Sadakatsiz: ''Yarayı kapatan aşk yaradan da derin''
''Umut; insanın vazgeçemediği illüzyon. Aynı anda en büyük güç ve en büyük zayıflık kaynağınız.'' 

Umuda aklınla değil kalbinle inanırsın. Bu yüzden duygu dediğimiz enerjinin akılda değil kalpte doğduğuna inanırım. Dünyaya geldiğinde olağandışı bir hızla çarpar kalbin. Soluksuzca koşuyormuş gibi çarpar. Her zaman arayıştadır. Ne için var olduğunu, neye dönüşmesi gerektiğini arar. Hep bir duygu baskın çıkar bu arayışta. O duyguyu bizzat sen var etmesen de, bir başkasının kalbinden taşar bulur seni. İz bırakır. Yer eder kalbinde. Onlarca farklı duygu doğurur kendi içinde zamanla. Dünyayı, renkleri, yeri göğü o duygunun hakimiyetinde tanırsın. Neyse ona dönüştürür seni de. Neyle beslendiyse, o kuvvette tepkiler doğurur. Zaman geçer, büyürsün. Belki varlığını dahi unutursun o duygunun. Bambaşka şehirler, ülkeler tanırsın. Öyle bir yerde öyle birinde yakarlarsın ki o unuttuğun şeyi, hatırlamak için müthiş bir istek duyarsın. Hatırlasan da anlamazsın. Anlasan da kavrayamazsın. O tek duyguyu yeniden tüm baskınlığıyla hissetmeye başlarsın. Mutluluklar ona dönüşür. Acı onun şeklini alır. Korku hep onu anlatır sana. Sen her daim o duyguyu hissedersin. Bir zaafı var etmişsindir ve o zaaf her zaman hissedilmeyi talep eder senden.



Haftalar önce bir ihanet doğurdu Derin. Büyüttü, var etti. Hikaye de tam olarak bu ihanetin doğumuyla başladı.

Yasak elmanın tadına bakmaktan her zaman zevk duyan bir yapımız var. Buna yaratılış mı demeliyim varoluş mu bilmiyorum. Dokunamadığın her şey dayanılmaz bir istek uyandırır. Fakat dokunabildiğin yasaklar hep daha da korkutucudur. Daha derin bir ızdırap vaat eder. Uyuştuğunu, mantığının devreden çıktığını hissedip keyif alırsın. İltihaplı bir yara gibi büyüdükçe büyür. Mantığın tamamen terk eder seni. Duygularının sarmaşık gibi benliğini ele geçirdiğini hissedersin. Kaçmayı ya tüm benliğinle istersin ya da seni tamamen ele geçirsin diye dua edersin. 

İhanetle karşı karşıya kalan bir kadının, Asya'nın mücadelesi hep çok etkiledi beni. Kabulleniş hızı, mücadele ederken giydiği tavrı, kendine saygısı.. Çoğu kez örnek aldım, herkesin de örnek alması gerektiğini savundum. O suskunluğunu korumayı başardıkça, o o'ymuş gibi kaldığında hayat yapmak istediği veya güç bulamadığı her şeyi onun yerine yapmaya başladı. Tahammül edemediği her şeyin bir bir yıkılışını izledi. Ne kazandı ya da kaybetti bilmiyorum ama kalbinde yücelttiği tüm değerleri, tüm odaları ışık alan hayatı onda kalmaya devam etti. İhanet kalbinde doğurduğu bir duygu değildi ama gücü hep kalbinin gölgesi olup ruhunu ayakta tuttu. 

Diğer tarafta Derin vardı. İhanetin sahibi, ihanetinin mağduru, ihanetinin esiri. İhaneti aşkla perdelemeyi tercih edip perdenin arkasını görmeyi her seferinde reddeden, yıllarını geçirdiği kadını aldatmaktan hiç utanç duymayan bir adama güvenmeyi tercih eden Derin.. Hikaye hiç sekmedi; inanca göre ilahi adalet veya karma demeyi tercih ettiğimiz o müthiş düzenle beraber Derin de yüzleşti ihanetle. Aslında en başından beri kendi başına gelen şey de ihanetten başka bir şey değildi. Mücadelesi çok kontrolsüz başladı. Tanımayı reddettiği adamı tanımayışı duygularını bambaşka bir düğüme soktu. O düğüm pıhtı atar gibi mantığını etkisiz kıldı. Derin günden güne hem yıprandı hem de yıprattı. Ve bu yıpranış benim için bambaşka şeyleri sorgulamaya başlamaktı. 

''İki senedir beni seninle aldatırken, seni de benimle aldatıyordu.''



Derin’in haftalardır hatta belki hikayenin en başından beri muazzam şekilde perdelediği bir objektifliği olduğunu düşünüyordum. Bir şeyleri görmezden gelmeyi tercih ettiğine inanıp her izleyici gibi daha büyük bir öfke duyuyordum. Sonra Gönül’ün hikayesini dinlemeye başladım. Karnında bebeğini taşırken uğradığı ihaneti siyah bir tabloya çizdiği kırık, kan kırmızı bir kalple gösterdi. O kırık bugün var olmadı ya da muhatabıyla yüzleştiğinde daha fazla büyümedi. O kırık, ihanetle doğduğu an herkesin hayatını şekillendirmeye başlamıştı. Acıdı, kanattı, sızladı. Sonra üstünü bir bebek sevinci kapattı. Evlat yetiştirme sorumluluğu eklendi, evliliği ayakta tutma arzusu doldurdu, ele güne karşı evin duvarları çok da yetersiz geldi; maskeler bir takıldı bir çıkarıldı.. 



Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER