Tarlatan ya da Bihter beyazı elbise.
Buradan dönülür mü bilmiyorum. 19. bölümde, şahsen biraz abartılı bulduğum, ama şimdi bakınca sezon finaline dair bariz bir foreshadowing barındıran bir Fatih-Selim sahnesi vardı. Fatih, hastane odasında, elinde kırık bardakla intihara teşebbüs ediyor, Selim Savcım da atar damarını kesmek suretiyle kendini öldürürse olacakları Fatih’e ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Beni yeniden Celtx bataklığına düşüren sahne için, bakınız: aşağısı.



İkinci bir foreshadowing, geçen hafta da bahsettiğim, üzerinde daha çok durmamız gerektiğine inandığım, yalnızca AkMur’cuları memnun etmek için yazılmış olması olanaksız olan Yağmur’un rüya sahnesi. Canan’ın rüyada olmamasıyla ilgili geçen hafta şunları söylemişim: “Bu sahnenin de Canan’ı öldürmekle ilgili bir temsili varsa bu bizleri üzer.” (Sana bazı kötü haberlerim var Nazlı). Dizinin kemik izleyici kitlesi, Selim’in “Annen içeride” demesine tutunmuş görünüyordu ama çiçekleri sulamak Canan’ın işiyken elinde hortum olan Selim’di. Üstelik sahneyi tekrar izleyince görüyoruz ki Yağmur çocuklara “Hadi bakalım kızlar, dedeye” diyor, Canan yok. Sonra büyük olan kızın kadrajdan çıktığını görüyoruz, Yağmur kıza uzanmaya çalışıyor, elini ise gerçek zamana geldiğimizde Canan tutuyor. Büyük kızınızın ismini Canan koyduğunuzun alt metniyse bu, buna da çok kırılırım. İki numarayı da Akgün istemiş zaten, küçük kızın adı da Semiha demek ki. Harika.


"Yaşayabileceğimiz bütün kötü şeyleri yaşadık"

Dizinin isminin neden Son Yaz olduğunu da hiç sorgulamamışım sanırım. Şimdi malum çevrelerde “Kara ailesinin mutlu son yazı, Canan’la olan son yazı, Çeşme’deki son yazı” ifadeleri geçiyor. Bunca spekülasyon, bunca psikolojik şiddet, günlerdir üstüne düşünüp durduğumuz, bize dört bir taraftan empoze edilen Canan ölecek mi ikilemi Canan’ın gerçekten ölümüyle sonlanacak mı emin değilim. Olgun Toker’e veda ettiler; ama ne Funda Eryiğit ne de ekipten herhangi biri Funda’ya/Canan’a veda etti. Vikipedi’de bitirilen karakterler başlığının altına Gökhan’la birlikte Canan’ın da adı yazılmış ama oraya bu bilgileri ben de girebiliyorum. Üstelik ana karakterler başlığının altında da 2. sezon için Ebru Cündübeyoğlu’nun adı geçiyor. Kendisinin bu gelişmeden haberi var mı, açıkçası bundan da emin değilim.

Diyeceğim o ki sevgili okuyucu, ben izlemekten çok keyif aldığım, tüm eksiklerine rağmen sezonun en başarılı işlerinden saydığım, pandemi dönemimi şenlendiren bu dizinin sezon finali için öyle ya da böyle yapılan bu PR çalışmasını hiç sevmedim. Bu kadar interaktif bir şekilde bölüme dahil edilmek istemezdim; illa dahil edeceğiz diyorsanız da keşke Canan’la Selim’in düğününe davet etseydiniz, zira anladığım kadarıyla karakterlerle birlikte oyuncular da inanılmaz eğlenmiş o gece. Ayrıca, Canan’ın müvekkili rolünde toplasanız iki dakika izlediğimiz, geçmişinin ne olduğunu dahi bilmediğimiz ama yeni sezonda bizlerle olacak olan Nahide’yi bile çağırmışsınız, üstüne bir de Eray’la ship’lemişsiniz. Canan’la Selim’e de karşılıklı bir şarkı söyletmemişsiniz.


“Yeter, daha fazla detay görmek istemiyorum” dedikçe.

Yeni sezonun İstanbul’da olacağını anlayalım diye karakterlere o kadar çok İstanbul dedirttiniz ki, birileri “Fatih Sultan Mehmet bu kadar İstanbul demedi” diye espri yapmış. Çeşme’den, Adalet Sitesi’nden, Canan Ev’den ayrılacağımıza çok üzülüyorum. Canan’dan da kesin olarak ayrılacaksak daha çok üzüleceğim, ki ben buradan dönülmeyeceğine inanıyorum. Dönerseniz eleştirir miyim, evet; ama Canan’sız bir Son Yaz’ın alıcısı mıyım, sanmıyorum.

Aklıma takılan birkaç ayrı konu var. Gökhan gerçekten Halil Sadi’nin oğluydu da Selçuk Taşkın Semiha’yı biraz da bu yüzden mi öldürmek istedi, yoksa tek korkusu kendisini ele verecek olması mıydı, bunu düşünüyorum. Soner hain mi, bence değil. Funda Eryiğit kesin olarak diziden ayrıldı mı, yoksa açık kapı bırakıldı mı? ‘Kurşun şah damarını sıyırdı makyajı’ ile Canan, Selim Savcımın iki bölüm önce söylediği gibi beş dakika boyunca ölümüne yaşamadı aslında. Ambulans pekâlâ yolda olabilir, Canan kan kaybından bayılmış olabilir; ama tüm bu geri dönüş hem Yağmur’un rüyasını boşa çıkartır hem Akgün’ün annesi paralelliğini hem de Canan'cığımın başucunda duran Agatha Christie romanını (bkz. Ölüm Sessiz Geldi). Dizinin başından beri Semiha’yla Canan arasında bariz bir benzerlik vardı. Akgün’ün çocukluğu gibi Yağmur’un da arabada sarı giydiğinin altını çizelim. Bu kader benzerliğinden farklı olarak, sinemada sarı renk neşeyi, saflığı ve deliliği simgeler aslında. O yüzden final sahnesini nereye çekersek oraya gidebilirmiş gibi duruyor. Şimdilik.


Sarı.

Bölüm bittikten sonra Altay rolündeki Ata Nedim Arman'la Twitter’da bir sohbet etkinliği düzenlendi. Öğrendiğimiz üzere, mankenler, final sahnesinde araba kurşunlanırken kullanılmış. Biz sadece Canan ve Altay karakterlerinin mankenlerini gördüğümüz için olası bir kaza durumunda onlarla vedalaşacağımıza inanmıştık (set İstanbul’a taşınacağı için Ata’nın okulundan dolayı gelemeyeceğini düşünüyorduk aslında) ama genel çekimler esnasında, arabanın kurşunlanma sahnesinde herkesin mankeni varmış. Fandom teorileri böylece çöktü. Yeri gelmişken, finali Hafsanur ve Ata’nın alıp götürdüğünü düşünüyorum. Ali Atay ve Funda Eryiğit de çok iyilerdi elbette ama o histeri halini çocuklar muhteşem yaşatmışlar.
Arabanın en son durduğu yerde asfaltın aydınlık kısmında Canan’ın kaldığına dair bir tez var. Aklıma Yağmur’un ilk bölümde denize atlarken tuttuğu “Annem mutlu olsun” dileği geliyor. Canan, gitmeden hemen önce ettiği üç kelimeyle kalplerimize kazındı. Böyle şiir gibi ölen karakterlerin yerleri bende apayrı, öldürecekseniz böyle öldürün sevdiğimiz karakterleri; ama daha ilk sezonun sonunda da bizi yarım kalmış hikâyelerle sınamayın, yaşanabilecekleri düşündürüp üzmeyin, gencecik insanların ölüme gidişlerini romantize ettirmeyin. Canan’ın yaşayacağı çok şey vardı, şimdi geriye sadece hüzün kaldı.


Asfalttan umut çıkarmaya çalışırken biz.

Funda Eryiğit diziden ayrılmak istiyorsa bunun nedeninin ekip ya da yapım olmadığı çok açık. Önceden de söyledim, yine söylüyorum, pandemi döneminde, yerli diziler artık yersizin de ötesinde uzunken, haftada 150 dakika dizi çekmek kolay şey değil. Dizinin biraz mafya, biraz yaz dizisine evrilmesi, Canan Kara’nın avukatlık hikâyesinin arkalarda kalması, yer yer aksayan bölüm senaryoları, artık her ne varsa can sıkıcı olan, Funda’yı diziden uzaklaştırmış olabilir. Son birkaç günde kulağımıza gelenlerin ne kadarı PR’dı, ne kadarı tesadüfen öğrendiğimiz doğru bilgilerdi emin değilim; ama Canan’ın yokluğunun bütün dizi karakterleri için istisnasız travmatik olduğunu biliyorum. Son Yaz’ın da bu kadar dramatik bir hale bürünmesi, Türkiye gündeminde hayatta kalmaya çalışan herkes için çekilmeze yakın olacaktır diye düşünüyorum. Gerisi ikinci sezon senaryosuna kalmış. Şayet Canan Kara’yla bu şekilde vedalaştıysak, kendisi 21 bölümde bize gösterilenden çok daha derin bir karakter olarak hafızamda kalacak. Dilerim Yağmur’un dileği gerçek olmuştur, annesi gözlerini kaparken çok mutludur.




Her şeye rağmen, güzel bölümdü. Yepyeni bir travmamız var artık. 1900 yılından kalma bir refleksle bildiğimiz Bihter’in ölümü kadar acıttı Canan’ın kurşunlara hedef oluşu. Kefeni yırtarak mezardan çıkan bir Poyraz Karayel gerçeği varken insanın her ihtimale tutunası geliyor ama Rüya İşçileri ters köşeler konusunda bir Ethem Özışık mı ben şahsen bilmiyorum. Bilen varsa umudunu paylaşmayı çok isterim. 

Gökhan’ın hikâyesine çok üzüldüm. Sonunun böyle olmasına, Olgun Toker’i daha fazla Gökhan rolünde izleyemeyeceğimize ve çocuklukta yaşanan haksızlıkların nasıl her şeyi berbat edebileceğine. Akgün’ün akıbeti ne olacak tahmin edemiyorum. Çok uzun zaman atlamaları da beklemiyorum ikinci sezon için. Herkesin bir anda İstanbul’a gelişine güzel bir kılıf bulunur umarım. Bu arada lavinia’nın ölüm çiçeği olduğunu öğrendim, teşekkürler sevgili senaristler.


Gökhan Şen annesini 15 Eylül 2010’da öldürmüş. Agatha Christie’nin 120. doğum günü.

Toparlanamayan izleyiciler için küçük not: Yeni sezona kadar, her şeyin inanılmaz iyi gittiği, Yağmur’un “Yaşayabileceğimiz bütün kötü şeyleri yaşadık” dediği, Selim’in Canan’a tayinini isteyeceğini söylediği, düğünde herkesin mutlu mesut dans ettiği, nikâh memurunun çiftimize ömür boyu (yani on yedi saniye) mutluluklar dilediği anda kalmayı deneyebilirsiniz. 

Zira bazı kurgular, çok gerçek. Ve acıtıyor.

21 bölüm boyunca emeği geçen bütün ekibe teşekkürler. Güzel hikâyelerde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

*Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır, yarım kalan bir şiir belki de: Bir Ahmet Telli şiiri.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER