim. Fakat bu sefer beğendim. Karşısındaki gücü hafife
almadı ve hazır köşeye sıkıştırmışken riske de girmedi. Tam bir İngiliz gibi
düşündü. Sıkıştırıp, tuzak kurarak beklemeye başladı ve ödülünü aldı.
Akiflerin savunmayı yarma fikirleri gerçekten çılgıncaydı ama
daha da çılgınca olan Yasin Komutan’ın haliydi. Kurtlar Vadisi Pusu’da basit bir patlama sahnesi beni rahatsız
etmiyor ama Yasin Komutan’ın kuşatmayı yarmaya gidişi gerçekten rahatsız etti.
Gövdeden kurşun yemişsin. Üstüne kurşun içeride kalmış ve bütün gece orada
yardım almadan beklemişsin ama hala doğrulabiliyorsun. Hadi doğruldun o silahı
nasıl kaldırabiliyorsun? Elbette silahlar gerçek değil ama o silahların
gerçekte belli bir ağırlığı var. Kesinlikle hafif şeyler değil. Resmen gerçeklik
algısının sınırları zorlandı. Sanki kurşun yememiş de iğne yemiş gibiydi.
Acıyor ama birazdan geçer uf oldu uf.
Kaptan Amerika, Hulk, Demir Adam, Thor, Karadul, Şahingöz, Yasin Komutan.
Yasin Komutan’ın sonunda kendisini yola atmayı başarması ise
bana doğal geldi. Yaralılar ara ara kendine gelebilir. Zorlanan gerçeklik
algısına rağmen Yasin Komutan’ın dayanıklılığı hayranlık vericiydi. Yasin
Komutanı öldürmek için daha ne yapmak lazım acaba? Bu dayanıklılığı ile çok
rahat bir şekilde uzaylıların New York saldırısına karşı Avengers ekibiyle
beraber mücadele verebilir.
Yüce Majeste’yi bir süredir görmüyorduk. Fakat yanındaki
Arthur’dan tırsmaya başladım. Şaka değil ciddi ciddi tırsıyorum çocuktan. Hani
adamı dilim dilim keser de bunu yaparken en ufak bir öfkeye veya tiksinme
duygusuna kapılmaz gibi geliyor. Yüce Majeste, Algis’i huzuruna çağırdı ve
Polat’ı en zayıf noktasından vuracağını iddia etti. Vallahi çok zekice. Son 12
senede hiçbir düşmanının aklına gelmemişti. Şimdi Polat düşünsün!
Çay da kötü olmuş ama şimdi söylesem kalbi kırılır.
Bu bölüm yorumlarının altında Polat’ın Leyla’yı gerçekten sevip
sevmediği çok tartışıldı. Nihayet onun ağzından gerçeği duyduk. Çok seviyormuş.
Bu durum bazı izleyicileri üzecek bazılarını ise mutlu edecektir. Ben üzülen
taraftayım ama yine de bir umudum var. Sevgi başka, aşk başka... Durumu biraz zorluyorum farkındayım ama ne yazık
ki Polat’ın Elif’den sonra birini sevme fikri bana da hoş gelmiyor. Yine de
Leyla ile mutlu olacaksa umarım durumlar düzelir.
Durumların düzelebileceğine dair ilk işaret de hemen geldi
aslında. Savcı Leyla’nın dosyası kayıp... Önümüzde iki yol var. Dosyanın kaybı
ya Polat’a haberin gitmesi ile sonlanacak ya da Leyla’ya tuzak kurulduğu ortaya
çıkacak. İlk ihtimal için bu zahmetli bir yol olur. İkinci ihtimal için ise
gayet yerinde bir yol haline gelir. Hem Yüce Majeste’nin “en zayıf nokta”
tehdidini de hatırlarsak manzara biraz daha netleşiyor.
The Walking Dead'deki adamın da böyle bi silahı var biliyon mu? Ona özendim ben de aldım. Hem ben de etrafta yürüyen ölüler görüyorum.
Yasin Komutan’ın kendisini yola atması işe yaradı ve birileri
alıp evine götürdü. Akifler ise Sagir’e esir düştü. Her ne kadar Alptekin
kaçmaya çalışsa da beceremediler. Bazı askerleri yaktıkları gibi Akif’i de
kafes içerisinde yakmayı planlıyorlar. Yasin Komutan ise hala yatakta ama burada
iki olay arasındaki zaman çizelgesinin paralel ilerlediğini sanmıyorum. Haftaya
Yasin Komutan operasyonunu izleriz. Yine beklenmedik bir yerden çıkar. Ortada
bir ibret var. Sagir onu bizim almamızı istiyor ama belli ki kendi alacak. Haftaya
keyifle izleyeceğimiz bir sahne şimdiden cebimizde.
Nail Bey işinin Baltazar’ı aşacağını tahmin ediyordum ama Tilki’nin
bu kadar rahat ona ulaşmasını da beklemiyordum. Belli ki epeydir tanışıklar.
Tilki’nin derdi petrol rafinerisi işine ortak olmak. Bu adamı bu yüzden
seviyorum. Din, dil, ırk, hedefler onun için hiç önemli değil. Tek önemli şey
daha çok para kazanmak. Bunun için gerekirse Türklerle de dost olur.
Tilki’nin ziyareti Polat’a kadar ulaştı. Polat’ı ilk kez siyaset
yaparken gördük. “Herkese he de ama sadece kendi gemini yüzdür.” Olukça zekice
bir hamle. Hem güvenliğinden endişe etmez hem de daha rahat hareket alanı
kazanmış olurlar. Polat gittikçe değişiyor. İnançları ve amacı hariç her şeyi
değişiyor.
Tilki'den İbrahim Tatlıses halayı...
Tilki ve Baltazar geçen hafta bir görüşme yapmışlardı. Baltazar’ın
kendi güdümüne girmesini istemişti. Bu hafta da resti çekti. “Nail yaşayacak!”
Açıkçası İskender Büyük bile kendisine bu kadar güvenmiyordu. Konsey’e dahi
kafa tuttu. Yalnız kurtlar bu alemde genelde av olurlar ama yalnız tilkilere ne
olacağını henüz bilmiyoruz. Baltazar ise hala yutamayacağı lokmaları ısırmak
derdinde.
Baltazar kısmetli adam. Isırmaya çalıştığında dişleri belki
yutamayacağı lokmalara geçmiyor ama bir yerlerden bir şeyler koparıyor mutlaka.
Bu sefer lokma kendi ayağıyla geldi. Pusat’a göre Baltazar, Tilki’nin yerini
onlara söyleyecek Rascoln de işi bitirecek. Bu kadar kolay bir şekilde Tilki efsanesinden kurtulmuş
olacaklar. Fehmi ile konuştuktan sonra dengesi bozuldu bu çocuğun. Eskiden olsa
bu işte olabilecek çakallıkları düşünürdü ama kafa başka yerde olunca
düşüyorsun işte tuzaklara.
İlk başta Baltazar “ya Tilki ölür ya da bunlar ölür ve her iki
durumda da ben karlı çıkarım” şeklinde düşündü. Fakat sonradan seçimini yapmış
ve Tilki’yi uyarmış. Onun için akıl dolu bir hamle. Eğer alternatiflerinin
arasından sıyrılamıyorsan diğer alternatifleri yok edeceksin. Pusat olmadıktan
sonra ne kadar başarısız olsa da sefirlik Baltazar’a kalır. Ama Tilki ölürse
sadece Nail Bey’e giden yol açılır ki onu indireceği de garanti değil.
Bu gidişle Pusat ön cam parası ödemekten ek iş yapmak zorunda kalacak.
Tilki yine sniper tüfeğiyle ön koltuktaki Miran'ı kafasından vurdu.
Miran öldü. Artık dersimizi almışızdır herhalde? Tilki’ye gidiyorsan ön
koltukta oturmayacaksın. Sonrasında girdikleri çatışma boşa kürek çekmekten
başka bir şey değildi. Bir çatışma alanında bir sniper varsa aynen geri
basacaksın. Pusatlar ise çatışmayı seçti. O esnada Tilki bir kaçını daha
indirebilirdi ama yapmadı. Pusat ve Rascoln aynen geri topuk. Hazırlanmadan yola
çıkmanın bedeli de bu işte. Fakat şimdi Baltazar’ı Pusat ve Rascoln’ün elinden
kim alır orasını bilemiyorum. Ortaya Baltazar’ın en istemediği sonuç çıktı.
Kimse ölmedi...
Bir kaç bölümdür Polat ve Cahit arasında adı konmayan bir iş
muhabbeti dönüyordu. Bu bölüm ne olduğunu anladık. Polat, Karahanlı’dan kalan
ve kriptoyu da açmasına yarayan yüzüğün nerede, nasıl yapıldığının peşine
düşmüş. Son derece zekice bir hamle. Hani Polat’dan çok şeyler bekleyen biri
olarak bu hamleyi ben bile beklemezdim. Yüzüğün izi onları Bükreş’e kadar
götürdü. İlk başta “neden Bükreş gibi önemsiz bir başkent?” şeklinde
düşünüyordum ama sonra cevabımı aldım.
Hmmm canım kuzu çekti ama kanlı...
Polat, Tapınakçıların hiç beklemedikleri bir yerden peşlerine düşedursun Yüce Majeste de Algis’e emirler yağdırıyordu. Konu Ortadoğu ama
aslında Fehmi’nin yetersizliği. Yüce Majeste’nin emri net. Devletin içindeki
her noktaya ulaşılacak ve devletin eli Ortadoğu’dan çektirilecek. Yoksa Fehmi
de tasfiye edilecek. Kuzuzade olmaz Koyunzade olur, Koçzade olur. Yüce Majeste
için bu isimler birer ayrıntı. Fehmi’nin babası daha önce ulaklarla iş
yapıyordu ve tıkır tıkır yürüyen bir düzen vardı. Sanırım ulakların yokluğunu
arıyorlar. Fehmi’nin şuandaki gücüne ve konseyine bakılırsa ondan istenen şeyi
başarması zor görünüyor. Akıbetini merak ediyorum.
Kimliğini gizlemek istediğinde Cahit...
Akıbetini merak ettiğim bir diğer isim de Yüce Majeste’ydi.
Cahitler iyi çalışmış. Tüm sokağı taramış. İçeri giren ve bir daha çıkmayan
çocukları öğrendiğimizde yakınımdakiler organ mafyasından şüphelendiler ama
işin kan olduğunu o an anladım. Bir yerde mi okudum, yoksa bir yerde mi izledim
hatırlamıyorum ama taze kanla ömrün uzayabileceği bilgisi aklımda kalmış.
Küçücük çocukların kanlarıyla hayata tutunan bir adammış Yüce
Majeste. Aslında şöyle demeliyim. Yüce Majesteleri Kont Dracula! Burada senaryo
ekibini alkışlamak lazım. Yüce Majeste’ye böylesi alışılmadık ve korkunç bir
zayıflık bulmaları yerli dizi aklını aşan bir şey. Kurtlar Vadisi Pusu’ya da bu yakışır.
Neden Bükreş? Çünkü diğer pek çok Avrupa şehrinde güvenliği bu
kadar zafiyet olan bir başka yer yok. Polat ve Cahit ‘susturucusuz’ silahlarla
hastaneye giriş kapısından girdiler Yüce Majeste’nin odasından çıktılar. Bu ona
gerçekten kolay bir ölüm oldu. Daha çok acı çekmesini isterdim. En azından bir
tane sıksalardı içim soğurdu.
Polat mı o? Ay bana bir şeyler oluyor...
Polat için Yüce Majeste’yi öldürmek güzel bir mesaj oldu. Karşı
tarafa “Hepiniz dokunulabilirsiniz” dendi. Fakat bu bir şeyleri değiştirir mi?
Hayır... O Yüce Majeste gider yeni bir Yüce Majeste gelir. Problem sistemin
kendisinde. Kişiler hiçbir zaman problem olmadı. Polat da bunu görmüş ve yeni
bir sistem kurmak için yeni bir hanedanlık kurmak istemişti. Fakat o günden
bugüne o konuda çok az adım atarken hala gölgelerle kavga ediyor. Yüce Majeste
tıpkı nefes alan diğerleri gibi gölgeden başka bir şey değildi.
Tamam, kabul ediyorum yine de etkileyici bir hamleydi. Fakat her
güzel şeyin bir faturası var. Yüce Majeste Algis’e emirler verirken “Polat ve
ekibi Musul’a yaklaşırlarsa onları da öldürün” demişti. Daha önce de çokça dile
getirmiştik. Polat bir kahraman ama onun kahraman olmasına müsade eden bir de güç
var. Bu hamlesiyle Polat, o güçle arasında kurduğu garip dengeyi yıkıp geçmiş
oldu. Artık Polat da dokunulabilir biri...
Son olarak bastona dikkat etmemiz gerektiğini hepimiz anladık değil mi? Baston'dan çıkacak sırları heyecanla bekliyorum. Belki Kaos Günü Marşı'nın diğer satırları vardır.
Kaos Günü Marşı
Kaos gününe and olsun...
Işığın hükmü var olsun
Amon oğlan akıllı olsun
Çocuklar bizim geleceğimiz.
Dünya'yı bir gün yöneteceğiz
Polat da olmasa çok eğleneceğiz
Biz bu işi elbet bitireceğiz
Petrol ne güzel, ne güzel...